Patates almaya benzemez kütüphaneye malzeme almak
Kitaplardan ürküyoruz. Kitapları okuyup içselleştirdiğimizde başka biri olacağımızdan korkuyoruz. Bir kitabın bizi taşlı yollardan geçirebileceğini, bize destek olabileceğini, hayallerimize renk katacağını, yeni ufuklar açabileceğini bilmiyoruz. İşte “Şeker Portakalı” ( Jose Mauro de Vasconcelos) ve “Fareler ve İnsanlar” (John Steinbeck) adlı kitapların başlarına gelenler. Birincisini bir veli sakıncalı buldu, diğerini ise bir Eğitim Müdürlüğü İnceleme Komisyonu. Neyse ki Milli Eğitim Bakanımız açıklama getirdi ve yasaklamanın söz konusu olmadığını söyledi.
Çok az okuyan bir toplumuz biz, koca ülkenin yüzde yetmişbeşi okumuyor. Oysa okumak bir zorunluluktur, bir ayrıntı, bir lüks değildir; bir süreçtir, ancak öğrenilir. Salt okuryazarlıktan, yani alfabeyi sökmekten ve imza atabilmekten söz etmiyorum. Kafa yapılarımız değişmedikçe, okuma alışkanlıklarımız oluşup gelişmedikçe bu böyle sürer. Kitaplara olmadık yasaklar getirir, onlara öcü gibi bakmayı sürdürürüz.
Okumayan bir toplumda okul kütüphanecisi olmak nasıl bir şeydir? Bir okul kitaplığı oluşturmanın incelikleri nelerdir? Dışarıdan bakıldığında, bu mesleği ‘biraz kitap okumuş biraz da mürekkep yalamış biri neden yapmasın ki’ düşüncesi hep olagelmiştir. Oysa bu mesleği hakkını vererek yapabilmek için okuluna gider eğitimini alırsınız. Üstelik ‘kütüphaneye kitap seçimi ve alımı’ üzerine koskoca bir ders görürsünüz. Çok sevgili bir hocamın, ‘Bir dakikada kitaba karar vermek durumundasınız; hangi kriterler’ gibi zor sorularıyla başetmeyi becerebilmelisiniz! Öyle pazardan patates almaya benzemez okul kütüphanelerine malzeme almak. MEB mevzuatı vardır, olmazsa olmazlarınızdır. 2001 yılında yenilenmiş ve 2006’da ekler yapılmış ve eskiye nazaran çok daha elverişli kurallar dizesidir. Hangi kurumda çalıştığınız önemlidir, o topluluğu iyi tanımanız gerekir. Yöneticiler kitabı beğenmezlerse yolu yürüyemezsiniz. Müfredatı desteklemiyorsa öğretmenler de olumsuz görüş bildirebilirler. Veliler doğal olarak aman-çocuğum-zarar-görmesin eğiliminde olduklarından, kazara bir kitabı incelemek gibi bir deneyimden geçerlerse, kitaplığı karartma bölgesine çevirebilirler. Oysa okul kütüphanecisinin de esas görevi eğitseldir ve bir eğitim kurumundaki herkes gibi, önce öğrencilere iyi ve mükemmel hizmet için vardır. Sonra da o topluluğa hizmet için vardır. Kuş dilinde yazılmış tüm kitaplar dışarı, bizim dilimiz bize yeter gibi bir formül yoktur. Tüm bu hassas dengeleri kurabilmek ve sürdürebilmek görevdir.
Neden okuruz? Yeni bilgiler edinmek, bir şeyler öğrenmek için ya da var olan okuma alışkanlığımızı sürdürmek için veya eğlenmek için okuruz. Evet, eğlence için de, zevk için de okunur. Okuyarak farklı dünyaları algılayıp sorgulayan, eleştiren ve çözüm üreten yaratıcı bireyler olabiliriz. Evet, okumak sizi daha bilinçli yapar, ama bundan korkmayalım. Bir başkası olmaktan ürkmeyelim. Bir kütüphanede yalnızca ısmarlama kitaplar olmaz, herkese göre tatlar olmalıdır. Diyelim, kütüphanede belirli bir kitabı arıyorsunuz. Raflarda gezinirken hiç ummadığınız bir kaynakla karşı karşıya kalırsınız. Sanki oradan size bakıyordur. İnternette sizi alıp götüren bir sayfaya ulaşmanız gibidir. Sanki o kitap ya da o metin sizi beklemiştir onca zaman, işin en zevkli yanı da budur işte.
Zeze’nin (Vasconselos, Şeker Portakalı) yoksulluğunu, yaramazlıklarını okuyup, ona bir omuz vermek istemez misiniz?
İki göçmen işçi George ve Lennie’nin (Steinbeck, Fareler ve İnsanlar) yaşadıkları zorlukları bilmek istemez misiniz?
Anna Karenina (Tolstoy, Anna Karenina) ile ağlamak istemez misiniz?
Holden Caulfield’le (Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar) el ele tutuşup New York sokaklarını arşınlamaya ne dersiniz?
Aysel’in (Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi) kaygılarını paylaşmaya var mısınız?
Selim’in (Atay, Tutunamayanlar) yalnızlığını ölçebilir misiniz?
Josef K. (Kafka, Dava) ile yargıyı çözümleyebilir misiniz?
Nazlı Eray’ın yazdığı kitapları okuyup fantastik dünyalara dalmayı, neşelenmeyi ve eğlenceli yolculuklara çıkmayı istemez misiniz?
Liste uzaar gider, bu tatları kitaplardan başka hiçbir yerde bulamayız. Okuyun, ister basılı kitapları, ister ekrandan dijital olanları, yeter ki okuyun. Bilmediğimiz ülkelere gitmek, tatmadığımız duyguları yaşamak, tanımadığımız insanlarla tanışmak için okuyunuz. İyi kitaplar sıkı dostluklar kurar.