Bu senaryoyu beğenmedik!
30 Eylül Pazar günü, saatler 14.00’ı gösterdiğinde, Galatasaray Lisesi önündeki kalabalık çoktan 100’leri aşmış, binlere doğru yol almıştı… Onların arasındaydım! Her yaştan her kesimden insan, pankartları ellerinde, köpekleri, çocukları yanlarında olduğu halde gelmişti işte. Nejat Yavaşoğulları önümde hayvansever dostlarıyla kol kola yürüyor, hemen sağımda Cemal Hünal nefesinin son gücüyle ıslık çalıyordu. Sivil toplum örgütleri, tiyatrocular, şarkıcılar, ressamlar, anneler, öğrenciler büyük bir birlik duygusuyla sokak hayvanlarının yanında olduklarını, konunun muhataplarına gösterdiler.
Her yandan ‘Var olmak haktır’ pankartları okunuyor, insanlar ‘katil bir yasa istemiyoruz’, ‘hayvana uzanan eller kırılsın’ diye avazları çıktığı kadar bağırıp, avuçları patlarcasına alkış tutuyordu. Yüzlerde kızgınlık vardı şüphesiz ama nefret ya da öfke yoktu. Bilmeyenlere not: Hayvan sevenlerin güçlü merhamet duyguları vardır, nefret ve öfke gibi büyük ve karanlık duyguları olmaz.
Çarşı grubu da oradaydı elbet ve onlar da, afişlerinde yazdıkları gibi 5199’a karşıydı… Hep birlikte ‘meclis yıkılsın barınak yapılsın’ dediler. İkedi ekibi festival programları kapsamında Bebek’te gerçekleştirecekleri etkinlik öncesi tam kadro oradaydı. Ellerinde kedi ve köpek kuklalarıyla….
Grubun önlerine doğru ilerleyişimden kısa bir sonra kendimi yeniden arkalarda buluyordum. İstiklal Caddesi boyunca, yanlardan eklene eklene, Taksim Meydanı’na varana kadar daha da büyük bir kalabalık oluşmuş, artık o sıranın neresinde olduğunuzun öneminin kalmadığı bir hale bürünmüştü!
Taksim Meydanı’na kadar yürüyen grup Hayvan Hakları Aktivistler Derneği Başkanı Asude Ustaoğlu’nun basın açıklamasını dinledi. Basın açıklaması, 2004 yılında yürürlüğe girmiş olan Hayvan Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair hazırlanan yasa tasarısının, 11 Eylül’de başbakan tarafından imzalanarak meclise sunulması hakkındaydı. Milletvekillerine seslendik. Bu yasayı geri çekmelerini istedik.
Peki bunca kalabalık, bunca tantana, gürültü patırtıyı niye yaptık biz? Çünkü tasarıya göre sokaklarda başıboş dolaşan tüm hayvanlar toplatılacak ve ormanlık alanlarda yapılacak ‘doğal hayat parklarına’ bırakılacak. Doğal hayat parkından kastı hiçbirimiz net olarak bilmiyoruz! İş oraya varmadan önce, yaşanacak daha acı şeyler de olacak. Hayvanların sokaklarımızda, gözümüzün önünden nasıl toplandığını, yakalandığını gözlerimizle göreceğiz…
Olan biten bununla da kalmayacak. Evlerimizde bakıp beslediğimiz hayvanların sayısına müdahale edilecek. Sınırlama getirilecek ve bu sınırın dışına çıkanların hayvanları ellerinden alınacak. Yetiştirilmesi yasaklanan bazı cins hayvanlar sahiplerinden zorla alınıp aynı doğal yaşam parklarına(!) götürülecek. Zaten yeterince bozulmuş olan ekolojik denge bir darbe daha almış olacak, haşere ve fare popülasyonu artacak. Doğanın vereceği cezayı, bunun bedelini kim bilir nasıl ödeyeceğimizi ise düşünmekten bile korkuyorum.
Sanırım “bu senaryoyu beğenmedim” deme hakkımı kullanacağım. İnsanım ben. Tercihlerim var. Şimdi kimse bana ‘başka yerlerde neler oluyor haberin var mı?’ demesin. Var… Ama ben ‘gözleyen, izleyen’ değil ‘yapan, yaşayan’ olmayı seçiyorum. Yaşamın içinde aktif bir rol biçiyorum kendime.
Denizyıldızı hikâyesini bilirsiniz; hani şu okyanus kıyısında bıkmadan usanmadan deniz yıldızlarını suya döndürmeye çalışan adamın hikâyesi… Hani birini bile kurtarsam kârdır, diye düşünen… İşte durumumuz aynen öyle.
Çünkü hayvanların, yaşadığımız dünyanın çok önemli bir parçası, hatta biz insanlardan bile daha önemli bir parçası olduğunun farkındayım. Çünkü onların da dünyaya insanlar kadar, denizler kadar, ağaçlar, taş, toprak, hava ve su kadar ait olduklarının farkındayım. Peki ya insan? İnsan ne zaman tanrının onları bizim hizmetimize sunduğunu düşünecek ve onların yaşam hakkını istediği zaman elinden almaya karar verecek derecede şuursuzlaştı? Yap-bozun parçalarından birini yok saymak bizim ne haddimize?
Tıpkı yürüyüşü haber veren afişlerde yazdığı gibi, onların anlatacak sesi yok, biz konuşmalıyız! Onlar yeri geldiğinde bizim için canını veriyor, biz de onları koruyacağız! Dünkü yürüyüş bütün bunların farkında olduğumuza dair bir umuttu. Sokak hayvanlarını hiç yalnız bırakmayacağına söz vermiş binlerce insanın çığlığıydı. Uğurlu olsun!
Demet Başkaya
Fotoğraflar: Engin Irız