“Aç kapıyı, buradayım.”
Bir bahar gününde dünya büyük bir yazardan yoksun kaldı. Romantik Çağ’ın şair, romancı ve oyun yazarı Victor Hugo, 22 Mayıs 1885’te Paris’te öldü. Ülkesinde esas olarak şiirleri ve oyunlarıyla tanınırdı. Pek çok şiir kitabı arasında en iyi eleştiriyi alanlar Les Contemplations ile La Légende des siècles’ti. Fransa dışında ise en sevilen romanları Les Misérables / Sefiller (1862) ile Notre-Dame de Paris / Notre Dame’ın Kamburu oldu (1831).
Hugo’yu en çok neyle tanırsınız? Notre Dame’ın Kamburu’ndan, belki de onun çizgi romanı ya da anime filminden mi? Hugo hakkında yazan pek çok kişi, en iyi romanının, toplumsal sorunları en fazla deşen kitabının bu olduğunu düşünüyor. Quasimodo, kendisinin olduğu gibi, tüm yoksulların, hatta o dönem Paris’inin toplumsal sorunlarını ortaya serer diyorlar.
Ama belki de Hugo’yu, Sefiller / Les Misérables’ın Hugh Jackman’lı müzikal uyarlamasından hatırlıyorsunuzdur… O kitap da toplumsal sorunlar konusunda hiç fena değildir. Yazar kendisi şöyle demiş: “Toplumsal sorunlar sınırları aşar… İnsanların cahil ya da umutsuz olduğu, kadınların ekmek parası için kendini sattığı, çocukların bilgi edinecek bir kitapları ya da sıcak bir ocakları olmadığı her yerde ‘Sefiller’ kapıyı çalar ve der ki: ‘Aç kapıyı, buradayım.’”
Romanın dörtte birinden fazlası (bir baskıda 2,783 sayfanın 955’i) ahlâki bir konuyu ele alan ya da Hugo’nun ansiklopedik bilgisini ortaya seren, ama olay örgüsünü, hatta bir alt-örgüyü ilerletmeyen denemelere ayrılmıştır. Oysa Hugo, hem Notre Dame’ın Kamburu’nda, hem de Les Travailleurs de la Mer / Toilers of the Sea’de bu yönteme başvurmuştu.
Biz gene de Sefiller’e dönelim isterseniz. Belki de hiç durmaksızın uyarlamaları yapıldığı için, Victor Hugo deyince aklımıza hemen o geliyor. Oysa Hugo, ülkesinde hem romanlarından fazla şiirleriyle bilinir, sevilir; hem de bir numaradaki romanı Sefiller değildir. “Filmler sayesinde,” diyecekseniz hemen hatırlatalım ki, kitabın uyarlamaları arasında, TIME dergisinin ilk 10’unun ikinci sırasında bir radyo uyarlaması var. 9. sırayı ise YouTube ve The Simpsons parodileri almış. Fransız, İngiliz, Amerikan filmleri, televizyon filmleri ve bir tane de “Sefiller Konseri, 1995 performansı ve TV şov” var ki, TIME listesinde 3. sırada. Bir müzikal de var, ama 2012 yapımı bu film ilk 10 listesinde yok: Tom Hooper’ın Les Misêrables’ı. Çünkü TIME’ın eleştirmeni de bu filmi beğenmeyenler arasında yer alıyor.
Bütün bunların arasında benim aklım en çok, 2 ve 3. sırada kaldı. 3’te, bir konser-performans-şov DVD’si var. İzleyen herkese, Sefiller’in şarkı söyleyen aktörler değil, gerçek şarkıcılar gerektirdiğini hatırlatıyormuş. Özgün Barbican ekibinden Colm Wilkinson (Valjean), Michael Ball (Marius) ve Alun Armstrong (Thénardier); ilk Broadway kadrosundan Judy Kuhn (Cosette) ve Michael Maguire’a (Enjolras) ek olarak çeşitli milletlerden müzisyenler yüreklere ferahlık veriyormuş. “İşte,” diyorlar, “Özgün Sefiller bu!” Oyun bittikten sonra alkışlar üzerine sahneye gelen, dünya prodüksiyonlarından 17 Jean Valjeans da cabası!
İkinci ise, büyük Orson Welles’in bir radyo uyarlaması, 1937 tarihli radyo serisi Sefiller. Welles’in en meşgul olduğu yıllar. Bir önceki sezonda Broadway’de dört oyun sahneledi. 1937-38 sezonunda dört oyunla daha TIME’da kapağa çıktı. Sonra, gene radyoda, The War of the Worlds / Dünyalar Savaşı ile insanları uzaylıların geldiğine inandırarak olay çıkardı. 23 yaşındaydı. 22 yaşındayken de, yaz aylarında, 23 Temmuz’dan 3 Eylül’e kadar pazar akşamları sunulan yarım saatlik yedi bölümde Sefiller’i sundu ve Jean Valjeans’ı oynadı. Rollerin çoğunu kendi tiyatrosu Mercury’den oyuncular üstlenmişti. Listenin bir numarasını merak ettinizse, o da 1933-34 yapımı bir Fransız filmi: Les Misérables.
Hepimizin üzerinde buluştuğumuz Hugo eseri olduğunu düşündüğüm Sefiller’de yazarın hayatından da yansımalar var. Hugo 1841’de, bir fahişeyi saldırı suçlamasıyla tutuklanmaktan kurtarmıştı. Valjean’ın romanda Fantine’i kurtardığı bölümde, kendisinin polisle diyaloğundan da kısa bir bölüm kullandı. 22 Şubat 1846’da, Sefiller üzerinde çalışmaya başladığında, bir ekmek hırsızının tutuklanmasına tanık olmuştu. Bir düşes ve çocuğu da olayı arabalarından acımasızca izliyordu. Bir kez tatile gittiği Montreuil-sur-Mer, romandaki kenti için Hugo’ya model oluşturdu.
Onun dönemindeki olayları adeta Fransız Yeni Dalga’sının barikatlarına bağlayan deneyimleri de var. 1832 isyanı sırasında Paris sokaklarında yürürken birkaç noktada yolunu kesen barikatları görmüş ve silah ateşinden kaçıp sipere sığınmak zorunda kalmıştı. 1848 Paris Ayaklanması’na ise daha doğrudan katkıda bulundu. Ne de olsa, şair, yazar ve ressam olmanın yanı sıra (çok beğenilen 4 binden fazla çizimi vardı), idam cezasının kaldırılması gibi toplumsal sorunlar için kampanyalar yürütmüş birinden söz ediyoruz. Gençliğinde kraliyet yanlısıyken, zamanla görüşleri değişti ve tutkulu bir cumhuriyet destekçisi oldu.
Victor Hugo, Sefiller’in anlatıcısına bir ad vermemiş ama bu anlatıcı ile roman yazarının aynı kişi olduğunu düşünmemize izin veriyor. Hatta, anlatıcı zaman zaman kendini anlatıya dahil ediyor. Ya da, tarihsel olaylar da naklettiği anlaşılsın diye, kendi zamanı dışından olayları hikâyeye dahil ediyor.
İster kitap, ister film, neyle isterseniz olsun ama, şu güzel mayıs gününde Hugo’ya bir selam yollayalım, hadi!