SAA-1 / 044 Ankara Keçisini Sevmeyin Lütfen
Çoğu evsiz aynı evde uzun süre kalamaz. Sürekli hareket halindedirler. Devlet ikide bir yakalayıp şehir dışına sürer onları. Ya da mahalleli tarafından uzun sopalarla kovulurlar. Hepsini geçtim, ömürleri kısadır.
Yan ev ne zamandır boştu. Büyük evham içindeydim.
Boş evler ağır ağır içe doğru çökerler. Yalnızlığa en fazla üç beş yıl tahammül gösterirler. Ardından bir boşvermişlik gelir. Uzun esner ve sabahları geç uyanmaya başlarlar.
Bunlar ölümcüldür işte. Hafıza kaybının ardından, içten içe çürüme alır yürür. Sonunda temele kadar yıkılır giderler.
Ama hep böyle olması gerekmiyor şu hayatta.
Evsizlerin işgali meseleyi biraz çözer mesela. Biraz diyorum çünkü çoğu evsiz aynı evde uzun süre kalamaz. Sürekli hareket halindedirler. Devlet ikide bir yakalayıp şehir dışına sürer onları. Ya da mahalleli tarafından uzun sopalarla kovulurlar. Hepsini geçtim, ömürleri kısadır.
Bir çare daha var: “Ankara Keçisi Seven Şoförler Derneği”
Varyant’ta beş katlı bir apartmanın denize bakan değil de –dikkat çekmemesi için– öteki yüzündeki küçük bir cümle kapısından girilir. Tam karşıda ağır çelikten kapısı ve üzerinde kemik rengi dernek tabelası vardır.
Elbette derneğin ismi örtüdür. Her yıl dernekler masasına beyanname verirken memureler evraka bakıp bakıp kıkırdarlar sadece. Ama derneğin içinde büyük kumar döner.
Dernek sotede, vukuattan uzakta ve devletle marazasız haldedir. Masalarda güzel mano[1] kalır. Ayrıca mekâna girmek için üyelik şarttır ve yüklü yıllık aidatı vardır.
Bütün bu işlerden biriken yekûn, birilerinin kumarcılar şahı saydığı idare heyeti tarafından bambaşka bir işe aktarılır halbuki.
Yurtsuz ve barksız, kalbi temiz ama kanadı kırık insanlar bulunur ki, çoğu Basmane’deki aile evlerinde, ölüme yakın odalardadırlar. Sonra, seçilen boş evlere bu garibanlar yerleştirilir. Biraz erzak, az bir aylık, yılda bir de tamirat…
Sonuç mükemmeldir.
Allah varsa gam yok; insan varsa mekân bahtiyar.
İşte bizim yan ev de boştu ne zamandır ve ağırdan bel vermeye başlamıştı.
Arap Hatçam Teyze, üçüncü dereceden Ankara Keçisi Seven Şoförler Derneği üyesiydi. Mahallede kimse bilmiyordu. Zaten üyelik müthiş gizlidir. Bana da ağır hastayken söylemişti.
Çorba yapıp yanına gitmiştim.
Yataktan doğruldu. Eliyle ensemi kavradı. Kendine çekti. Her şeyi anlattı.
“İhtimal şu ki, bu sene üç aylık tansiyon haplarımı bitiremeyeceğim. Olsun. Mesudum. Çünkü boşuna yaşamadım. Sizin yan eve taşınacak kişiyi ayarladık. Kefem paramı da eklersek en az beş sene tık demeden kalabilir orada. Ne güzel, değil mi?”
Çok güzeldi evet.
“Fakat gelecek olan çok güzel bir kadın. Sakın ola tutulayım falan deme. Kapar alır seni kendi evine.”
Bana bakıp gevrek gevrek güldü Arap Hatçam Teyze.
Bu düşünceyle günlerce kıvrandım. Gerçekten bu kehaneti gerçekleşebilirdi. İçimde bir fırtına vardı sanki. Âşık olmaktan kaçınmam gerektiğini düşündüğüm anda kopmuştu her şey. Ağaçlar köklerinden sallanıyor, uzun ve eski sokaklarım döşeme taşlarıyla dağılıyordu.
Hemen gerekli hazırlıkları yaptım. Mutfağı erzakla doldurdum. Yan eve bakan bütün pencerelere kalın perdeler çektim. Yine yan eve bakan ikinci kapıyı sürgüledim.
Korkum âşık olmak değildi aslında. Kapılıp gitmekti. O zaman evimi bırakıp yan eve, âşık olduğum kadının evine giderdim mutlaka. O beni sevmese, istemese bile –büyük ihtimal böyle olurdu– en azından onun bahçesinde bir kedi gibi yaşardım.
Ama bütün bunlar olduğunda, bu defa kendi evim boş kalacak ve kederden yıkılacaktı.
Evsizlik ölüm değildi bana. Ama dedem ve babaanneme söz vermiştim. Evi koruyup, kollamam gerekiyordu. Bir gün aniden ölmekten ya da ölü olmaktan vazgeçip gelebilirlerdi. Ev elden giderse bu mümkün olamazdı.
Gecelerce yatakta döndüm durdum.
Pencerelerdeki perdeleri çekip tahta panjurları çiviledim. Ardından siyah kartonlarla kapladım.
Fayda etmedi, uyuyamıyordum.
Ankara Keçisi Seven Şoförler Derneği bütün hayatımı mahvedecekti.
Sonunda, bir gece yan evi ateşe verdim.
Ertesi sabah Arap Hatcam Teyze bir pusula yollamış mahalledeki çocuklarla: “Vazgeçtim. Ölmüyorum!”
[1] Mano: Kumar oynatan kişinin kazançtan aldığı pay.
—