Dünya bahçesinin büyülü çiçeği

Dünya bahçesinin büyülü çiçeği

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 15 Kasım 2014

Sevgi Saygı, geçmişin gerçekleri ve insanların yapıları üzerine bir kitap yazmış. Gençler için. Çünkü yazar, gençlerin aykırılığı iyi bildiğinden, sisteme rağmen özgürce düşünebildiğinden emin.

Gezgin’i yeni okudum, Amcama Neler Oluyor? elimde. Peri Efsa’yı ise, bitirdiğim andan beri etkisinden kurtulamadım. Hepsi Sevgi Saygı’nın kitapları ama bence hepsi ayrı ayrı kitaplar. Onu sinemacı zamanından tanırım, ondan sonra da yazar olarak izledim hep. Doğal diyalogları neredeyse fantastik –bazen düpedüz fantastik– kurgular içinde sunar. Geçmişi, geçmişin karanlıklarını da deşmekten hoşlanır. Onun için kurucularından biri olduğum Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nin (FABİSAD) düzenlediği 2013 Gio Ödülleri’nin öykü dalında, “Bebek” adlı öyküsüyle dereceye girmesine hiç şaşmamıştım.

Peri Efsa onun şimdilik son kitabı. Aslında sadece bitirdiği son kitap, yazmaya ise on yıl önce başladığını, sonra araya başka kitapların girdiğini söylüyor. “… ama sonunda yazdığım başka bir romanı bırakıp, ani bir istekle Peri Efsa’yı bitirdim.” Şimdi her okur gibi kendine sunulan kahramanı / karakteri kendince yorumlayan biri olarak, ben bu isteği ona bizzat Peri Efsa’nın verdiğini düşünüyorum. Belli ki onca şey yerli yerine oturmuş, vakti gelmiş, hikâyesini yazarına bitirtmiş.

Peri Efsa, 2. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’da bir köşkte doğuyor. Annesinin yüreğini iftiharla doldurup, zaten kısa kesilmiş doğum sancılarını noktalayan gürbüz bir erkek kardeşin bir avuçluk, köpek yavrusu boyutlarında, kimsenin yaşamasını beklemediği ‘çirkin’ ikizi olarak… Tam kurtulmuşken ona yeniden acı çektiren, mahalle ebelerinin eline bırakan –zarif aile doktoru, ilk bebek doğunca iş tamam diye çekip gitmiş çünkü– bu çocuktan daha o anda nefret ediyor anne Belma. Bu nefreti de hiç dinmiyor, tersine, yıllarla artıyor. Çirkinliği yüzünden onunla alay edeceklerini, suçlayacaklarını düşündüğü kız, aniden güzelliğinin farkına varıp güzelleştiğinde bile.

Sevgi Saygı, bu fark edişi bence çok inandırıcı bir şekilde anlatıyor:

Sümbül haklıydı. Peri Efsa güzel olduğunu bilmediği için göstermiyordu çevresine. Onun gözündeki Peri Efsa’yı alıp üstüne giydi sanki o an. Nagehan, kollarından sıyrılıp kapıya koşmaya hazırlanan küçük kıza baktığında, o güzelliği gördü ve odaya ilk geldikleri andaki gibi kalakaldı. Küçük çocuklara yalan söylemenin kutsal olduğuna inanacaktı neredeyse.

Peri Efsa’nın, özellikle onu çok seven Sümbül’ü rahatsız eden bir özelliğiyse, ‘özel’ arkadaşları olması. Kısacası, ruhları görüyor Peri Efsa. Onu ziyarete geliyorlar. Onunla konuşuyor, dertleşiyor, ona mesajlar yolluyorlar. Hatta bir keresinde, anneannesi Nagehan’la bakıcıları Sümbül, onun kendi boyundaki bir ‘arkadaş’la oyun oynadığına da tanık oluyor. Nagehan bir bunağın saçmalıkları diye nitelenmesinden korktuğu şeyleri Sümbül de biliyor diye rahatlıyor hatta.

İstanbul’da bir konak demiştik, memleketin geçmişini yansıtan geçmişi, bugünü, günahları ve sırlarıyla. Evin büyükleri Efdal Refik ile Nagehan, Peri Efsa ile Sermet’in dedeleri ve anneanneleri; birini sevip birinden nefret eden Belma ise, anneleri; Avrupa’da yaşayan, köşkte bir ara konakladıktan sonra Ankara’ya yerleşen, önce hariciyeci olan, sonra dönem Ankara’sının hayhuyu içinde başarıya koşan babaları Mümtaz Tahincioğlu; evin sadık hizmetkârları Cemile Kalfa ve genç Sümbül ile aile doktoru Şefik Türkmen. Merkezde ise, Hitler’in 53. Yaş gününde doğan, birbirlerinden hiç ayrılamayan, ama boyuna didişen, daha doğrusu Sermet’in Peri Efsa’yı hırpalayarak, ağır şakalar yaparak sevdiği bir ilişki içindeki ikizler…

Köşk ve insanları, sevaptan pek olmasa da günahtan, sırlardan herkes gibi, hatta belki biraz daha fazla nasibini almış. Çalkantılı bir dönemde, geçmişe ilişkin, atalar üzerine sıkı sıkı saklanmış sırlar ve bütün o günahlar Peri Efsa’nın gelişiyle ortaya çıkıyor. Çünkü Peri Efsa’nın ruhları var ve ona her şeyi anlatıyorlar.

İtiraf edeyim ki, Efdal Refik ile Nagehan’ı kusurlarına rağmen sevsem de, ben kitabı tamamen Peri Efsa’nın açısından ele aldım. Siz öyle yapmayabilirsiniz. Ola ki Sermet’i seversiniz, ya da ne bileyim, Dr. Şefik’i. Çünkü hepsi de sonuçta biraz kurban. Belma bile. İçlerinde en korkulanı, özellikle annesiyle babasının birlikte olmak istemediği kişi ise, Peri Efsa. Çünkü o, başka bir âlemin temsilcisi.

Sevmem, ama bir alıntı daha yapayım. Hem de herkesin beğenip yaptığı bir alıntı. Eh, haklılar:

 “Küçük Perim,” demişti Cemile, kalıbından kurtulmuş tüm ruhlar gibi neşeli, rahat ve eşitti artık. Daha önce hiç konuşmadığı bir tarzda konuşuyordu küçük kızla. “Sen henüz kim olduğunu bilmiyorsun. Dikkatli ol bebeğim. Sen bu dünya bahçesinin büyülü çiçeğisin. Ama sana ayrıkotu gibi bakacaklar… Büyümene izin vermezler. Çok, çok dikkatli ol. Konuşma. Sakın konuşma. Anlatma!”

O gün konuşmadı Peri Efsa. Ama her çocuk gibi, unuttu.

Sevgi Saygı, bu köşkteki olaylar ve uzantılarıyla; ölen, hayatta kalan, dışarıya gidenlerin hikâyeleriyle yakın tarihimizi de, o tarihin çalkantılı dönemlerini de anlatıyor. Savaş sonrası Türkiye’nin sızılarını… Saygı’nın kusursuz bir Türkçesi, kitabı elinizden bırakmanıza izin vermeyen süratli bir kurgusu, nefis bir anlatımı var. Bizden hiçbir şey gizlemiyor, ama ancak yeri-vakti gelince anlatıyor, açığa çıkarıyor. Köşk halkının köşk dışındaki hayatlarının da bize son derece inandırıcı gelmesini sağlıyor. İlk yıllardan sonrasına çok doğal görünen geçişler yaparak, pek de doğal olmayan gelişmeleri hazmetmemizi sağlıyor.

Son zamanlarda okuduğum kitapların en etkileyicilerinden, unutulmazlarından biri. Bir Peri Efsa görünmüş, hep gönlümüzde kalmış.

 

, , , , , , , , ,
Share
Share