SAA-1 / 027 Hayat Çok Acayip
Çok acayip hikâyeler dinledim. Çoğuna inanmadım. Gerçek olamayacak kadar güzeldiler. Ama dinlemek her zaman iyidir. O zaman hayata şans verir insan. Dinlemediğiniz hikâye size sırtını döner; belki de kendini yaşamaktan vazgeçer. Ömür dediğimiz şey için bundan daha büyük kayıp olur mu…
Mesela Nail Abi’yi size anlatsam inanmazsınız. Büyüklerin böyle köhnemiş tarafı var. Ben çocuklara anlatıyorum zaten. Siz üstünüze alınmayın.
Nail Abi, Naldöken Üçüncü Noteri’nde kâtipti. Çok çalıştığı için başkâtip olmuştu. Ama zaten noter üç kişiden mürekkepti. Noter Bey, Nail Abi ve çay demleyen Halime Abla.
Noter Bey arkadaki odasında, sırtı büroya dönük, pırpırın önünde uyurdu. Evrak getiren Halime Abla kolundan dürtünce yağlı gözlerini açar, önündekine şöyle bir bakar ve eliyle ‘sen hallet’ derdi. Halime Abla, kapıda bekleşenler görmeden, hızlıca gereken yerleri paraflardı.
Noter Bey’den gelen evrakı bizzat hazırlayan Nail Abi, mühür ve makbuz işlerini yapar ve sahibine elden verirken saygıyla ayağa kalkardı.
Nail Abi, noter camiasında bir şahika sayılıyordu.
En hızlı daktilo, en hatasız işlem, müşteriye en büyük hürmet ondaydı.
Fakat bir gün hayatı, deyim yerindeyse, rayından çıktı.
Halime Abla –ki o zaman yetmişine yaklaşıyordu– evlendi. Rahmetli annesine veraset ilamı çıkarmaya gelen bir gemiciyle mercimeği fırına verdiler. Acayip âşık oldular birbirlerine. Gemicinin daha otuzlarında olması sorun değildi; asıl mevzu, adamın Yunan olmasıydı. Annesinin ölüm haberini, gemisi İzmir Liman’ına keçiboynuzu pekmezi indirirken almıştı. Gemi, yükünü alıp Hindistan’a doğru yola çıkacaktı. Belki de hiç geri dönmeyecekti.
Gemicinin yaptırmak istediği işlem imkânsızdı.
Ama Halime Abla kaşla göz arasında, gereken imzayı gereken yerlere attı.
İki gün sonra Hindistan’a palamarı çözdüler.
Nail Abi için zor günler böylece başlamış oldu. İmza için Noter Bey’in kapısına varıyor, saygıyla tıklatıyor, yavaşça evrakları önüne bırakıyor ve bekliyordu.
Bekliyordu.
Ama Noter Bey bir türlü uykusundan uyanıp evrakları imzalamıyordu.
Günlerce sürdü bu durum. Biriken imzalar için Nail Abi, bin bir özürle, evrakları bizzat elden ulaştırma sözü vererek müşterileri yolluyordu.
Artık dayanamadı ve Noter Beyi sarsarak uyandırmaya mecbur kaldı.
Ama yine başaramadı.
Sonunda iki eliyle iki omzundan tutarak iyice salladı.
Noter Bey’in cansız başı önüne düştü.
Adam günler öncesinde ölmüştü.
Gömlek cebince bir not buldular: “Halime beni bırakıp gitmemeliydi…”
Nail Abi, o günden sonra kendine gelemedi. “Ben nasıl ölü bir adamla günlerce aynı çatı altında kaldım, nasıl bunu fark etmedim! Ben nasıl bir insanım böyle,” diyerek dövündü durdu.
Ama asıl şok edici gelişmeler daha yeni başlıyordu.
Savcılık ölümü adli tıbba havale etmişti. Gelen raporda Noter Bey’in üç ay önce öldüğü ve ustaca tahnit[1] edildiği yazıyordu.
İki olağan şüpheliden sadece Nail Abi el atında olduğu için tutuklandı. Kanıt yetersizliğinden çıkana kadar iki yıl geçti aradan. Dava da düştü.
Tahliye haberini alır almaz evine koştum.
“Hayat çok acayip bir şey Ahmet,” diyerek bana Hindistan’dan gelen mektubu okudu.
Halime Abla, Mumbai’de hukuk fakültesine yazılmış. Hindistan’da hukuk ikinci sınıf öğrencileri köylerde ve kasabalarda vekil noterlik yapabiliyormuş. Nail Abi’den derhal gelmesini ve başkâtip olarak işe başlamasını istermiş. Yol vesaire masarifi için gereken para cezaevi müdürlüğüne yatmışmış…
Mektubun sonunu da bizzat bana okuttu.
“Nail, ben yıllarca seni bir noter dairesinde sevdim. Gemici bütün bunlar için bir araçtı. Buraya varır varmaz adamı defettim zaten. Neden Hindistan dersen, bu yaştan sonra İzmir’de hukuk falan tutturamazdım ben. Daha fazla mutluluğumuzu ertelemeyelim. Koş gel bana!”
Nail Abi gitti tabii.
Geçen gün kartı geldi.
Karı koca, Kongre Partisi’nden delege seçilmişler. Çok mutlularmış…
[1] Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.