#34 – Barbar derken, çocuğum?
“Bienale gidiyor muyuz?” sorusuna verilen “Herhalde! Kaçmaz!”la “Ne göreceğiz, Allah aşkına?” arasındaki cevaplar derecelendirmesinde kaç farklı tepki sayabiliriz, bilinmez; ama bienal deyince ciddileşenlerle gülmeye başlayanların sayısı şuncacık çevremizde bile birbirine epey yakın.
Bienallere, aklın ve yaratıcılığın kalıplarını kırdığı, özgürleştiği üretim alanları olarak bakan görüşe, “Şu ters dönmüş kesekâğıdını gördün mü? Ne yani?” diye soranlar da eşlik ediyor, alandaki klimaya enstalasyon muamelesi yapıp makaraları koyuverenler de. Bunu ciddi bir sosyalleşme ve profesyonelleşme şansı olarak görenler de var, oraya yükselen isimlerin nasıl yükselebildiği üzerine sorular soran, konuya sanat-emek-tanışıklıklar bağlamında kuşkuyla bakanlar da.
Öyle ya da böyle, bienal bizim için, en azından sadece görülmesi ve önerilen farklı anlatım biçimlerinin gözden kaçmaması için bile “kaçırılmazlar” kategorisinde –eserlere bakarken her türlü kafa yorma, bilgilenme, eleştirme, beğenme-beğenmeme ve kıkırdama hakkımızı bireysel olarak saklı tutmamız kaydıyla.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Fulya Erdemci’nin küratörlüğünde gerçekleştirilecek olan 13. İstanbul Bienali’nin başlığıysa, oldukça dikkat çekici: “Anne Ben Barbar mıyım?”
Lale Müldür’ün aynı adlı kitabından alıntılanarak belirlenen bienal, bu yıl politik bir forum olarak “kamusal alan” fikrine odaklanacak ve yine bu yıla özel olarak “ücretsiz” gerçekleştirilecek –öğrenci kartı olmayanlara müjde.
Eski Yunanca’da “Helen (Yunan) olmayan” herkese, yani yabancılara verilip, zamanla “kötülük” ve “vahşet”le birleşerek olumsuz bir anlam kazanan barbar sözcüğü, Erdemci’ye göre aslında “mutlak öteki”yi işaret ediyor. Bienalin bu anlamda hedefi, “sanatın, baskın ve kalıplaşmış söylemleri yıkarak; en zayıfın, en dışlanmışın ve ötekileştirilmişin sesini duyurabileceği alanlar açma potansiyeli”ni ortaya koymak. En azından, buna bir örnek oluşturmak. Güncel demokrasi biçimlerini sorgulayan, günümüzün mekânsal-ekonomik politikalarını tartışmaya açan, uygarlık ile barbarlık kavramlarını sorunsallaştıran ve bu bağlamda sanatın rolünü yeni ve alışılmışın dışındaki dillerle araştıran çalışmaların da yer alacağı sergilerin mekânları arasında, Taksim Meydanı ile Gezi Parkı gibi kamusal kent alanları da olacak.
14 Eylül tarihinde kapılarını açacak 13. İstanbul Bienali sergilerini, 20 Ekim’e kadar gezmek mümkün. Sergi mekânları ve sanatçı listesi içinse, henüz beklemedeyiz.