SAA-1 / 003 Müzeyyen Senar Çeşmesi
Babam, Manisa Ortaokulu’na giderken, sabahları Tarzan aniden Hükümet’in oradan çıkarmış. Sonra ovaya doğru bakar, uzaktan gelen traktör seslerini dinler ve, “Hepinizi aç bırakacak bunlar sonunda,” diye homurdanırmış.
Bizim mahallede büyük pantomim, Bakkal İbram Amca’nın çekiliş ilanıyla kopardı.
Haftalığım 10 liraydı. 7,5 liraya pazartesileri Milliyet Çocuk, gerisi günde 50 kuruştan simit ve haftada en az bir defa çekilişe katılmakla iç edilirdi.
İbram Amca’nın sevilen yanı, çekilişte boş olmamasıydı. En garibanına kâğıtta üçlü çatapat* çıkar, Allah’a yine de daha iyisi için dua edilirdi.
003_1 çatapat*: Bu isim daha sonra değişti. Eskişehir’den gelen bir çocuk –galiba babası polisti– “çıtır pıtır” dedi. Ben herkes kıçıyla güler bu işe diye düşündüm. Ama acayip tuttu. Çok bozuldum. Kırk yıllık çatapat nasıl böyle çıtkırıldım bir şeye dönüştü diye epey huysuzluk yaptım. Birkaç arkadaşımla selamı sabahı kestim. Hâlâ aynı noktadayım. Taşranın suni dengesi böyle bir şey işte: Bir çöp devenin belini kırıveriyor.
İşte bir gün tırnağımla kazıdığım çekiliş kartonundan Tarzan kitabı çıktı. Macerayı hatırlamıyorum. Ama bazı sahneleri bugün gibi aklımda.
Tarzan sarmaşıklar marifetiyle oradan oraya yol alırken, birden bir ses duyuyor.
“Yakında bir şey olmalı! Hımm, bu makine sesi. Ayrıca aslanların ayak seslerini duyuyorum… Evet yanılmamışım. Bu bir uçak. İki kişi çalıştırmak için uğraşıyor. Aboov! İki dişi aslan onlara yaklaşıyor. Saldıracaklar!”
Fuyyyttt! uçma sesi
Aowwrr! aslana girişti şimdi
Aarrgh! erkek aslanın belini kütürdetiyor
Böyle gidiyordu. Kurtardığı kızıl saçlı kadınla uzun uzun konuşuyordu sonra.
Bakkaldan eve kadar çizgi romandaki sesleri bağır bağıra gittim.
Whap! uçak akbaba sürüsüne dalınca pervaneye çarpan zavallılar
Grump! uçak patladı
Click! Tarzan yerden bulduğu silahın horozunu çekiyor
Blam! ateş etti şimdi
Haeeeee! sırtlanlar saldırmaya başladı
Tumph! birisinin karnına yumruk geçirdi
O kadar gürültü yapmışım ki, dedem cama çıktı.
Eliyle beni gösterip, “Getir bakayım o kitabı,” dedi.
Yakın gözlüğünü taktı. Tek tek baktı sayfalara.
“Bu büyük bir yalan,” dedi. “Tarzan böyle değildi.”
“Nasıldı?”
“Göbekli falandı.”
“Atma dede.”
Tuttu elimden, arkadaşı Sinemacı Yakup’a götürdü. Yakup Amca, Gördes’e ilk film makinesini getirenlerdendir. O da baktı kitaba.
“Deden haklı. Bizim bildiğimiz iki Tarzan var. Birisini Dümbüllü oynadı. Ötekisi de gerçekti zaten. Ahmet Bedevi idi.”
İşte bu tür malumat dipte unutulmuş gemici çıpaları gibi oluyor bende. Yıllar sonra hatırladım bu konuşmayı. Araştırdım. Gerçekten de Dümbüllü’nün bir Tarzan filmi varmış. 1954 yapımıymış. Senaristi ve yönetmeni Muharrem Gürses. Dümbüllü’den başka Tevhit Bilge, Aziz Basmacı, Zeki Alpan, Nuri Genç, Dursune Şirin, Salih Tozan, Mürüvvet Sim, İhsan Balkır, Mualla Kaynak oynamışlar.
Dedeme anlattırsaydım keşke o zaman filmi. En çok buna üzüldüm. Çünkü filmi izlemekten daha zevkli olurdu dedemden dinlemek. Kendince, olmadık sahneler ekler, beni gülmekten öldürürdü. Filmin sonunda Tarzan’ın Gördes’e kaçarak mutlu mesut bir hayat yaşacağından bile bahsederdi yüzde yüz.
Sinemacı Yakup Amca’nın bahsettiği öteki Tarzan, Ahmet Bedevi, meşhur Manisa Tarzanı işte.
Babam, Manisa Ortaokulu’na giderken, sabahları Tarzan aniden Hükümet’in oradan çıkarmış. Sonra ovaya doğru bakar, uzaktan gelen traktör seslerini dinler ve, “Hepinizi aç bırakacak bunlar sonunda,” diye homurdanırmış.
Babam neredeyse elli yıl sonra GDO’lu tohum haberlerini falan dinlerken televizyondan, “Tarzan haklı çıktı,” demişti.
Tarzan öldü kurtuldu ama biz zor durumdayız asıl.
Manisa Tarzan’ı deyince, Manisalı Şair Hakkı Avan Abi’mizin hakkını yemeyelim. En ayrıntılı Tarzan derlemelerini o yapmıştır.
Hazırladığı kitabın girişi Tarzan’ın şu sözüyle başlar:
“Üzüntü dağın üzerine gelip duran buluta benzer; çok durunca yağmur olur, kar olur, yerleşir kalır. Başında üzüntüyü çok durdurmaya gelmez. Bulutu daha bulut halindeyken kovmak lâzım.”
(Manisa Tarzanı, Hakkı Avan, Ege Derneği Yayını)
Hakkı Abi’ye göre Manisa Tarzanı’nın asıl adı, bilinenin aksine, Ahmet Bedevi değil, Ahmeddin Carlak’tır. Nüfusta böyle geçer yani. Ahmet Bedevi ismini Tarzan kendine yakıştırır. Onun gibi Farsi olan ama ondan 700 yıl önce dine ve bilime adanarak yaşayan Veli Ahmet Bedevi’yi kendine örnek almıştır.
Tarzan’ın hayatına tanıklık edenlerin de en çok anlattıkları durum, Manisa’ya gelen neredeyse bütün artist ve meşhur kadınların onunla bir fotoğrafının olmasıdır.
Tarzan güzel bir kadının Manisa’ya geldiğini haber alır almaz, doğruca Spil’den iner, merkeze gidermiş.
Birisi hariç.
Müzeyyen Senar, Manisa’ya gelince “O güzel adamın ancak ayağına gidilir,” der ve Spil’e doğru yola çıkar. Bir çeşmenin başında buluşurlar. Tarzan abimiz, “Bu çeşmenin adı bundan sonra Müzeyyen Senar çeşmesi olsun,” der.
Manisalılar için o çeşmenin adı öyle kalır.
Bunları nereden mi biliyorum?
Hakkı Abi’yle geçen gün o çeşmenin başında eğlendik –eskilerin değişiyle tevakkuf ettik– de az biraz. Üstünüze afiyet tabii.
Başınızda üzüntüyü çok eğlemeyin siz de.