SAA-1 / 037 Tuhaf Şey
Bir kaç gün sonra, mahallenin girişinde Yavuz Abi yakaladı beni. Yakamdan tutup, bir duvarın tenhalığına çekti. “Bana bak, sen fazla oluyorsun artık!” Ben ne yapabilirdim. Her gece annesinin rüyalarına giriyormuşum.
Karşı komşu. Emekli tank başçavuşu Yavuz Abi.
Annesi Seher Teyze.
Çok güzel irmik helvası yapıyor.
Geçen gün kapı çaldı. Açtım. Seher Teyze.
Melamin tabakta tepeleme helva. Çam fıstıklı.
“Evladım, sana getirdim. Bir de haberim var. Allah hayırlara çıkarsın, dün gece rüyama girdin. Seni pek de tanımıyorum. Komşuyuz işte. Bakkala çakkala sordum, iyidir, efendidir, dediler. Bunu kabul et yavrum.”
Teşekkür ettim.
İrmik helvası harikaydı.
Kendimi iyi hissettim: Teşekkürler Seher Teyze!
Ertesi sabah evden çıkarken, bizim kapının önünde yine Seher Teyze vardı. Elinde maşrapa, su döküp süpürüyordu. Şaşaladım.
“Bu gece de girdin rüyama. Rüya tabirleri kitabında yazıyor. Kapınızın önünü suya doyurursam büyük sevabı varmış.”
Karşı pencerede emekli tankçı Yavuz Abi çıkmış sesleniyordu. “Anne, Allah adına gel şuraya artık.”
Seher Teyze, “Sen sus!” der gibi el hareketi yaptı.
Gülümsedi.
Şaşkın şaşkın uzaklaştım.
Bir kaç gün sonra, mahallenin girişinde Yavuz Abi yakaladı beni. Yakamdan tutup, bir duvarın tenhalığına çekti.
“Bana bak, sen fazla oluyorsun artık!”
Ben ne yapabilirdim. Her gece annesinin rüyalarına giriyormuşum. Kadın durmadan benden bahsediyormuş. Delirmeye başlamış.
“Geçen gün, dedenle babaannenin mezarlarını ziyaret etti.”
“Benim dedemle babaannemin mi?”
“Evet!”
“Neden?”
“Çünkü sen, ‘Onların bende çok hakkı var. Çok yalnız kaldılar,’ demişsin.”
“Ben demişim?”
“Annemin rüyasında öyle konuşmuşsun işte. Bakkal Nihat’tan yattıkları yeri öğrenmiş. Ayrıca tam dört ayrı camide lokma döktürdü onlar için.”
“Allah Allah…”
Ayrıca memleketteki arsasını satmaya kalkmış. Benim adıma bir vakıf kuracakmış. “Bu çocuk okumamış, böyle olmaz,” demiş. En iyisi mühendislik fakülteleriymiş. Özel üniversitelere bakmaya başlamış.
“Abi, yani ne diyebilirim. Bilmiyorum.”
“Lan, sen büyü falan mı yaptın anneme. Ha?”
Zor kurtuldum.
Koşa koşa eve gittim.
Pencereden baktım.
Seher Teyze, balkon demirlerinde asılı örtünün üstüne kocaman harflerle işlemiş: “SEN EVLADIMSIN ARTIK”
Sıkı sıkıya kapadım perdeleri.
Artık sabah, gün doğmadan karanlıkta çıkıyorum evden. Gece de geç vakit dönüyorum.
Ama bir gece vapurla dönerken, biri omzuma dokundu.
Yaşlı bir amca. Fötr şapkalı, badem bıyıklı.
Gülümsüyor.
“Affedersiniz, yanınızdan geçerken sizi fark ettim de. Biraz yüzünüze bakabilir miyim?”
Karşıma oturup izledi beni.
“İnanılmaz, biliyor musunuz. Günlerdir rüyamda gördüğüm o meçhul kişi sizsiniz.”
“Ama ben sizi tanımıyorum,” dedim.
“Aynen,” dedi. “Gerçek hayatta ilk kez görüyorum sizi.”
Yaşlı adamın, cezaevinde cinayetten yatan bir oğlu varmış. Bir hafta sonra tahliye oluyormuş. Her gece, çıkar çıkmaz onu öldürmesini söylüyormuşum.
“Biliyor musunuz. Sizinle aynı fikirdeyim.”
“Aman,” dedim. “Sakın ha, hiç öyle şey olur mu?”
Vapur yanaşana kadar konuşmadan baktık birbirimize. Koşarak uzaklaştım oradan.
Bizim sokak ambulans, itfaiye arabası işgali altındaydı. Seher Teyze evi yakmış. Yavuz Abi’yi folyo gibi bir şeye sarmışlar, sedyeyle koşarak önümden geçirdiler.
Küçük bir kurum güvercini gibi sessizce eve girdim.
Işıkları yakmadım.
Ertesi gün, parkın köşesindeki midyeci çocuk beni görünce tablasını bir tekmede devirip, elinde bıçakla beni kovaladı.
“Ulaaan, o benim bacım! Ahlaksız adam! Bacım laaaan!”
Milli Kütüphane’ye kadar ardıma bile bakmadım. Birden duraktan bir taksi dolmuş fırladı: Talatpaşa dolmuşu. Az daha ezilecektim. Şoför elinde levyeyle indi.
Durmadan koştum.
Dış mahallelere ulaşınca biraz nefeslendim.
Sonra yine koştum.
Şehri iyice arkamda bıraktım.
Çünkü arka arkaya patlama sesleri geliyordu. Galiba yanıyordu.
Tam kurtuldum, neredeyse yüz metre öteme bir yolcu uçağı düştü.
Hapı yuttum ben. Herkesin rüyasına yakalandım…
—