Çeviriyorum, o zaman ben de suçluyum!
İranlı çevirmen Mohammad Soleimani Nia, çevirdiği bir kitap yüzünden bundan üç hafta önce ailesinin evinden alındı. Amerika’da yaşayan İranlı göçmen bir ailenin kızı olan Firoozeh (Firuze) Dumas’ın, Amerika’daki anılarını anlattığı mizahi kitabı Funny in Farsi (Farsçada Komik), İran’da yayımlandı ve 100.000 baskıya ulaştı. Böyle olunca İran hükümeti, bir gün çevirmenin evini basıp, Mohammed’i ailesinin yanından almaya ve -muhtemelen- Tahran’da bir hapishaneye kapatmaya yetecek hakkı kendinde bulabildi. Mohammed’den hâlâ bir haber alınamıyor.
Kitabın yazarı Dumas, bundan üç gün önce bu konuyla ilgili olarak LA Times’ta yazdığı yazıda, çevirmenin kendisiyle nasıl iletişim kurduğunu, çeviri sürecinde yaşanan talihsizlikleri, komiklikleri ve elbette İran’ın sansür mekanizmasını anlattı. Bunca baskının ve özgürlük ihlalinin yaşandığı İran’ın, uluslararası telif haklarını da tanımadığının ve bu yüzden tüm kitapların o ülkede “telifsiz” yayımlandığının altını çizen Dumas, çevirmen Mohammed’i, “Çeviri onurunun ne yüreklendirildiği ne de kârlı olduğu bir ülkenin onurlu çevirmeni” olarak niteliyor.
“Mohammed 2003 yılında internet sitem aracılığıyla benimle iletişime geçip kitabımı Farsçaya çevirmek istediğini söyledi,” diyor Dumas. “İran uluslararası telif hakları sözleşmesini tanımadığı için, hem ikiyüzlü bir editöre çatmamanın hem de esprileri yakalayabilecek bir çevirmenle çalışmanın peşindeydim. Mohammed, çevirisini kontrol edebileceğim ve son hâlini verebileceğim konusunda bana garanti verdi.”
Böylece çeviri sürecine başlayan yazar ve çevirmen, kitabın oluşumu sırasında birçok kez yazışmışlar. “Amerikanca” olan bazı esprileri Dumas’nın uzun uzun ona açıklaması gerekmiş. Hattâ bir keresinde yazar, İsa-doğdu gecesi* ile ilgili bir bölümü çevirirken Mohammed’in, “Bacadan giren sakallı eleman” tabirini Farsçaya doğrudan çevirdiğini fark etmiş. Bunun, İran toplumunda pek tanınmayan Noel Baba olarak değil de, Hz. Muhammed’in karikatürize özdeşliği olarak görülebileceği uyarısında bulunmuş. O âna kadar Mohammed bu riski fark etmemiş ve uyarısından sonra da yazara hak vermiş. “Edebiyat ve şiir dünyasında yaşıyor, siyasetle hiç ilgisi yok,” diyor Dumas, Mohammed’in bu naifliğini anlatırken.
İran’da kitaplar yayımlanmadan önce sansürden geçiriliyor. Dumas’nın kitabı da bu süreçten geçirilmiş ve “The Ham Amendment” (Domuz Değişikliği) isimli bölümün tamamen çıkarılmasına karar verilmiş. Yazar, ilkin bu haber karşısında çılgına dönmüş ancak İranlı okurların, yazarın başından geçen diğer öyküleri okumasının çok daha önemli olduğu konusunda onu ikna eden Mohammed’e hak vermiş ve bu bölümün çıkarılmasına ses çıkarmamış. Kitap 100.000 baskıya ulaşınca da, hiçbir sebep gösterilmeden yasaklanmış ve üç hafta önce de çevirmeni hapse atılmış.
“Kitabım, hiçbir resmî açıklama olmadan yasaklandığı sırada 100.000. baskıya ulaşmıştı,” diyor Dumas. “Yasaktan önce İran’dan o kadar güzel mesajlar alıyordum ki, artık e-posta adresimi ana sayfadan kaldırmak zorunda kaldım. Hepsi de tek tek, ‘Hayatımıza kahkahayı tekrar soktuğunuz için teşekkürler. Ailemin nasıl güldüğünü bile unutmuşum!’ diyordu. Elimden geldiğince hepsine yanıt yazmaya çalıştım ve asıl teşekkürü Mohammad Soleimani Nia’ya etmelerini söyledim. Okudukları kitap, Mohammad olmadan varolamazdı.”
Mohammed’in öyküsü bize çok da uzak değil. Türkiye’de de adına Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu denen bir yapı hem kitapları hem de çevirmenleri yargılayabiliyor. En son olarak William S. Burroughs’un Yumuşak Makine ve Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu kitaplarının çevirmenleri Süha Sertabiboğlu ve Funda Uncu hakkında, en azından “resmî” açıklama gösterilerek, davalar açıldı. Edebi bir eser hakkında devlet eliyle bir müdahale yapılması zaten abesle iştigal, ancak çevirmenlerin yargılanabiliyor olması da durumun absürtlüğüne absürtlük katıyor.
Çevirmen kimdir?
Çevirmen bir aracıdır. Yazarın anlatmak istediğini, yazarın anadilini bilmeyenlere bunu aktarmakla yükümlüdür. Çevirmen, yazarın eserinden bir anlam çıkarmaz, yorumda bulunmaz; eseri değiştirmez, değiştiremez. O sadece, bütünüyle teknik bir mesele olan dil sorununa, bir aktarım yardımı yapmak için oradadır. En iyi çevirmen, bu anlamda ölü çevirmendir. Varlığını hissettirmeyendir. Okurla yazarı, ortak bir parkta buluşturup sahneden inen ve sonrasına asla karışmayan bir aracıdır. Tercihte bulunamaz.
“Müstehcen” olduğu iddia edilen bu iki kitabın sözde müstehcenliği için çevirmene yükümlülük çıkarmak, suçlayacak kimseyi bulamadığında kendini ve zihniyetini aklamak için “Miki yaptı!” diyen bir grup kravatlı devlet insanını getiriyor gözlerimin önüne. Edebiyattan ya da sanattan anlamalarını geçtim, meslek olarak çevirmenliğin ne anlama geldiği hakkında hayatlarında tek bir an bile düşünmemiş zatların, ellerine gökten indirilmiş yetkiyle bilgisiz ilgililere dönüşmelerini izlemek biraz da can sıkıyor.
“Mohammed, bana Saint-Exupery’nin Küçük Prens’ini hatırlatıyor,” diyor Dumas, hapse giren çevirmeni için. “Nazik ruhu pırıl pırıl. İran’ın hapishanelerini kaldırabilecek biri değil. İnsanlar, kötü haberler almaktan sıkıldılar, belki de özellikle Mohammed isimli erkeklerden, ama umuyorum ki bir yerlerde bir şekilde birileri, tek suçu buradaki kahkahaları İran’a aktarmaya çalışan bu insanı özgürlüğüne kavuşturur.”
________
* “Ağıtlarla kutlanırdı İsa-doğdu Gecesi
fildişinden bir kuleydim yıktım kendimi.”
Can Yücel, Sevgi Duvarı, s.41, Doğan Kitap