Ha, ha, ha sevgili günlük,
Gülmekten ortadan ikiye ayrıldığım için, geçen hafta çok istediğim halde sana yazamadım. Büyük umutlarla işe alınan, On8 Kitap’a vizyonu ve yaratıcılığıyla müthiş katkılar yapması planlanan yeni yayın koordinatörü ATO var ya… Artık yok! Şaka, şaka. Ama koltuğundan olmadıysa bile, an meselesidir. Kendisine ısrarla genç süsü vermeye çalışan bu hanım, geçen hafta sosyal medyada bir atağa kalkmak istedi. Bunun için de On8 ekibinin videolarını çekip Twitter’da paylaşmayı kafaya koydu. BA ile birlikte yayın yönetmeni MB’nin odasına “Baskın” diye çığırarak girecek, MB’nin şaşkın ve neşeli hallerini çekeceklerdi.
Bu iki fikirsiz, içerde kim var kontrol etmeden odaya dalmak gafletinde bulundular. MB’nin odasının ofisimize bakan tarafı da boydan boya cam üstelik! Neyse işte, bu ikisi MB’nin kapısını gümleterek açtılar. İçerde MB’yi kerli ferli bir adamla toplantı yaparken bulmasınlar mı? Odadan gerisin geri bir kaçışları vardı ki, bir antilop bir kaplandan öyle kaçmamıştır. Çok güldük tabii, hem de açık açık.
Aslında tadını çıkara çıkara dalgamı geçerdim de onlarla, o sırada matbaadan Mavi Kirazlar serisinin ilk iki cildi geldi. O heyecan ve sevinç arasında ATO da, pek sevgili web editörü BA da paçayı kurtardı. Bu arada, bu Mavi Kirazlar’ın kapakları pek güzel olmamış mı, sence de? Böyle hüzünlü gibi bir yandan… İnsanda battaniyenin altına girip limonlu çay ve kurabiyeyle aralıksız okuma isteği uyandırıyor. Amaaann, kimi kandırıyorum, kola ve çekirdeğin yerini hiçbir şey tutamaz! Adam başı birer kitap veriyorlardı, ama ben annemlerden Hüsniye Yengemlere, herkese yetecek kadarını arakladım. Hazır araklamaya başlamışken, MB’nin odasındaki uçak maketine de sulanacaktım ki, ne yalan söyleyeyim, azıcık tırstım. Kısmetse, ilerde o da olur.
Fuardı, tanıtımdı derken, Vincent’in yüzünü gören cennetlik. Sadece pazartesi konuşabildik, o da azıcık. Pazar günü Taksim’deymiş. Hayvan Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasına karşı çıkan onca insanın, aynı duyarlılığı başka konulara göstermemesinden dertliydi. Aynı dakikalarda Galatasaray Lisesi önünde stand açmış Down sendromlu gençler yüreğine dokunmuş. Canım, hem yakışıklı hem de duygusal.
Vincent’in yokluğunu Mavi Kirazlar’ın çevirmeni Mehmet Erkurt’la doldurmaya çalıştım. Azıcık Frankofon bir tip, ama keratanın hamurunda Samwise Gamgee’lik var sanki, kötü gün dostu olabilir. Yazdım onu da kenara.
Bu arada, MS ile de ilk toplantımı yaptım. Bu MS de MB gibi ağır toplardan. Çok yüksek sesle konuştuğumu, ben konuştukça kendisini anafora kapılmış gibi hissettiğini söyledi. “Ee, bebeğim, ben adamı böyle etkilerim işte” demeye çalıştım, ama ağzımdan “Efadersiniz efenim, bündan büyle tikkat ederim,” gibilerinden bir şey çıkmış olabilir. Bu vakayı saymazsak, oldukça başarılı ve verimli bir toplantı olduğunu söyleyebilirim. Ofiste kuşluk ve ikindi vakitlerinde çikolatalı kurabiye, iki renkli bisküvi, mevsimine göre sıcak çikolata ya da limonata dağıtımı yapılması talebimi ilettim. Ayrıca benim de dahil olduğum editöryel kadronun mesai saatlerinde değişikliğe gidilmesi gerektiğinde de ısrar ettim. Ne de olsa okuma/düzeltme işleri sessizlik gerektiriyor. Pekala da evden, geceleri yapabiliriz işimizi; hatta çocukluğumdaki gibi anneciğim bile bana yüksek sesle okuyabilir kitapları. Ay başında da bankamatiğe gideriz bir zahmet. Türkiye’nin tüm ATM’leri birleşti, biz hala devlet memuru gibi mesai yapıyoruz.
Sürekli başımı eğmekten boyun fıtığım azdı, bir şirket masörü bu ve benzeri sıkıntılarımızı çözebilir, düşüncemi de paylaştım. Bu makul isteklerim MS’nin neden baştan ayağa kıpkırmızı kesilmesine neden oldu anlamadım. Anlayacağın, herkes ayrı alem buralarda günlük.