Aşkın gölgeli yüzleri
Geçtiğimiz hafta duyurduğumuz üzere, yeni bir kitapla ve yeni bir yazarla başladık bu haftaya: Manuela Salvi’nin romanı Ayın İki Yüzü kitapçılarda.
Sonunda, bizden ısrarla “konusu aşk olan” romanlar isteyen okurlarımıza güzel bir haber verebiliyoruz. Peki daha önce hiç aşka yer vermedik mi? Vermez olur muyuz. Aşk, aslında kurgularımızdan hiç eksik olmadı. Hele hele Foucault’yu Sayıklamak’ta tutkunun farklı yüzleriyle karşılaşıp, onların itici gücüyle zirveye fırlamış gibi olduk.
Ama diyebiliriz ki, bu kez “iki kişinin”, bir kızla bir oğlanın aşkı var romanın ana ekseninde. Daha elle tutulur, daha tensel… Ve daha somut engellerle çepeçevre. Hiç de kolay bir yol uzanmıyor bu ilişkinin önünde. Hangi ilişki mi kolay? Eh, elbette hepsinin kendince zorukları var. Ama burada, hayatlar da tehlikede. Hayatlar da, doğa da. Çünkü, romandaki ailelerin ifadesiyle, aşkı gölgeleyen bir “iş” var ki ortada, biz ona “mafya” demeyi daha doğru buluyoruz.
Ne Bianca ne de Manuel, hayatlarının söz konusu evresinde aşkın yeri olduğunu düşünüyordu. Birbirilerini, hele de hayatlarına “geçici bir paravan” gibi çektikleri güzel sanatlar lisesinde bulacakları, akıllarının ucundan bile geçmezde. Biriktirdikleri hayal kırıklıkları ve hesaplaşmalar arasından, hangi duygu sağ çıkabilirdi ki?
Ama evdeki hesap(laşma), çarşıya uymadı. Şimdi sıra, bu aşkı başka hesapların cenderesinden kurtarmakta…
**
Sosyal medya, Joan Baez’ın bitmez tükenmez enerjisiyle rengârenk bir süredir. Birtakım medya (!) ise, bu ziyaretten –elbette– son derece mutsuz. Çünkü yılların aktivist ozanı, İstanbul Caz Festivali bünyesindeki konserinde müzisyenliği kadar eylemciliğini de konuşturdu –başka türlüsü de mümkün olamazdı. Ayrıntılar, Sevin Okyay’ın bu haftaki yazısında.
**
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi deyince, Ahmet Büke kadar akla gelen ikinci bir isim daha var artık: Arap Hatçe Teyze (namıdiğer, Arap Hatçam Teyze). Türkiye’de her türlü “barajı” aşabilecek nadir kişiliklerden biri. Onunla hâlâ tanışmamış olanları, Ahmet Büke’nin yeni öyküsünden başlayıp geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyoruz.
**
Genç yazarımız Ece İrem Dinç’le, pek güzel nedenlerden ötürü ufak bir yaz arası vermiştik. Ama Düş Kazanı’na yeniden düşmemiz yakındır.
**
Bilge Karasu her zaman okunur. Ama yazın bambaşka okunur. Çünkü onun metni, ayrı bir “dur” ister. Tekrar hatırlayalım, tekrar önerelim.
Hatta haftaya, ondan biraz daha söz edelim.
Görüşmek üzere.
—