Aklımız Fuar’da kalacak!
Bugün Fuar’a gidiyorum. 34. İstanbul Kitap Fuarı’nın iki günü kaldı zaten. Bir bugün, bir yarın. Aslında son günü gitmeyi tercih ederdim ama, Pazar günü Vodafone Maratonu’nun koşulacak olması cesaretimi kırdı. Malum, ben Kadıköy yakasında, Erenköy’de oturuyorum. Maraton birinci köprüyü iptal ettiği gibi, ikincisinde de yoğun bir trafiğe neden olur. Zaten yol uzak, iş bütün bütün işkenceye döner.
Gerçi fuar yerinin şehre çok uzak olduğu, zor gidildiği yolunda şikayetler var ama bizim otobüslerle yollara koyulduğumuz, duraklarda bazen saatlerce beklediğimiz yıllara nazaran bir kolaylık da mevcut: metrobüs. İnsanlar metrobüsle akın akın fuara geliyor. Belli bir yaşın üstündekiler için gene de zor ama, otobüslerin kahrını da çeken hatırlar. İstanbul’da bu büyüklükte bir mekân bulunsa da fuar orada kurulsa çok memnun olurduk, tabii. Ne yazık ki, bugünün şartlarında böyle bir yer olsa bile fuara ayrılacağını sanmam. İnsanlar mendil kadar yerlere bile, bina diksek hırsıyla bakar oldu.
Neyse, diyelim ki gittik… Mesela ben geçen hafta gittim. İtiraf edeyim ki, NTV Ulaştırma gibi bir avantajım vardı, ama yaşım da 74 oldu oluyor. (Yazar çok yaşlıymış diye kaçmaya kalkmayın sakın!) Kutlu’nun bir paneli vardı, onunla gittik. Doğrusu, elimden geldiği kadar gezdim, akşama kadar kaldım. Ben Günışığı Kitaplığı standındayken Müge İplikçi kitap imzalıyordu, onun yanına oturup çocukları gözledim. Değil bizim zamanımızın, birkaç yıl öncesinin çocuklarına bile benzemiyorlar. Nerede o büyüklerinin elinden tutup uslu uslu dolaşan, onlar ne uygun bulursa onun alınmasını kabul eden çocuklar? Bu çocuklar kendi alacakları kitabı kendileri seçiyor, doğrusu pek itirazla da karşılaşmıyorlar.
Sonra Müren’le ON8’e geçtik, benim de esas mekânım sayılabilir. Yapı Kredi Yayınları’na (YKY) bir göz atıp yeni Harry’leri gördüm, çok hoşuma gitti. Harry, Kutlu ile benim esas çocuğumuz sayılır, onca yıllık muhabbetimiz var. Dile kolay, onca kitap… Onun ardından da kendi standıma, NTV Yayınları’na gittim. Arkadaşlarım oradaydı, stand da çok kalabalıktı. Fuar’a geldin mi, ille de başka yayınevlerinin standlarını gezmek, sadece kitap almaktan öte, arkadaşlarını da görmek istiyorsun. İlle de hazır bulunmak istediğin imza günleri de var elbette. Ben bu sefer imza günü hakkımı Murathan Mungan’ın Harita Metod Defteri için kullandım. Salon çok uzakmış, ben de hayli ayakta kalmışım, gene de kitabıma imza alabildim diye kendimle iftihar ediyorum. İmza gününde atılmış bir imzanın tadı başka oluyor!
Sonra Redhouse standına gittik, geçen yıl da bizi misafir etmişlerdi. Ama bu yılki sürprizlerini çok sevdim. “Leyla Fonten” öykülerinden bir set yapmışlar. Tülin Kozikoğlu yazmış, Sedat Girgin resimlemiş. Sedat çocukların kitaplarını karikatür yaparak imzalıyordu. Epeyce uzun bir kuyruk birikmişti önünde. Ben imzalatmak için Öfkeli Örümcek Rıza’yı seçtim. İyi çizilmiş-yazılmış bir set, koltuğumun altına sıkıştırıp Redhouse’culara teşekkür ederek kendi standımın yolunu tuttum. Zaten burası benim soluk alma ve birikmiş kitapları yığma yerim. Her yılki gibi Aras’ı, Domingo’yu, yeniden YKY’yi ziyaret ettim. Kadim dostum Sabri Koz da oradaydı. Gördüğüme çok sevindim. Fuarlarda genellikle yılda bir karşılaştığın has dostlara rastlıyorsun.
Bugün için ise çok parlak planlarım var. Bir defa imzalar var. Pul Biber için 1’de imza atacakmışız galiba, her neredeyse. Deniz’i bulurum önce. 13.00’te Heybeliada Salonu’nda Semih Gümüş ile Ahmet Büke söyleşecek. Cumartesiyi heyecanla beklememin en büyük nedenlerinden biri. Eh, ne de olsa kendisi ON8 Blog’dan arkadaşım oluyor. 15.00’te ise hem Ahmet’in ON8 Kitap’ta (Salon 2, 2101 C no’lu stantta) imzası, hem Murathan’ın söyleşisi var. Esin Erden’in ikinci kitabı çıktı, Adnan Özyalçıner hikâyelerini resimlemiş. Onunla ve Levent’le buluşacağım. Yolunu gözlediğimiz bir başka İzmirli ise, polisiye yazar/çevirmen Algan Sezgintüredi. Eşi Sibel’le o da bugün fuarda olacak. Hani bakıyorum da, arkadaş peşinde koşmaktan, standlarda kitap aramaya pek vaktim olmayacak gibi. Orta malıyız yani. Arada NTV Stand’ı da var. En iyisi ya telefon vasıtasıyla, ya olay yerinde casusluk faaliyetiyle buluşmak. Algan, “Telefonunu duy!” demiş. Gönül istemez mi? Bazen duyulmuyor işte.
Heyecan içindeyim, hepsini bulsam keşke. Bu fuarlar çabucak bitiyor. İnsan doğru dürüst bir şey arayamıyor. Neyse ki, Türk Dil Kurumu’na geçen hafta uğramıştım. O kadar çok kitapta da gözüm kaldı ki. Gene aklımız fuarda olacak demektir. Keşke birazcık uzasa şu kitap fuarları!