Dergi editörlüğü üzerine
Konuğumuz, Çiğdem Toparlak, Doğuş Yayın Grubu’nun sektör dergilerinde editör, ayrıca Vodafone Freezone Sorumlu Yazı İşleri Müdürü. (Söyleşi: Erdi İnci)
Hangi okulda okudun?
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldum.
İletişim dendiğinde insanların aklına genelde ya kurumsal iletişim ya da reklamcılık geliyor ama…
Bizim bölümde okuyanlar genelde öyle işlerle uğraşıyorlar da ondan; çünkü öyle işler para kazanmaya giden yolu açıyor.
Yayıncılık buna dahil mi?
Hayır, yayıncılık dahil değil. Tam tersi! Halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim genelde daha çok para kazandıran işler. Zor işler, üstelik. Her zaman herkesi hoş tutmanız gerekiyor. Böyle işleri yapmak isteyen çok fazla kimse olmadığı için de, parası daha yüksek. Bu yüzden mezunlar genelde bu işi tercih ediyor.
Ama yazı işleri öyle değil. Malum, “herkes gidip yazı-çizi işleriyle uğraşabildiği” için ve bu işlere farklı fakültelerin mezunları da bir şekilde yöneldiği için… Hani mühendis diplomasını alır, sadece mühendislerin yaptığı işi yapar ve mühendislerin yaptığı işi o mühendisten başka kimse yapamaz ya, bizim alanımızda öyle bir durum yok. Haliyle, rekabet daha fazla ve yaptığımız işlerin değeri daha az görülüyor. Patronlar bile, “Ne var yahu ben de yazarım,” diye düşünebiliyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyanların bir sözü verdır, “Bizde okuduğu bölümü bitirip de onunla alakalı iş yapan yoktur,” diye, sizde için durum nedir? Okuduğun bölümle yaptığın iş arasında bir bağlantı var mı?
Benim yaptğım iş çok bağlantılı, ama elbette benim okulumdan mezun olan arkadaşlarımdan pazarlamaya kayanlar da çok var. İş ilanlarına baktığında, yüzde sekseninin pazarlama üzerine olduğunu görüyorsun. Zaten iletişim fakültesinde pazarlama dersi de veriliyor. Dolayısıyla, çok da garip değil aslında.
Bu bölüme isteyerek mi gittin? Yoksa ÖSS puanını aldıktan sonra, baktın ki Galatasaray da mükemmel bir üniversite…
Benimki isteyerek oldu, çünkü ilkokuldan beri gazeteci olmak istiyordum. Daha en başından ne istediğimi bildiğim için, bu konuda şanslıydım. O zamanlar Coşkun Aral vardı ve Haberci’si. Aral benim örnek aldığım gazeteciydi. Ortaokula giderken de Sıcak Saatler diye bir dizi gösteriliyordu, Mehmet Aslantuğ’un bir gazeteciyi oynadığı. O günlerde gazetecilik moda olmuştu ve ben bu duruma inanılmaz sinirlenmiştim. Liseye geldiğimde de Avrupa Yakası başladı ve, hatırlarsın, orada da herkes dergiciydi. Şu an iletişim fakültesinde okuyan herkes, eminim ki, o diziyi izlemiş insanlar.
Şaka bir yana, ben çok eskiden beri bu alanı istemiştim ve ÖSS zamanı fark ettim ki, hâlâ da istiyordum. Sonuç olarak, bugün bu alanda ne yapıyoram severek yapıyorum.
O zaman sen, “Ben bu bölüme girdim ama buradan mezun olunca ne yapacağım?” karmaşası da yaşamadın; eğer 8 yaşından itibaren gazeteci olmaya karar verdiysen…
Bence herkes bu karmaşayı yaşıyor.. Çünkü, ilkokuldan sonra ortaokula gideceğin belli. Ondan sonra da lise ve sonrası… İşte, üniversiteden sonra kimse sana ne yapacağını söylemiyor. Ortada, plansız kalakalıyorsun. Bir de üniversite hayatın boyunca, mezun olduktan sonra ne yapacağına dair büyük hayaller kuruyorsun. Üniversite zamanı örnek aldığın insanların yaptıkları kolay gibi geliyor sana; ama iş hayatına girince bunların hiç de kolay olmadığını öğreniyorsun. Bir yandan da, “Acaba benim istediğim şey hakikaten bu muydu?” diye sürekli kendini sorguluyorsun. Bende de aynısı oldu. “Bu iş, doğru yaptığım bir iş mi? Beni nereye götürecek? Ömrümün sonuna kadar bunu mu yapacağım?” Böyle sorularla uğraşıp durdum mezuniyeti izleyen sene.
Liseyi nerede okuduğunu konuştuk mu?
Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nde.
Fransızca mıydı o da?
Hayır, İngilizce’ydi. Ömrüm hazırlık okuyarak geçti. Toplamda üç yıl hazırlık okudum. Hazırlanamadım hayata bir türlü!
Mezun olduktan ve Doğuş Grubu’na girmeden önce nerelerde çalıştın?
Bundan önce Türkiye’deki ilk iPad gazetesi olan Zete’de çalışıyordum. Orada haber yapıyordum. Dergilerimiz vardı sitede; onların içeriklerini de hazırlıyordum. Araştırma yazıları yazıyordum. Tabii, 2011’de mezun olduğum düşünülürse, üzerinden çok da zaman geçmedi. Ama ondan önce çok fazla staj yaptım.
Nerelerde?
İlk stajımı 18 yaşındayken İz TV’de yaptım. Üniversite hazırlıktaydım o yıl. Sonra Hürriyet İstihbarat’ta muhabirlik yaptım.
İstihbarat derken? “Haberi herkesten önce ben yapacağım” alanı mı?
Standart muhabirlik dediğimiz olayın ana merkezi, o zamanlar Hürriyet İstihbarat’tı. Çünkü haber muhabirleri vardı o zamanlar. Şimdi Doğan Haber Ajansı veriyor haberleri.
Sonraki stajımı NTV Haber Merkezi’nde yaptım, hemen bir ay sonra. O da bayağı çılgındı. Tam da Ergenekon Davası’nda ikinci iddianamenin açıklandığı dönemdi. Ondan sonra da Atlas dergisinde yaptım.
Senin için Galatasaray Üniversitesi mezunu olmak mı önemliydi daha çok, iletişim fakültesi mezunu olmak mı?
İkisini yan yana koyduğumuzda, en çok işime yarayan sanırım Galatasaray mezunu olmamdı. Çünkü bizim okulda çok iyi hocalar var, sırf bizim bölümde de değil. Ben mesela son senemde siyaset ve sosyolojiden çok ders almıştım. Üstelik, bir işe başvururken, diplomanın üzerinde hangi üniversitenin yazdığına çok dikkat ediyorlar hâlâ.
Uygulama bazında okuldan çok fazla şey aldığımı söyleyemem. Galatarasaray Üniversitesi kuramda daha iyidir. Ama bizim okuldaki öğrencilerin hepsi de bölümlerine isteyerek gelmiş oldukları için, daha okurken staj yapmaya çok hevesli olurlar. Hocalar da genelde iyi bağlantılar sağlarlar. Çokça staj yaparsın ve pratiği de oradan kaparsın.
Üniversite de staj yapmaya destek veriyor yani. Çünkü, kiminin gözünde staj yapmak “fotokopicilik”le eş değerdedir…
Bizim okulda hiç öyle değildir. Mesela zorunlu staj yoktur bizim bölümde, ama benim dönemimde olup da staj yapmayan insan görmedim. Çünkü staj yapılmadığı takdirde iş bulunamayacağının bilincindeydik. Sadece işi öğrenmek için değil, bağlantı kurmak için de çok önemli bir süreçtir staj; böylece sektördeki insanları görürsün. Bununla birlikte, benim çalışabileceğim alanlar belliydi; gazetede çalışabilirsin, dergide çalışabilirsin, televizyonda çalışabilirsin… Bunların hepsini denemek istedim. Hangisini istiyorum, hangisini istemiyorum, karar vermiş oldum böylece. Karar verme konusunda yardımcı olan bir süreçti staj.
Son bir soru daha: Bu bölüme girerken ne bekliyordun, çıktığında ne oldun? Ne umdun, ne buldun?
Başta, ben de Coşkun Aral’ın yolundan gideceğimi düşünüyordum; ama bir süre sonra, televizyonda kamera önünde olmayı sevmediğimi anladım. Daha çok arkada çalışmayı, prodüksiyon işinde ve metin yazımında yer almak istediğimi gördüm. İlk hayalimden başka işlere kaydım yani. Öte yandan, bizim alanda, “Bu işle başladın, demek ki ömrünün sonuna kadar bunu yapacaksın,” diye bir mantık olmadığı için, alanım beni hayal ettiğim her bir noktaya taşıdı.
Şu ünlü, “Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?” sorusunu sormayacaksınız belki, ama diyeceğim son bir söz var: “İçlerinden geleni yapsınlar ve kendilerine inansınlar,” gibi bir laf vardır ya, gençlere söylenen, onu aynen ben de söyleyeceğim. Ama elbette, bir mantığa oturtarak… İçinden geleni yapmak, kendine inanmak, evet, ama sorumluluk almayı bildiğin sürece. Malum, bizim memlekette keyfine göre iş yapmak, sorumluluk almamak, işler sarpa sarınca da hatayı başkalarına yüklemek meşhurdur. İşte bundan kaçının. Lütfen.
—