SAA-1 / 004 Han

SAA-1 / 004 Han

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 02 Haziran 2014

Otel odaları deyince, taşra otelleri unutulmazdır. Hepsi ayrı bir muamma ve korku öyküsü konusu gibi geliyor bana. Ya da ben öylelerinde kaldım hep.

Arda Türker’e…

Hayır, “Han Duvarları” şiirinden bahsetmeyeceğim.

Lise edebiyat dersleri ve öğretmenleri sonsuza kadar unutmak istediğim anılarımın arasında. Hep son anda geçer not alırdım, o da kompozisyon yazılısı sayesinde. Ama bir defasında ikmale kaldım. Sağlam çaktım yani.

Hoca, genelde kompozisyon sorusunu –kesinlikle Atatürk’ün milyar tane özlü sözünden birisi olurdu– tahtaya yazardı. Bu kez yazmayacağı tuttu.

“Ben söylüyorum, siz kâğıdınızın en tepesine yazın,” dedi.

“Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin şikârıdır (avıdır).”

En arkada, cam kenarında ve yalnız oturduğum için, o sözü şöyle duydum: “Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin şekeridir.”

Eh be yavrum, bir sor öğretmenine, değil mi!

Atatürk, dediyse bir hikmeti vardır deyip, mesirle başlayan, Ali Galip’le şahlanan Türk şekerciliğinin milli devlet akidemiz için ne denli kıymetli olduğuna ve komşu bakkala kadar sızan İsviçre markalı çikolata tehdidinin…

Of çok acayip bir kompozisyon olmuştu!

Edebiyat hocam Onur Ünlü olsaydı, beni hemen senaryo ekibine alırdı. Ama bizimki bana sıfırı çaktı.

O nedenle “Han Duvarları” şiirinden de nefret ediyorum şimdi.

“Otel Odaları”nı daha sonra okudum. Çok da sevdim. Gülden Karaböcek söylemeli ama o şiirli şarkıyı…

Otel odaları deyince, taşra otelleri unutulmazdır. Hepsi ayrı bir muamma ve korku öyküsü konusu gibi geliyor bana. Ya da ben öylelerinde kaldım hep.

Karapınar’daki otel bir numaraya oturabilir ama.

Resepsiyondaki çocuk –hep iyi çocuklar olur aslında orada– anahtarımı verirken, “Abi ben burada, resepsiyon masasının hemen altında yatıyorum, bir ihtiyaç olursa çekinme ara,” dedi.

Baktım. Gerçekten yorgan yatak, YURTKUR işi bir battaniye hazırlamış, çoraplarıyla ayakta duruyordu.

Tam o anda yatsı okunuyordu. Anadolu’da yatmak için ideal vakit. Tarla tapan işleri için erken uyumak şart. Ama bizimkinin pek uyumaya niyeti yok gibiydi çünkü uzanacağı yere özenle yerleştirdiği 33 ekran televizyonda Gerçek Kesit oynuyordu.

Karapınar, gece, 256 gündür yağmur yağmamış bir ova, dışarıda eli kulağında kum fırtınası, otelde tek müşteri, tek çalışanı pijamalı olan otel ve Gerçek Kesit!

Siz bunun ne demek olduğunu bilemezsiniz…

Yine de hakkını yemeyeyim. Merdivenlerdeyken bütün gerilimimi aldı çocuk.

Arkamdan seslendi.

“Abi, gece interneti kapatıyoruz. Bilgin olsun.”

“Neden?”

“Bütün gün modem şişiyor abi. Dinlendiriyoruz aleti. Of yani şimdi sistem…”

Modem şişiyor ve sistem of…

Ah, güzel memleketim benim.

–Bu madde hiç kurgu içermez, dikkat!–

Toplam bir aya yakın kaldım orada. On beş günden sonra, geceleri interneti açtırmayı başardım. Sonuçta deneyerek öğrenmek bize mahsustu. Üstelik Alman malı modemler meme yapmıyordu.

Ama alışamadığım bir şey oldu.

Her akşam odama döndüğümde yatağımı toplanmış ve Karapınar Oto Doğrultma reklamlı takvimin altında duran masanın üzerinde bir paket Etimek buluyordum.

Etimek kısmına uzun süre anlam veremedim ama benim gibi taşra otellerinde çok kalmış bir arkadaşımın tweet’ine rastladım geçenlerde: “sivas’ta otel odasında etimek kemiriyorum. yarın güzel bir gün olacak. kesin bilgi”

Bu konuyu sonra uzun uzun araştıracağım. Belki öyküsünü bile yazabilirim.

Haksızlık etmeyeyim, Karapınar’da çok güzel günlerim de oldu. Özellikle gece gelen internetle tarihçesini okurken:

“1500 yılının başlarında Cilali Eşkıyaları ile Levent (Çiftbozan) eşkıyaları soygun yapmağa en uygun bulduğu bu boş ve tenha yerde yuvalanmışlardı. Çevredeki yerel halk eşkıyaların zulmünden korkmuş, Karacadağ eteklerine çekilmiş ve burayı tamamen boşaltmıştır. Karapınar boş, tenha, korkulu ve korunması güç bir yer halini almıştır…”

Bu coğrafyada yaşadığım Meke Gölü Jandarma Hatıra Ormanı sahnesini yazmadan geçmemem lazım galiba.

Meke Gölü, 4-5 milyon yıl önce sönmüş bir volkan kraterinden oluşmuş doğa harikası.

Ben de o patlamadan 4-5 milyon yıl sonra, bir gece uyku tutmayınca, otel önündeki kiralık arabama atlayıp oraya gittim.

Her şey gayet gerçeküstüydü.

Çölün ortasında bir volkan gölü ve ayak bileklerime kadar tüf içindeydim.

On dakika geçmeden arkada bir jip durdu. Bir astsubay ve iki er indiler. Arabanın üzerinde şöyle yazıyordu: Karapınar Çevre Koruma Timi

Az ilerideki jandarma hatıra ormanı gece devriyesiymişler. Gün doğana kadar muhabbet ettik. Astsubay hemşerim çıktı. “Bu çölde ne işin var toprağım. Gece vakti ya sıksaydık sana,” diye sızlandı durdu.

Otele dönüp Cazibe İstasyonu’na başladım.

Evet, “Han Duvarları” kötü, “Otel Odaları” harika şiirdir.

 

, , , , , , , , , , , ,
Share
Share