Daima James Bond
James Bond’u kim sever? Bilinmez ki! Filmlere hem onu sevenler gider, hem de Bond macerasına burun kıvırıyormuş gibi görünüp gizliden gizliye meraklı olanlar. İnsan niye böyle bir şey yapsın derseniz, bunu “Harry Potter” kitaplarının sonunda “yetişkin” baskılarının da çıkmasına sebep olanlara sorun derim. Bu baskılar çıkınca, büyükler de Rowling’in kitaplarını kaplayıp orda burda Harry’leri çaktırmadan okumaktan kurtulmuştu.
007 kitaplarına gelince, bugün bile çok sattıkları yetmezmiş gibi, Ian Fleming terekesinin görevlendirdiği yazarlar, yeni James Bond kitapları yazıyor. Bunlardan sonuncusunun 2018 Mayıs’ında çıkacağı söyleniyor. Kitabı yazacak kişi, şu anda İstanbul’da Pera Palas’ta düzenlenmiş 3. Kara Hafta’nın konuşmacılarından biri. Yazar/çevirmen Algan Sezgintüredi ile ben, Bond’un son yazarı Anthony Horowitz’in, “Genç Bond” serisi yazarı Charlie Higson’ın ve Times gazetesi polisiye editörü Karen Robinson’ın katıldıkları oturumun moderatörleriydik. Konumuz da “James Bond: Romandan Sinemaya”ydı.
Ben daha çok konukların kitaplarından, TV serilerinden, kitap dizilerinden, hatta belki de sanat dünyasına ilk kez müzisyen olarak adım atmış Higson’ın bu anılarından söz ederiz diye düşünürken, birden kendimi çocuklukları Bond’la geçmiş üç İngiliz’le karşı karşıya buldum. Eh, birisi yeni James Bond kitaplarını yazmak için seçilmiş. Kitaplardan biri basılmış: Trigger Mortis (Eylül 2015). İkincisi de Mayıs 2018’de yayımlanıyor. Charlie Higson, altı tane “Young Bond / Genç Bond” yazıp kahramanı Eton’u bitirince, kalemini Steve Cole’a teslim etmiş. Karin Robinson’ın ise bir James Bond hayranı olduğu her halinden belli.
Gerçi Algan, Bond yazarı Ian Fleming’e pek de bayılmadığını ima etti ama, ben hiçbirinden Fleming ile John Le Carre’yi, Len Deighton’ı kıyas etmelerini isteyemedim. Smiley’nin bu mukayesenin altından alnının akıyla çıkmayacağı en başından belliydi çünkü. Onun yerine en çok hangi Bond filmini sevdiklerini sorduk. Horowitz, “Goldfinger”ı seviyordu. Hem filmini, hem kitabını. Karen ise “From Russia with Love / Rusya’dan Sevgilerle”yi. Bir dinleyici, Karen ile bana “Hanımlar” diye hitap ederek, erkeklerin Bond’u niye sevdiğini anladığını ama biz “hanım”ların bu maço, megaloman adamı niye sevdiğimizi merak ettiğini söyledi. Ki, bu mesele daha önce konuşulmuştu. Yani hanım meselesi değil, Bond şimdi o filmlerdeki gibi davransa tepki alacağı meselesi.
Bu soruyu soran kişiye, “Kitaplarda yakışıklı adam aramıyoruz ki,” dedim. O arayışlar, sanırım 14-15 yaşında olduğumuz Yelpaze dergisi yıllarımızda kalmıştı. “İyi polisiye (yoksa casusiye mi desem?) arıyoruz. Ne zamandır polisiyeci olduğum için bu da normal.”
Sonra, aynı sahnede yer aldığımız iki erkek, bir kız çocuk gözleri parlayarak James Bond’u methetmeyi sürdürdüler. Filmleri öyle ayrıntılarıyla hatırlıyorlardı ki, şaştım kaldım. Hadi bir film neyse ne, ama hepsi birden hatırlanınca başka bir ülkede olduğunu kesinlikle anlıyorsun.
Her neyse, oturumumuz sona erdi. Konukları, kitap imzalarken bıraktık. Bu aslında benim oturumumdu, ama İngilizce konuşan üç tanımadığım insanla konuşmaya korkmuştum. Kulaklarım ağır işittiği için, sesleri duysam da kelimeleri anlamayabiliyorum. Zaten sağırlık da böyle bir şey. Yorgun argın, benim hatırım için üst üste ikinci oturumuna çıkan Algan Sezgintüredi’ye teşekkür edip yanaklarından öptüm. Onun da yeni bir kitabı çıkt: “Süperben”. Bu sefer polisiye değil ama,
Kara Hafta’ları çok seviyorum. Pera Palace’taki 3. Kara Hafta’nın bu yılki konuğu, öldürme yetkisi olan 007 James Bond’un yaratıcısı Ian Fleming. Britanyalı yazar 1955 yılında İstanbul’a gelmiş ve Pera Palas’ta konaklayan usta polisiyeciler arasında yerini almıştı. Kara Hafta kısa süre içinde polisiyeseverlerin en sevdiği etkinliklerden biri halini aldı. İlk festival, Altın Çağ’ın kraliçesi Agatha Christie’nin doğumunun 125. yılı için düzenlenmişti. Bunu emsalsiz Georges Simenon şerefine gerçekleştirilen 2. Kara Hafta İstanbul Festivali izledi. Bu yıl da düzenleme komitesi, Pera Palas ve sponsor Denizbank, Kara Hafta’ları bir başka Britanyalı’yla, Ian Fleming ile üçledi.
Perşembe akşamı Erol Üyepazarcı ile ben, Doğan Hızlan’a polisiye edebiyata katkıları için ödül vermiştik. İlk iki yılın ödülleri de, Erol Ağabey ile benim olmuştu. Yerli ve yabancı konuklar yarın da Pera Palas’ta oturumlara katılacak, kitaplarını imzalayacaklar. Üşenmeyin, buyrun gelin. Giriş serbest!
Bond’a gelince, iki saygın yazarla Times’ın polisiye editörünü nasıl coşturduğuna baktım da, daima en büyük kalacak gibi: “The name’s Bond, James Bond!”