#33 – Kapaksız ve adsız kitaplar kütüphanesi
Yaz gelip de etkinlikler açık havaya açılınca, biz de yavaş yavaş bu pek oksijenli hakkımızı kullanmaya başlayalım dedik ve başımızı ofisten dışarı uzattık. Geçtiğimiz salı, Boğaziçi Üniversitesi’nin Alternatif Çimler’inde, 20-21 Mayıs tarihlerinde düzenlenen Yaşayan Kütüphane buluşmasının ikinci gününe uğradık. Hemen, kendi adımıza güzel bir yaza merhaba etkinliğine katıldığımızı söyleyebiliriz.
Yaşayan Kütüphane ne midir? Bilmeyenler için, onlardan hem okuduğumuz hem de dinlediğimiz kadarıyla aktaralım: Yaşayan Kütüphane, aslında normal bir kütüphane… gibi işliyor. Kitapları, kitapların katalogları, okuyucuları, üye kartları ve kütüphanecileri var. Ancak buradaki kitapların sayfaları yok. Şöyle elinize alıp da karıştırmanız mümkün değil. Satır satır okumanız, tüm “yapmayın, etmeyin”lere inat altını çizmeniz, kenarını-köşesini kıvırmanız ya da ihtiyaç halinde bölüm fotokopisi çektirmeniz, kütüphaneden dışarı çıkarmanız da imkânsız… Çünkü bu kütüphanedeki kitaplar insan!
Hangi insanlar peki bunlar? Toplumda ön yargıyla yaklaşılan, ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen bireyler. Bu bireyler, Yaşayan Kütüphane’ye “kitap” başlığı altında davet ediliyorlar. Neye göre mi? Okulda ve internette yapılan bir “ön yargı anketi”nden çıkan sonuçlara ve konu başlıklarına göre seçiliyor ve raflarda yerlerini alıyorlar. Kütüphanenin ziyaretçileri, öncelikle kataloğu incelemek durumundalar ki, konu başlıklarını görebilsinler; çünkü okuyacağınız kitabı, kitabın adından yola çıkarak seçemiyorsunuz. Bu kütüphanede marka ve etiketleme olmadığı gibi, raflarda bekleyen kitapların sabit kapakları da yok. Onlar, size sadece belli bir tema çerçevesinde içerik sözü veriyorlar. Eğer ziyaretçi ilgi alanına uygun bir konu başlığı bulursa, bu okumayı talep ediyor. Ona bir fiş veriliyor, üzerinde okumanın başlangıç zamanı ve okur kaydı yer alıyor. Eğer okuma sürüyorsa, yani kitap rafta değil ödünçteyse, ziyaretçi bir sonraki okumayı bekliyor. Her okuma yaklaşık yarım saat sürüyor; kitabı, o anki talebe, göre tek başınıza ya da birkaç kişi birden okumanız mümkün.
Yaşayan Kütüphane 2007’den bu yana, Gençlik Çalışmaları Birimi ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın ortak projesi olarak, farklı sivil toplum kuruluşları ve üniversite kulüpleriyle işbirliği halinde düzenleniyor. Düzenlenen etkinliğin içerik, koordinasyon ve finansmanı, etkinliğe ev sahipliği yapan kuruluşla birlikte yürütülüyor. Etkinlikten en az dört ay önce çalışmalar başlıyor; çalışacak ekibe gerekli olan oryantasyon, konuda deneyimli gönüllülerce sağlanıyor. Bugüne kadar Barışarock Festivali, GePGeNç Festival, Sivil Sesler Festivali, İstanbul Kitap Fuarı, !f İstanbul, Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği (Garajistanbul), Sun.Day.Sky Festivali (santralistanbul), TOG Gençlik Buluşması gibi bir çok etkinlik bünyesinde gerçekleşmiş olan Yaşayan Kütüphane buluşmalarına ilişkin görsellere ve videolara, kütüphanenin 2009’da açılan web sitesinden ulaşabilirsiniz.
Katıldığımız, Boğaziçi Toplum Gönüllüleri’nin gerçekleştirdiği üniversite buluşmasına gelirsek… Öncelikle bize rehberlik eden “sözlük” Ahmet Kara’ya buradan bin teşekkür. Bir saniye, onunla dalga geçtiğimizi sanmayın, kendisi gerçekten de kütüphanenin sözlüğü olarak, etkinliğe katılan değişim öğrencilerine çevirmenlik yapmakla görevliydi. Yani orada hem kütüphaneci hem de kitap olan nadir kişilerdendi. Dilimiz bir de olsa, konuya yabancı olan bizler için de aynı görevi layıkıyla yerine getirdi. Uzattığı kataloğu incelediğimizde, konu başlıklarına yönelik birtakım önyargılar ve stereotipik yaklaşımların da, o konuya dair olası alt başlık önerileri şeklinde listelendiğini gördük. Böylece hangi konu başlığı altında, aşağı yukarı neler konuşabileceğimizi de kestirmiş olduk. Yarım saatlik sohbetli okumanın sonunda, bize verilen değerlendirme formunu doldurduk.
Ahmet’ten öğrendiğimiz kadarıyla, bu etkinliğe epey tepkiyle yaklaşan öğrenciler olmuş. Biz genel anlamda “her uygulamanın bir dalga geçeni olur, kaçınılmaz,” gözüyle bakarken konuya, esas meselenin “insanı nesneleştirmek” çerçevesinde sorunlaştırıldığını öğrendik. Bir kısım öğrenci, katılımcıların “kitap” olarak nesneleştirilmesine epey tepkiliymiş ve buna bağlı olarak Yaşayan Kütüphane etkinliklerinin bu temel kurgusuna karşıymış. Elbette, bizi de düşündürdü bu. Boş geçilecek bir yaklaşım değildi, belli bir duyarlılığa dokunmuştu ki, bir tepki oluşmuştu. Öte yandan adını, kapağını, “içindekiler”ini önden göremediğimiz ve okudukça keşfettiğimiz, konu alt başlığını kendimiz seçip yönlendirebildiğimiz bir “yazarsız” kitap ya da “kendi kendini yazan” kitap fikri epey hoşumuza gitmişti. “Kitap” gibi çok sevdiğimiz, onunla yatıp kalktığımız, aslında hiçbir kutsallığı olmayan ve herkes gibi, ancak “potansiyeli dahilinde” bir şeyler sunabilen bir nesnenin insanlaştırılması ya da “kişileştirilmesi” fikri, bizim baktığımız açıya daha uygundu.
Etkinliğin bitiminde, ileriki buluşmalarda görev alacak olan potansiyel birkaç kitapla yaptığımız keyifli bir sohbetin ardından güler yüzle oradan ayrıldık. Ayrıldık, çünkü başka bir okuma yapmaya zaman kalmamış, etkinliğin ancak kapanışına yetişmiştik. Yoksa birkaç okuma daha yapmadan ayrılmaya niyetimiz yoktu. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki etkinliğin hemen ertesinde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de düzenleneceğini bilmemize rağmen, bizi bekleyen işlerin başına dönmemizin vakti gelmişti. Ama içimizden bir ses, okuduğumuz bazı kitapları tekrar okuma şansımız olacağını söylüyor.