Dünya Kitap’ta Ayfer Gürdal Ünal ON8’i yazdı

Dünya Kitap’ta Ayfer Gürdal Ünal ON8’i yazdı

ON8
09 Nisan 2012

Dünya Kitap’ta Ayfer Gürdal Ünal’ın ON8 ve kitapları için yazdığı yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

***

Çoktandır Günışığı Kitaplığı’nca yayımlanan ON8 kitapları hakkında yazmak istiyordum, baharın başladığı nisan ayına denk geldi. Şu ana kadar sayısı yediyi bulan kitapları önce bir listeleyeyim: “Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor”, “Var Mısın Yok Musun?”, “İntihar Notlarım”, “Suçlu”, “JJ Kim?”, “Bağlantı”, “Canavar”.

Bu kitapların ortak özellikleri gençlik edebiyatı olarak tanımlanabilir olmaları. Diğer bir ifade ile ana karakter 12-18 yaş grubunda ve yaşanan olaylar bir gencin yaşamında olabilecekler olaylar, sorunlar gençlik sorunları. Ülkemizde bu konuda önemli bir eksiği doldurmak yönünde bir küçük adım. Küçük bir adım diyorum çünkü örneğin ABD’de öğretmen okullarında öğretmenleri eğitmek için kullanılan bir gençlik edebiyatı ders kitabında (Donelson ve Nilsen, Pearson, 2005) zikredilen eser sayısının bin 900 ve tanıtılan yazar sayısının bin 200 olduğu düşünülürse ve bu bilgiye ülkemizde gençlik edebiyatı diye bir ders kitabı olmadığı gerçeği eklenirse; ON8 kitaplarının ne kadar önemli bir ihtiyaca yanıt veren minik bir damla olduğunu anlarız.

Kanımca ON8 kitaplarının önemli bir özelliği az ya da hiç değinilmeyen temalara (örnek “Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor mu?”daki ensest teması ile “İntihar Notlarım”daki intihar teması ve cinsel kimlik anksiyetesi) edebi örnek getirmesinin yanı sıra cesur söyleyiş seçimleri yapmış olması. Örneğin birazdan daha detaylandıracağım “Bağlantı” adlı eserde argo temel bir üslup özelliği, ancak ahlaklı bir bakış açısıyla ayıplanıp “Vay eserlerde argo var, çocuklarımız küfür mü öğrenecek, bu mudur edebiyat diye?” hop oturup hop kalkacağımıza, “Yazar bu argoyu neden bu kadar güçlü vurgulamış? Bu argo kullanımı ile neye işaret etmek istiyor?” diye düşünmeye başladığımızda, TV izleme ve sanal dünyada zaman geçirmek suretiyle fakirleşen dil, fakirleşen ruhlar ve kendini ifade etmek için giderek yoksullaşan anlatım olanaklarının gelip dayandığı küfürler sonucuna varılabilir; o zaman hop oturup hop kalkacağımıza, durup, kara kara düşünüp bir özeleştiri yapabiliriz. Bu kitabın gençlere gerek dil olarak, gerek tema, gerek düzene sunduğu eleştiriler yönünden yeni bir ufuk açabilecek gizil güce sahip olduklarını düşünüyorum. Çoğu yurtdışında okullarda ders sırasında kullanılıyor. Şimdi içlerinden iki tanesini detaylı tanıtayım.

M. T. Anderson’un yazdığı “Bağlantı”, ülkemizde çok az örneği görülen bir distopik roman. Eser hem fantezi hem bilimkurgu türlerinin özelliklerinden yararlanmış ve yazar 21. yüzyılın ikinci yarısında geçen bir dünya yaratmış. Bu dünyada çocuklara doğar doğmaz bir bağlantı takılıyor. Bu bağlantı onları, tüketilecek mallardan haberdar ediyor. Bağlantı, kullanıcıların duygu ve düşüncelerini, ilgilerini kaydediyor. Buna uygun iletiler yolluyor. Okul, artık veri şirketlerinin eline geçmiş ve okulda bağlantı daha iyi nasıl kullanılır derslerin öğretiliyor. Bebeklikten itibaren akan mesajlarla bağlantı çocukları mükemmel tüketiciler haline getiriyor. Anderson’un günümüz tüketim toplumunun yergisi olarak yarattığı gelecekte sohbetler de bağlantı aracılığı ile düşünülerek gerçekleşiyor. Tabii bağlantı her konuşulanı ve düşünüleni kaydediyor. Eserin erkek kahramanı Titus bu topluma tam uymuş. Arada eksik olan bir şeyler olduğunu fark ediyorsa da, o rahatsızlığını ve boşluğunu derhal yeni bir şey alıp tamamladığını zannederek kapamaya çalışıyor. Tanıdık geldi mi size? Eserin genç kız kahramanı Violet bir hacker saldırısına uğrayınca sormaması gereken soruları, düşünmemesi gereken düşünceleri düşünmeye başlıyor. Bu noktada bir ne kadar kendimiziz, ne kadarımızın tüketim toplumunun şartlandırmalarıdır, gerçek ben kimdir soruları soruluyor. Tüketmezsek bu kimlerin çıkarını zedeler? Tüketerek dünyanın kirletilmesine katkımız nedir?

Bu sorular çoğu gencin yaşamının bir evresinde yüzleştiği sorular.  Kimi gerçek sesini boğar, makbul bir tüketim robotu olmaya doğru ilerler, kimi gerçek benliğine ulaşır. Edebiyat kuşkusuz bu yolda bir dost, bir destektir. İki gencin arasında filizlenen duygular acaba sonuna kadar yaşanabilecek mi? Tüketim robotu haline gelmiş Titus, çemberin dışında düşünüp hissetmeye cesaret edebilecek mi? Farklı düşünenlere bağlantıyı yönetenlerin tahammülü var mı, yoksa farklıyı yok etmek peşindeler mi?

Bu kitabı okuyan bir sınıfın öğrencileri bu kitabı okuduktan sonra ne düşündüklerini yazmışlar. (http://teacherweb.com/BLOG/MA/LincolnSudburyRegionalHighScool/WentWorth/6/blog.aspx?Post=4e170d90-7f3c-4451-a51f-c5e5098b4125) işte size iki örnek:

Artık ödevlerimi yaparken imla düzelticisini kullanmayacağım. Kelimelerin düzgün yazılışını öğreneceğim. Güncel olaylar hakkında bilgi düzeyimi arttıracağım. Olabildiğince az argo kullanacağım. İnsanlarla konuşurken iPod’umu kullanmayacağım.

Bir diğer öğrencinin kararları:

Sadece ihtiyacım olan şeyleri alacağım. Herkeste var diye hiçbir şey almayacağım. Arga sözcükler kullanmayacağım. Bir sorunla karşılaştığımda yokmuş gibi yapmayacağım, sorumluluk alacağım. Dünyada olup bitenlerden daha çok haberdar olacağım. Geridönüşüm konusunda daha çok sorumluluk alacağım.

Gerisini gençler kendileri okuyup karar versinler. Güçlü bir kitap bu, dilerim siz de zevk alırsınız.

İkinci tanıtacağım eser Beate Teresa Hanika’nın “Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor” isimli 2007 yılında Oldenburg  Eyaleti Yılın Çocuk ve Gençlik Edebiyatı ödülünü alan eseri. Yazar aslen bir fotoğraf sanatçısı ve 10 yaşından beri öykü ve şiir yazıyor. Üslubu sanırım bu yüzden şiirsel. Malvina (adı gerçeğin bekçisi anlamına geliyor) eserin 14 yaşındaki kız kahramanı. Çocuğa yaraşır biçimde tasasız ve neşeli olan yaşamı büyükannesinin ölümü üzerine birden değişiyor. Aile -sevilmeyen sert bir okul müdürü olan babası, sürekli migren çeken annesi, ailenin gözbebeği erkek kardeş, Paul ve abla Anne- büyükannenin ölümünden sonra çok yalnız kalan dedeyi neşelendirsin ve ona yemek götürsün diye Malvina’yı seçiyor. Ziyaretlerden birinde dede torununu istenmeyen biçimde öpüyor. Malvina bu durumu babasına anlatıyor ve bir daha oraya gitmek istemediğini belirtiyor. Karşılaştığı derin bir sükut. Annesine, ablasına oraya gitmek istemediğini söyledikçe kasten duymazlığa geliyorlar. Eser boyunca esasen büyüklerin ne denli kötü ve kendi çıkarları için nasıl da görmezden gelici olabildiklerini görüyoruz. Muhtaç olduğumuz cesaret ve gücün bazen kendi elimizden değil bizi gerçekten seven bir dosttan gelebileceğini anlıyoruz. Bu kitap insanlara cesaret aşılıyor. Gerçekle yüzleşmek, gerçeği korkmadan olduğu gibi tüm çıplaklığı ve korkuları ile söyleyebilme cesareti. Kitabın bir diğer gücü ise başından çok olumsuz bir durum geçmiş insanın da sevip sevebileceği umudunu başarıyla vermesi. Korkusuz, utançsız bir geleceğin mümkün olduğunu duyumsatması.

Keşke yerim olsaydı da tüm kitapları yazabilseydim çünkü hepsi önemli bir temayı yaratıcı bir biçimde ele almış okunulası kitaplar. Bu ay tüm çocukların ve gençlerin yüreğinden umut eksik olmasın. Umut bir çiçekse eğer yaşantısı güllük olsun. Umutla, sevgiyle, neşeyle dolsun nisan ayınız.

Ayfer Gürdal Ünal
6 Nisan 2012
ahru@tnn.net

 

, , , , , ,
Share
Share