Dikkat hoca çıkabilir!

Dikkat hoca çıkabilir!

Erdi İnci
14 Kasım 2012

“Oğlum, sizin sosyoloji bölümünde de Gender derslerinden başka bir şey açılmıyor. Bu dönem de ‘Gender and Cinema’ (Sinema ve Cinsiyet) dersi açmışlar. Hadi her şeyin sosyolojisini yaptınız, o yetmedi, şimdi de sosyolojisini yaptığınız her şeyin cinsiyet kimlikleri üzerinden yeniden okumasını yapıyorsunuz. Peh!”

“O dersi ben veriyorum.”

“Evet. Anlıyorum… Ben çok geç kaldım, bir arkadaşın şeyine şey yapmam gerekiyordu. Çok memnun oldum tanıştığımıza hocam. Bu arada Butler candır… Evet. Cinsiyet Belası tabii… Evet. Oldu madem…”

Lisede dört yıl boyunca beyaz gömlek, gri pantolon ve lacivert ceketin içinde çürüyüp sönmüş olabiliriz, ama formaların çok büyük avantajı var: Hocalar, öğrenciler arasında hemen fark ediliyor. Yani bütün öğrenciler tek tip giyindiği için, öğrencilerin yanında öğretmenleri kılık itibariyle çok rahat fark edebilirsiniz. Üniversitede hocalar dahil herkes sivil dolaştığından, bu fark anında ortadan kalkıyor ve kimin hoca kimin öğrenci olduğunu neredeyse anlayamıyorsunuz. Hele de hocalar gençse…

Üniversitede, bölümdeki ilk yılımda arkadaşlarla bir derse gireceğim; sınıfa geldik, dersin başlamasına atıyorum beş dakika kadar var, biz de hoca yok nasıl olsa diye muhabbete devam ettik. Ders de nasıl kıytırık bir ders. Hem de bölümün zorunlu dersi…

Ben de dayanamadım, başladım; “Abi ‘Word’e Giriş’ diye ders mi olur ya? Okulun daha haberi yok herhalde, bilgisayar icat edileli kırk yıl oldu. Ne yapacağız bu derste? Klavye kullanmayı, bilgisayarı açıp kapamayı mı öğreneceğiz?” temalı konuşmalara.

Tabii ben hazırlıktayken öğrenmiştim; dersi ne kadar aşağılarsan o kadar karizmatik ve takmaz bir öğrenci oluyorsun bölümde…

Neyse; arkadaşlarla uzun süre bu minvalde konuşmayı sürdürdük. Sürdürdük… Sürdürdük…

Ders saati geldiğinde, öğrenciler arasından biri, benim giydiğim tişört ve şort benzeri kıyafetlerle kalkıp, gözümün içine dik dik bakarak konuşmaya başladı: “Merhaba arkadaşlar, ben (atıyorum) Enver Sütalan. Bu dönem benimle beraber BİLGİ İŞLEM’e Giriş dersini alacaksınız. Elbette sizin nesil bilgisayarlarla fazlasıyla haşır neşir, ama emin olun, bu dersten kalan o kadar çok öğrencim oldu ki… Dikkat edin, yoksa siz de kalırsınız.”

Bütün kemiklerim yok oldu o an… Ve sessizlik… O insanı sağır eden müthiş sessizlik… Artık her şey flu ve ben bir yumuşakçayım!.. Ve bedenim… O çamurdan yapılma kutsal bedenim yeni bir renk buldu insan ırkına.

Adam (adam dediğime bakmayın, maksimum 30 yaşında bir GENÇ) yüzümdeki renk değişikliğini anlamanın verdiği pis sırıtışlarla, koltuğa gömülmüş löp et halime inat tepemde konuşarak anlattı bütün dersi. Tabii dersliğin kapısından çıktığım an eski halime dönüp, hiçbir şey olmamış gibi yüzsüzce kaldığım yerden devam ettim, “Abi hoca da elindeki tek koz olan dersten bırakmayı sürdü hemen önümüze. Yemezler oğlum!”

Ve bir daha bu derse gitmedim…

Başka bir gün, arkadaşım bir arkadaşını bizim derse girmeye zorlarken, “Gel yaa, sıkılmazsın hiç. Bak, hoca kendini showman sanıyor, bir orada bir burada,” derken hoca yanımızdan geçip sınıfa yönelmişti. Bir sonraki ders de, bunları söyleyen arkadaşı bir egzersiz yapmak için tahtaya kaldırdıktan sonra, “Bundan böyle yürürken arkanda gözlerin olsun,” dedi.

O derse de bir daha gidemedim…

Çünkü bizim okulda ders seçimi yaparken öğrenebildiğiniz tek şey hocanın soyadı. Kimin nesidir, nasıl bir tiptir, bilinmez. Hele de ilk yılınızdaysanız ve üst sınıflardan tanıdığınız da yoksa, öğrenmenizin mümkünatı yok.

Burada şunu da belirteyim; profesör denildiğinde, her daim takım elbiseyle dolaşan, yaşlı, saçları apak, kafasının ortası hafif kel, beyaz sakallı, kısa, şişman ve ağzından pipo veya puro düşmeyen bir erkek geliyor aklınıza değil mi? Çünkü görsel sanatların hepsinde profesör tipi hep öyle çizilmiş. Hah, işte o filmlerin, karikatürlerin… hepsinin boyu devrilsin! Çoğu dersimin hocası Big Bang Theory’deki Sheldon karakterine benzeyen gençlerdi.

Neyse işte, böyle hayatın sillesini yiye yiye son sınıfa geldim; ama lise üniformasının kıymetini bilmemem hâlâ içimi parçalayan pişmanlıklardan biridir. Ahdım var, ofisi olan ilk işime başladığımda okul üniformalarımı duvara asacağım. Ve siz siz olun üniversiteye geldiğinizde sakın karşınızdaki insanın hoca veya öğrenci olduğunu bilmeden konuşmaya başlamayın.

 

Görsel: Funny4all

, , , , , ,
Share
Share