Karamsarlık Diyaloğu
Bir karamsarlık diyaloğudur ikili arasında sürgit devam eden konuşmalar. Bir tür deliler senfonisi sanki. Lakin pek tanıdık, pek bilindik. Her birimiz, her gün benzer uğultular içinde benzer diyaloglar kurmuyor muyuz içimizdeki seslerle?
Karamsarlık Diyaloğu, biri kuşkucu diğeri dindar, iki adamın hayatına dair fikirlerini birbirleriyle paylaştıkları ve yirmi yedi dörtlükten oluşan bir diyalogdur. Belki de komedi türünün dünya üzerindeki ilk örneğidir. Ya da Babil Tanrıbilimi’nin dünyamıza armağan ettiği en çılgın metinlerden biri…
Tuhaftır ama Karamsarlık Diyaloğu’nu ilk okuduğumda, aklıma Yeni Türkü’nün bir şarkısı geldi. “Delilerden sen anlarsın, konuş onlarla.” Öyle ki, metinlere can veren bu iki adam kendi aralarında tam manasıyla bir deliler senfonisi bestelemiş gibiydiler. “Hem çölde yaşa, hem de her gün yağmurda ıslan,” havasında gelip geçen konuşmalar beni epeyce gülümsetmişti. Fakat diyaloglara gelmeden evvel sizleri bu iki arkadaşla tanıştırmak istiyorum.
Kuşkucu: Kendisi dindar adamın hizmetlisi, diğer bir deyişle kölesidir. Efendisinin verdiği tüm emirlere daima nükteli yanıtlar verir. Efendisi, verdiği emirden vazgeçtiği vakit ise Kuşkucu, yanıtını usta bir cambaz edasıyla çevirip, cümleler arasında kuşku dolu çemberler çizerek efendisinin aklını bulandırır.
Dindar, Efendi: Sürekli sorular soran, sorduğu sorulara bulduğu yanıtlarla yetinmekten kaçınan huzursuz ve karmaşık bir insandır. Bana, sana, ona, bize, size, onlara, özetle hepimize çok benzer yani.
İkili arasında geçen yirmi yedi dörtlüğün tümünü burada yazmam çok zor fakat, özellikle birkaç tanesi var ki, dillendirmeden geçemeyeceğim. En başta da pek çoğumuzun temel sorunlarından olan AŞK ve AŞK rahlesi üzerinde kanatlanan diyaloglar misal. Biliyorum, sözünü etmezsem az biraz eksik kalacağım.
“Hizmetli, sözümü iyi dinle şimdi!” diye başlar söze Efendi. “Sana önemli bir şey diyeceğim.”
“Evet efendim, evet dinliyorum.”
“Âşık olduğum kadın.”
“Evet, aşk efendim, aşk. Bir kadına âşık olan erkek tüm acılarını, tüm dertlerini unutur. Bunu biliyor muydunuz?”
“Hayır hizmetli, âşık olmadığım kadın.”
“Âşık olmayın efendim, sakın âşık olmayın. Kadınlar tehlikelidir, kadınlar demir bir hançer gibidir. Hem de keskin bir hançer, erkeği boğazından kesen bir hançer.”
“Hayır hizmetli, hayır. Yine kafamı bulandırmaya çalışıyorsun. Sana âşık olduğum kadın diyorum.”
“Evet efendim, ben de tam olarak bundan söz ediyorum. Aşk, nasıl da tılsımlı bir kelimedir. Yaşamın günbegün alazlanan ağırlığını alır, hafifletir insanı. Ah, ne güzel şeydir aşk. Hayatın peşrevinde aşkın ritmiyle yürümeli insan. Aksini düşünmeyin bile efendim. Aşkın aksi hiçliktir.”
“Peki ya âşık olmadığım kadın, ona ne diyeceksin bakalım hizmetli?”
“Aşk, insanın hiçliğini çoğaltır efendim. Âşık olmayın, sakın âşık olmayın. Ah, ne menem bir illettir o, hayatın kirini ovalayıp ovalayıp insanın yüreğine kor. Öyle çirkin, öyle de sinsidir. Âşık olunan bir kadının ismi, insanın tam yüreğine doğrultulmuş bir namlu gibidir.”
“Bana âşık olan kadın…”
“Aman efendim, yeryüzündeki en güzel şeydir bir kadın tarafından sevilmek. İnsanın acısını, kederini düğüm düğüm çözer, bir ‘kader çözücüdür’ kadın. Tanrı’ya bile pabucunu ters giydirir de bütün mahfe[1] defterlerini yeni baştan yazdırır.”
“Bana âşık olmayan kadın…”
“Yüreğinde aşk olmayan bir kadın gitgide çirkinleşir efendim. Kadını güzel kılan ruhundaki garamıdır.[2] Aşk nedir bilmeyen kadın, insanın ömür berzahını[3] daraltır. Uzak durun efendim, size âşık olmayan kadın ancak ve ancak yaralarınızı çoğaltır.”
Bir karamsarlık diyaloğudur ikili arasında sürgit devam eden konuşmalar. Başta da söyledim ya, bir tür deliler senfonisi sanki. Lakin pek tanıdık, pek bilindik. Bir başka insana da hacet yok aslında, her birimiz, her gün benzer uğultular içinde benzer diyaloglar kurmuyor muyuz içimizdeki seslerle? Bir gün tüm sevecenliğimizle iyi etmeye çalışırken yaralarımızı, öbür gün tüm karamsarlığımızla azdırmıyor muyuz, deşip deşip kanatmıyor muyuz aynı yaraları?.. Karamsarlık Diyaloğu, bir bakıma hepimize ait bir insan kusuru… Ezeli ve ebedi sorularla yanıtlar arasında bizi bir o yana bir bu yana savuran iç sesler korosu… Ey büyük neşe, ey büyük karamsarlık! İkinizi de ayrı ayrı seviyoruz. Çünkü insanız. Ha Babilli olmuşuz, ha küçük bir Amerikalı; çünkü mesele hayat olduğunda, her birimiz aynı derecede karışığız, muhtemeldir ki hep de öyle kalacağız.
Ve mevzu her ne olursa olsun, biz gene de ama gene de cümle kapılarının önünde oturup da cebimizdeki kelimelerle beştaş oynamaktan büyük keyif duyarız. Böyleyiz işte! Lezzetimiz de böyle, insanlığımız da böyle. Ol sebepten durup durup ritmimizi bozmaktan öte köy de yoktur bizlere…
Anlatacaklarım bu kadar!
Zira kalem büyüsünü kaybetmeden durmayı bilmek gerekir.
Ve tüm Babilliler karamsar değildir.
Selametle…
[1] Felek, kader, ömür defteri.
[2] Sevda.
[3] Ruhların kıyamete kadar beklediği yer.
—