BASINDAN: Kurtlar yaş sınırı dinlemiyor
Şiirsel Taş’ın, İyi Kitap’ın Haziran sayısında Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor hakkında kaleme aldığı yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.
***
Malum masala bilirsiniz. Daha doğrusu malum masalın Perrault ve Grimm Kardeşler tarafından devşirilmiş halini bilirsiniz. Hani şu büyükanne, küçük kız ve kurt üçgeni. Kırmızı başlığın, kızın büyükannesine giderken sepette götürdüğü şarabın, yolda kırılan şişenin ve masalın farklı dönemlerde yazılmış farklı biçimleriminde bulabileceğiniz pek çok ayrıntının simgesel anlamlarına girecek değilim. Ancak sözünü edeceğim roman, Kırmızı Başlıklı Kız figürünü simgesel olarak kullandığı içindir ki söze masalla başladım. Bugün pek çok erişkinin bu masala ilişkin derdi, sonunda kurdun karnının yarılmasının çocuk açısından pek vahşi bir sahne olmasıdır. Oysaki masal küçümencik çocuklar için değil, ergenliğe adım atmak üzere olan genç kızlara ciddi bir uyarı babında anlatıla gelmiştir. Ve asıl mesele, masalın sonunda kurdun karnının yarılmasından çok, masalın alt metninde, kurdun kimliğinde, kimi simgelediğinde yatar.
Genç Alman yazar Beate Teresa Hanika’nın Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor adlı kitabında, masaldaki ana karakterin yerini, on dört yaşına girmek üzere olan Malvina alıyor. Hanika son derece hassas bir konuya, çocukların cinsel istismarı sorununa eğilmiş ilk romanında.
Suç, toplum tarafından görmezden gelindikçe ya da gizlendikçe daha da tehlikeli hale gelir. Cinsel istismarda, hele hele çocuğun cinsel istismarında, suçun ortaya çıkmasının önündeki en büyük engel, kurbanın, yani çocuğun durumu dile getirememesidir. Kuşkusuz bu korkunç deneyimin ağırlığı altında ezilen bir çocuk için durumu sözel olarak ifade etmeyi bırakın, olup bitenleri kavramak, tanımlamak dahi zordur. Bir de işin içine utanç duygusu, ailenin ya da çevrenin durumu kabullenmemesi ya da örtbas etmesi girince, kurban iyice açmaza girer.
Hanika, romanında çağdaş bir “Kırmızı Başlıklı Kız” öyküsü kurgulamış, masaldan çok uzak, gerçeğe çok yakın olduğu için canımızı yakan bir öykü bu. Yine elindeki sepetle büyükannesinin (ve büyükbabasının) evine gönderilen bir genç kız, yine onu yollayan bir anne (ve baba), ek olarak Malvina’nın zaman zaman zor durumda olduğunu ima eden sözlerine karşı duyarsız kalan ve onun bu halini tavrını ergenlik bunalımı deyip geçiştiren bir abiyle bir abla var karşımızda. Büyükanne, kurt tarafından çoktan mideye indirilmiş (kanserden ölmüş), kurt (büyükbaba) ise Malvina’nın gelmesini bekliyor heyecanla ve onu her gördüğünde dudaklarından aynı sözcükler dökülüyor: “Benim küçük Malvina’m.”
Kurdun Suç Ortakları
Malvina akıllı, yumuşak başlı, ufak tefek, sevecen bir kadın olarak hatırlar büyükannesini. Öte yandan çocukluğunun koca boşluklarla dolu bir albüme benzediğini, geçmişine dair ne denli az şey hatırladığını fark ettikçe şaşırır. Ama kurt pençeleriyle yeniden okşamaya başlayınca, Malvina da geçmişi düşünmeye başlar, düşündükçe anımsar, anımsadıkça tiksinir; korkar, kaçmaya çalışır. Geçmişini anımsadıkça, büyükannesi bu kez başka bir yönüyle, sessiz, pasif, aciz haliyle canlanır belleğinde. “Bağırıp çağırmak yerine gülümseyen, her zaman daha güçlü olandır.” der büyükanne. Oysa yeri geldiğinde bağırıp çağırmak gerekir. Zarar gören biri varsa asıl güç karşı çıkmak, sessiz kalmamaktır. Buna karşılık, büyükanne son nefesini verirken bile büyükbabasını ortada bırakmayacağına dair söz vermesini ister Malvina’dan. Bu masalda büyükanne kurdun suç ortağıdır.
Hanika, genç okuru memnun etmek adına öyküsünü gerçek olamayacak kadar mutlu, yapay bir finalle taçlandırma tuzağına düşmemiş. Bu öyküde de bir prens var gerçi. Ama Malvina’yı atının terkisine atıp yaşadığı karabasandan kurtaran klasik bir masal prensi değil neyse ki. Malvina’nın can dostu Lizzy, nefis bir yan karakter olan Polonyalı komşu Bitschek ile birlikte genç kızın üzerindeki sessizlik örtüsünü kaldırmasında ona destek olan karakterlerden biri o: Güvercinler Prensi Çatlak.
Kitabın kendisi için değil ama yayınevinin hedef okur kitlesini belirlerken izlediği politika açısından önemli bir eleştirim olacak. ON8 markası, sorun odaklı gençlik edebiyatı olarak konumlandırıldı ve birkaçını okuduğum, genç okurlara ulaşmasını pek çok açıdan olumlu ve gerekli bulduğum kitaplar yayımladı. Ancak, 18 yaş her ne kadar kanunen reşit olma, çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaşı olsa da, bu ve benzeri sorun odaklı kitaplarla karşılaşmak için çok geç bir yaş. Kaldı ki 14-15 yaşında bir gencin Hanika’nın romanını okumasında ne gibi bir sakınca olduğunu anlamıyorum. Bilakis, bu yaş grubunun sözünü ettiğimiz kitap ve benzerleri üzerinde tartışmak için çok uygun olduğunu düşünüyorum. Kitap için 18 yaş sınırı koyulduğu anda, hedef okur kitlesi kısıtlanmış, daha da kötüsü asıl hedef kitle ıskalanmış oluyor. Oysa kurtlar ON8 yaş sınırı dinlemiyor!
Şiirsel Taş
İyi Kitap, Sayı 40, Haziran 2012