Bir yokuşun sonuna mı geldik?
Dün çok acı bir haberle suskunlaştık: Yokuş Aşağı‘nın (Tschick) yazarı Wolfgang Herrndorf‘u kaybettik. Olmaz gibi gelen, olacaksa da uzak görünen kayıp, kaçınılmazlığıyla sapasağlam karşımızdaydı: 2010’dan bu yana verdiği savaşın kaderini hastalığın ellerine bırakmamıştı Herrndorf, bizzat kendisi belirlemişti hayatının sonunu.
Hastalığın adını, herhalde biraz da gerçeğin reddine bağlı olarak bir türlü öğrenememiştik: Glioblastoma. Telaffuzu da zordu, duygusu da. Yarın da öğrenemeyeceğiz, tahminen. Yarın şunu düşünüyor olacağız daha çok: Hastalığına karşı verdiği üç yıllık mücadelenin ardından hayatına son veren Herndorrf 48 yaşındaydı ve bu genç Popüler Edebiyat Duayeni‘nin, şüphesiz, diyeceği daha tonla şey vardı.
Blog’undan takip ediyorduk onu; kimimiz Almanca’sıyla yapıyordu bunu, kimimiz de Google Translate’in olanakları dahilinde. İlk sarsıntıyı, bundan bir ay kadar önce, daha fazla söyleşi ve fotoğraf veremeyeceğini, yeni imza günlerine katılamayacağını açıkladığında geçirmiştik. Sonrası, taşıdığımız bilgi ve onun yazdıklarıyla, üzgün bir gerisayım gibiydi.
Nürnberg’de resim üzerine çalışmış, hiciv dolu bir dergi olan Titanic’in yayınında yer almış, ilk romanı da 37 yaşındayken yayımlanmıştı. Duyguların yaşla törpülendiği ve gitgide daha uyanık bir hal aldığı fikrini saçma buluyor; gerçek duyguları öncelikle geçmişte arayıp bulmayı ve orada biraz olsun durmayı savunuyordu Herrndorf. Belki de o yüzden Çik ve Maik, duyguları, deneyimledikleri ve dışavurumlarıyla bu kadar samimi ve bu kadar gerçektiler.
Bizler, onu tanıdığımız kadarıyla özledik bile. Şimdi geçmişe gitme ve onu daha çok tanıma zamanı. Elbette, okurları sayesinde, bu tanışmanın bambaşka bir geleceğe uzandığını hiç unutmadan.