Okur mektubu: Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor
ON8’in ilk kitaplarından biri olan Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor’la ilgili olarak bu sitede birkaç yazı yayımladık. Şimdi de bir okurumuzdan gelen yazıyı yayımlayacağız. Aslında okur dediğimize bakmayın; kendisi bir yazar. İzmir’de Üç Çocuktuk kitabının yazarı Hacer Kılcıoğlu, Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor‘u okuduktan sonra, duygularını ve düşüncelerini bize yazdı. Biz de, gönderilmiş mektubun sahibi okurudur şiarından hareketle, daha fazla bekletmeden mektubunu huzurlarınıza çıkarıyoruz.
***
Çok yıl önce bir film izlemiştim. Dr Jivago. Filmden çıktıktan sonra öyle çok dağılmıştım ki, günlerce kendime gelememiştim. Yıllar sonra başka bir film için bir köşe yazarının, “Böylesi çok etkileyici filmlerden sonra insanlar kendilerini toparlayabilsinler diye sinemanın çıkışında rehabilitasyon odaları olmalı,” diyen yazısını okumuş, bin kere katılmıştım ona.
Bunu neden yazdım? Bir genç kitabı okudum. Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor. Kitap tanıtımı yazıları yazmaya alışkın biri değilim, okuduğum daha çok kendimde kalır ama bu kez…
Kırmızı Başlıklı Kız Ağlıyor… Kitabı kendimi grip zannederek yattığım gün okudum, bir tam gün… Bitirdiğimde bir rehabilitasyon odası edinmek istedim kendime. Öylesine dağılmıştım ki… Üstelik dağıldığımı hiç fark etmeden, mizahı bol, eğlenceli cümlelerin peşinden koşup dururken… lay lay lom eğlendiğimi zannederken…
O ne naif bir anlatım ki, kıymıkla dolmuş içim, acımış acımış ama okumaktan caymamışım…
O ne ince bir kıymıkmış ki, kitap bittikten sonra bile yerinin acısı dinmemiş.
O ne doğru bir anlatım ki, büyükbabayla hesaplaşmasız bir son hazırlanmamış. Yarım kalan yada gerçekleşememiş hesaplaşmaların çocukların erişkin hayatında ne çok travmaya neden olduğu inceden inceye hesaplanmış.
O ne cesur bir yayıneviymiş ki, kimselerin açmadığı bu yaraların kabuğunu kaldırıp altına bakmış, hatta pansuman önermiş.
Tebrikler Beate Teresa Hanika… Ellerinizden öperim.
Teşekkürler yayınevi ON8… Gençliğe verdiğiniz bu destek için…
Kitaptan, Malvina’dan minicik bir alıntı… çok sevdiğim bir bölüm…
Aslında, diye düşünüyorum, bu baygınlık çok da kötü bir şey değil. Örneğin bayılıp bir daha hiç ayılmayabilirim, ya da bayılıp hastaneye yatabilirim, birkaç yılı bir hastanede battaniyenin altında geçirebilirim, ta ki büyüyene, büyükbabam ölene, her şey kendiliğinden düzelene kadar…
Hacer Kılcıoğlu
27 Eylül 2011