Sen, Ben ve Yolculuk
1950’lerde önem kazanmaya başlayan bir grup 2. Dünya Savaşı sonrası yazarın başlattığı Beat Kuşağı’nın 2000’lerdeki yansıması hâlâ ne denli güçlü olabilir? Atom bombası diye bir şeyin gerçekliğinin yeni anlaşıldığı bir dünyada, cinsellik ve uyuşturucularla yeni deneyimlere koşan bu nesil bir noktada biz 2000’li yılların gençliğiyle kesişebilir mi?
Var Mısın? Yok Musun? kitabının kahramanlarından Gabri’nin dilinden düşürmediği söz “Yaşam yaşamdır, tür de tür” Jack Kerouac’ın Yolda kitabından alıntılanıyor. Böylece aklıma takılıyor: Orta sınıf değerleriyle yaşamaya devam ederken, irrasyonal bir dünyayı rasyonele oturtma çabasıyla anı yücelten bu “gençler”in bizim gençlerle benzerliğini bulabilir miydim… Yoksa, orta üst sınıfın “iyi” çocuğu Franz ile, sanatçı bir aileden gelen Gabri’nin çıktığı bu plansız yolculuk en basitinden şımarıkça mıydı…
Kerouac, yol arkadaşı Neal Cassady’ye Yolda kitabıyla ilgili yazdığında ona, hikâye, “Seni, beni ve yolculuğu anlatır,” der. Bu kitap savaş ve bunalım döneminde insanların yerinde saymaktan unuttuğu hareketliliği yeniden hatırlatır. “An”ı yaşamak da zihnin sürekli hareket halinde olması demektir. Ana göre davranmak özgürleştirir… Ya şimdi?
Adeta içindeki atomları “sayabileceğiniz” kadar durgun bir hava… Yer İtalya, okullar kapalı ve on altı yaşında iki çocuk için yakın gelecek olasılıkları yığınla… Çocuklardan biri Franz’dır… Franz her şeyi ölçer, mesafeyi, zamanı: Haritadaki bir sonraki varış noktasının ne kadar uzakta olduğunu… Böylece her şey kontrolü altındadır, ya da o öyle sanır. Derken bir gün, arkadaşı Gabri yüzünden ona aşina gelen her şey avuçlarından sabun gibi kayar… Bundan sonrası hızlı ileri sarma tuşuna basılmış gibidir.
Franz, Gabri’nin vahşi doğasına ayak uydurup yola çıktığında, sürekli hareket halindedirler. Ama asıl hareket halinde olan, hikâyeyi anlatan Franz’ın zihnidir. Yüzmeyi seven Franz’a göre steril, kontrollü ortamdaki bir kapalı havuzda yüz metrede kaç tur atılabileceği kesindir. Peki ya denizin dibine ulaşmak istediğinde? Arkadaşını, daha doğrusu arkadaşlığını kurtarmak için bile bile batabilecek midir Franz?
Bu tesadüflerle dolu Akdenizli hikâyede, Franz’ın eylemlerini tetikleyen gerilimi, sonundaysa korkularının nedeni olan belirsizliği anlamaya yaklaştığımız bir “yol”a çıkıyoruz. Dediğim gibi, bizden, Akdenizli bir hikâye bu, Akdenizlilere bu türden felsefe kırıntılarını çok görmemeli…