Düşzamanı

Resim: Jerry Whitehead

Düşzamanı

ECE İREM DİNÇ
Düş Kazanı - 08 Ocak 2015

Kutsal denince ille de Tanrısal bir nitelik, Tanrısal bir ecir mi düşmeli insanın aklına? Bir kimse için değerli olan her şey, bir anlamda kutsal sayılmaz mı zaten? Misal, bir şiirin satır aralarında uçuşan duygular, uğruna adanılmış bir davanın güzelliği, ilk aşkın acemiliği…

Aborjinleri bilirsiniz; hani geride hiçbir yazılı eser bırakmadan sadece namelerle şaşılası bir kültüre imza atmış olan şu bilge Güneydoğu Asyalılar…

İşte onlar; derler ki, şu arzın hakikatinde kayda değer üç şey vardır; İnsan, Toprak ve Kutsal Alan.

İnsan, özdür onlara göre. İnsan, insanlığını bildiği ölçüde Tanrı’ya en yakın olan varlıktır. Tanrı’nın örtülediği ve bildirmekten kaçındığı tüm sırların vücuda gelmiş hâlidir insan. Bütün bir kâinat onun içine açılan bir atlastır aslında. Ne mavi sular, ne boyunca köpüren fırtınalar… Hiçbiri ondan kuvvetli, ondan derin değildir. Zira kâinatın en yüce evlâdı olarak yaratılmıştır insan.

Toprak ise her daim ayaklar altında olandır, ol sebepten de alçakgönüllülüğü ve erdemi hatırlatır bize. Kaderin sunduğu her şeye gönül hoşnutluğu ile rıza gösterir. Dengedir, bir seviyedir. Ne çukurdur, ne de tümsek. Bir parça yükselecek olsa su tutmaz avuçları, bereket bulmaz ruhu. Onun tenine değen bir damla sudan, rahmine yürüyen bir tutam ottan gün gelir koca bir orman hasıl olur. Değil mi ki, Hataları örtmede gece gibi, tevazuda ise toprak gibi ol, der Mevlânâ. İnsan öz ise, toprak da o özün zamkıdır. Âdem’e Âdemlik’ini anımsatır ve ki evrenin tekmil düzeni de olduğu gibi toprağın sırlı suretine yazılmıştır. İnsanlığını görmek için özüne, sırrına varmak içinse toprağa dön yüzünü, diyor Aborjinler.

Peki ya kutsal alan ya da kutsanmışa yollanan?…

Kutsal denince ille de Tanrısal bir nitelik, Tanrısal bir ecir mi düşmeli insanın aklına? Bir kimse için değerli olan her şey, bir anlamda kutsal sayılmaz mı zaten? Misal, bir çocuğun yüzündeki tebessüm, bir annenin mahcirindeki[1] şefkat, bir şiirin satır aralarında uçuşan duygular, uğruna adanılmış bir davanın güzelliği, ilk aşkın acemiliği, bir yazarın hikâye çatısı altında kendine kurduğu yuva… Özünde yeterince kutsal değil midir bütün bunlar? Kutsaldır elbette. Hem de tartışma götürmez bir kutsallıktır insanın lahuti bir hâle gibi yüreğine kondurduğu her şey ve herkes. Kutsaldır. Öte yandan bugün bir Aborjin’e, “Yahu arkadaş! Senin şu atalarının kutsal alan ile kastettiği yer tam olarak neresidir?” diye soracak olsanız, muhtemelen alacağınız cevap şöyle bir şey olacaktır;

Kutsal alan fiziksel boyutta bir dünya değildir. Çünkü adına “kutsal” denilen o yer sadece senin düşlerinle ekip biçebildiğin bir bahçeden ibarettir. Bir DÜŞZAMANIDIR kutsal alan. Bir tür ikililik zannı yani… Düşlerine dokunabildiğin ölçüde seyahat edebileceğin bir öteki âlem tasavvuru…

Ben buna Bâtın Esması[2] diyorum. Düşlerimin hakikatini seyredebildiğim oranda her yol kutsaldır bana. Lâkin kemirgen bir karınca misali sinsi bir düşkıran böceği dadandı mıydı gönül ağacımızın dallarına, vay hâlimize! Bir delilik, bir çocukluk hâli deyip çabucak bastırmaya çalışıyoruz düşlerimizi. Bizi hızla hakikate döndürecek türden terapi kitapları okuyup, aceleyle büyütmeye çalışıyoruz içimizdeki kadını yahut adamı. Halbuki Aborjinler çözmüş mevzuyu. Dilediğin her şeyi bir “Düşzamanı”nda ete kemiğe büründür ki, fiziki boyutta da hakikatin olsun, diyorlar. Hakikati düşle özetleyecek kadar giriftar olmuşlar yaşama.

Düşzamanına açılan o kapıdan girin! Çünkü kişiyi hakikate götüren tek şey sahip olduğu düşlerdir. Ve yazık ki içinizde bu yolu bulanlar pek azdır.

Ve bilge bir Aborjin der ki; su ile ateşi bir arada tutmaktan daha zordur tevazuda toprak, özde insan ve kutsallıkta bir tutam düş kadar olmak ve ki bütün bu erdemleri tek bir ruhta harmanlamak…

Nesebinde[3] olmasa da ruhta Aborjin olabilen tüm âdem kardeşlerime selam ederim!

En güzel düşzamanları sizinle olsun

Ve tabii kurduğunuz tüm düşler, fiziki âlemde de hakikatiniz olsun.

Malûm, hayat kısa, kuşlar uçuyor.[4]

Hakikatler ise durup durup düşlerimizi gagalıyor.

 

[1] Gözlerindeki.

[2] Tanrı’nın İsimleri.

[3] Soyunda.

[4] Cemal Süreya’nın “Kısa” adlı şiirinden.

 

, , , , ,
Share
Share