Buffy Yirmi Yaşında
Sarah Michael Gellar, bundan bir hafta önce, 10 Mart’ta, “20 yıl önce bugün, Buffy’yi TV ekranlarınıza ilk kez getirmenin büyük ayrıcalığına sahip oldum,” demiş.
Doğrudur, Buffy’nin adını andıkça da onun yüzü aklımıza gelir. Başlarda gözüm pek tutmamıştı ama sonradan alıştım mı, yoksa Gellar genç vampir avcısına hep uygun muydu, bilemiyorum. Zaman zaman izlemeye başladım, sonra da düpedüz sadık takipçi olup çıktım. Aslında, yaş itibariyle bu yazıyı okuyanların kaç tanesi Buffy’yi hatırlar, ondan da emin değilim. 1992’deki başarısız film “Buffy the Vampire Slayer / Vampir Avcısı Buffy”ı yazan Joss Whedon, reddettiği bu filmden beş yıl sonra, yani 1997’de piyasaya çıkan dizinin de yazarı, yaratıcısı oldu. Kahramanı ekrana ilk kez getirmek de, filmin Buffy’si Kristy Swanson’a değil, Sarah Michelle Gellar’a nasipmiş meğer. Bir anlamda, dizi ikisini de kurtardı, ya da karşılıklı birbirlerini kurtardılar. Yoksa filmin oyuncusu Kristy Swanson asla aynı etkiyi yaratmazdı.
Genç izleyicilerin kendi yaşlarındaki vampir avcısına hayran olmalarının altında, Whedon’un parlak bir fikri yatıyor. Buffy, daha önceki korku filmlerinde gördüğümüz ödlek, bir işe yaramayan, ayak altında dolaşan “aptal sarışın”ların tam zıddıydı. Fizik olarak onlara benziyordu, ama bir vampir avcısıydı. Bu özel görev için seçilmişti. Vampir, iblis demeden karanlığın güçleriyle boğuşuyordu. Bu iş de sık sık oluyordu, çünkü Buffy’nin yaşadığı (kurmaca) Sunnydale, iblis diyarına giden bir girişin üstündeydi. Ancak Buffy’nin, bu görevi daha önce yerine getirmiş olanlara kıyasla bir avantajı vardı: onu destekleyen arkadaş grubu. Biraz da “Scooby Doo” filmlerindeki gençler çetesini andıran Scooby Çetesi’ne bu adı ilk kez gruptan Xander takmıştı.
Buffy o yıllarda kendisi gibi lise çağında olan izleyicilere hitap ediyordu, onları kendi yanına çekmişti. Şimdi o izleyiciler otuz yaşını geçmiştir. Ben ise elli beş yaşındaydım. Yani yanlış olan seyirci bendim ama, uzun süren dizilerin çoğunda olduğu gibi bazen bir hikâyeyi fazla uzattıklarında sıkılsam da, kaçırmadan izliyordum. Ancak, “hayran” yaftasını bu diziyle değil “Angel” ile hakettim. “Buffy”den tanıdığımız vampir Angel üç sezon bu dizide oynadıktan sonra, kendi adını taşıyan diziye transfer olmuş ve değişmeye başlamıştı. Artık, geçmişte yaptığı korkunç şeyleri hatırlasın diye kendisine ruh verilmiş bir varlıktı. David Boreanaz de böylece sevilen bir aktörken bir yıldız oldu. Siz onu herhalde “Bones” dizisinin FBI görevlisi Seeley Booth olarak hatırlarsınız.
Vampir Angel’ın “Buffy” dizisinde işi ne, vampir avcımız onu öldürmeden nasıl üç sezon dayanmış diye merak ediyorsanız, cevabı çok basit: aşk. Vampir avcısı, vampire âşık olmuştu. Ne var ki, onun vampir olduğunu ancak ilk kez öpüştüklerinde anladı. Buffy’nin yatak odasındaydılar ve Angel hakiki çehresini saklayamamıştı. “Olacak iş mi?” deyip geçmemekte de fayda var. Çünkü Angel’ın dışında Buffy’nin yaşadığı ikinci ciddi aşkın kahramanı da bir başka vampirdi: Spike. Aktör James Masters, bu ilişki yüzünden istemeye istemeye değişim geçiren sarışın vampir olarak, Angel gibi efsaneleşmese de, şöhretten payını aldı.
Buffy ise, bazen yaşıtı oğlanlarla birlikte olsa bile Angel ile acılı birlikteliğini niye sürdürdüğünü bilgisayar uzmanı cadı arkadaşı Willow’a şöyle açıklıyordu: “Ateş de buradan gelmiyor mu zaten? Hoş, güvenli bir ilişki bu kadar yoğun olabilir mi? Delilik biliyorum, ama bir tarafım, gerçek aşk ve tutkunun, acıyla ve savaşmakla el ele gittiğine inanıyor.” Zaten ona vampirlerle savaşmayı öğreten Gözcü’sü Giles da öğrencisinin Angel ve Spike ile ilişkilerini hayli şiirsel buluyordu. Willow’u merak edecek olursanız, kendisi Alyson Hannigan. Onu da “How I Met Your Mother / Annenizle Nasıl Tanıştım”ın Lily Hadrin’i olarak izlemişsinizdir belki.
Hannigan aynı zamanda Tara’yı oynayan Amber Benson ile, Amerikan televizyonundaki ilk LGBT karakterlerdendi. Benson, ona “Sizce Buffy bize 2017’de hâlâ ne gibi dersler verebilir?” diye soran gazeteciye, “Bence Buffy’nin güzelliği, herkesin her şeyi yapabileceğini kanıtlamasındaydı,” demişti. “Eğer hayatıyla ne yapacağı konusunda pek bir fikri olmayan bu sevimli küçük sarışın kız olağanüstü bir vampir avcısı olabiliyorsa, diye düşünmüştük, o zaman hepimiz canımız ne istiyorsa onu yapabiliriz. Her şey mümkündü ve o da bütün zorluklarına rağmen harika bir yolculuğa çıkmıştı. Yalnız o değil, hepimiz özeldik, benzerimiz yoktu.”
David Boreanaz bir aktör olarak moral bozucu yılların ardından Angel’ı oynamak için, Buffy’ye çağrılınca çok sevinmiş. Joss Whedon ona karakteri özetlemiş: “Şampiyon boksör, anlıyor musun? Joe Louis gibi. Ona vurabilirsin, ama daima karşılık verecek, geri dönecektir.” Boreanaz, ”O sıralar, Angel’in vampir oluşuna pek kafa yormamıştım,” diyor. “Ama onu yere düşürebilsen de yeniden ayağa kalkacak olmasına bayılmıştım.”
Spike da karakterine bayılıyor. “Buffy” dizisinde başka bir karakter oynayabilecek olsa kimi seçerdi sorusuna tepki göstermiş çünkü. “Benimle alay mı ediyorsun? Yani tekme ve çığlık atarak Spike’tan vazgeçmek zorunda bırakılsam mı demek istiyorsun? Bu duyduğum en depresif soru. Lafı bile olmaz, istifa ediyorum. Spike’ı isterim. Yani öbür karakterler de iyidir ama bu soru bana hüzün veriyor. Hayır. Spike’tan memnunum. Cehennemde bile olmaz.”
Buffy hikâyelerinin çoğu, ergenlerin ve genç yetişkinlerin kaygılarına, çilelerine ilişkin, üstü hafifçe örtülmüş metaforlardı. Out of Mind, Out of Sight’ta görünmezlik, ihmal edilmeyi temsil eder. The Pack’te Xander ile başka yeniyetmeler sırtlanların etkisinde kalarak, olumsuz yaşıt baskısı sonucu doğan sürü ruhuna kapılır. Angel ile Buffy’nin trajik aşkını da metaforlar süsler. İlk beraberliklerinde Angel ruhunu kaybedip bir vampir olur. Sarah Michelle Gellar dizi biterken CBS News ile yaptığı söyleşide. “Bu da metaforların en babası,” demişti. “Bir adamla yatıyorsun, değişip sana kötü muamele ediyor.”
Dizi bu metaforlar yüzünden eleştiri de almıştı, ama Whedon, belli bir ahlaki duruş benimsemediğini, sadece yapılanların sonuçlarını gösterdiğini vurguluyor. “İnsanlara istediklerini verme, ihtiyaçları neyse onu ver. İki kişinin birleşmesini mi istiyorlar? Yapma, güven bana. Kimse barışçıl şekilde boşanan Othello’nun hikâyesini görmeye gitmez. İnsanlar trajedi ister.”
Eh, üstattan iyisini bilecek halimiz de yok. Ne de olsa, Buffy ile bir çığır açmıştı.