Tanrıça Bastet niçin bir kedi oldu?
Kedim Kirloş’un anısına…
Tırnaklarını saklayan bir kedi
Patisiyle dokundu mu gözyaşlarına hiç…
Didem Madak
Mısır mitolojisine göre Bastet, tanrılar tanrısı Ra’nın kızı ve aynı zamanda da bütün bir ülkenin koruyucu tanrıçasıdır. Günün birinde, bu yüce tanrıça babasına öfkelenerek, Mısır’ın güneyindeki Nubai (Nübye) çölünde inzivaya çekilir ve kendini bir aslana dönüştürür. Kimseyle görüşmez, kimseyle yan yana gelmez. Harabesine razılıkla boyun eğmiş bir gömü misali devam eder yaşamaya.
Koyu, katmanlı bir tabakayla perdelenen gözlerinin gerisinde çok, çok ağır ve neredeyse elle tutulur bir yalnızlık vardır. Fakat kimseler görmez, bilmez onu. Çünkü bir aslanın öfkesiyle susar tanrıça Bastet. Sesi, adeta uçsuz bucaksız, dipsiz, derin bir iç çığlığa dönüşürken tanrıça, ruhunda açılan yaraların boşluğuyla sadece ama sadece susar. Bir türlü diline ulaşmayan kelimeler, yüreğine doğru uzanan en gizli damarlarının içinde birer birer infilak ederken o, sadece susar.
Ne ki, bir sabah vakti, “Yeter!” diye haykırır Bastet. Bir anda, ruhunun ölü soğukluğunu bütünüyle kırmak ve içinde büyüyen o boğum boğum boşlukları yarıp geçmek isteğiyle dolar. Kendini, sessizliğin puslu kasvetinden çekip çıkartmak ister. Doğruca Nil’in efsunlu sularına bırakır bedenini. Günler, geceler boyu durmaksızın yıkanır, yıkanır, yıkanır… Ve en nihayetinde ılık, yumuşak ve sevimli bir kedinin cisminde geri döner evine. Öfke, nefret, kin, hırs, kıskançlık… artık hiçbiri yoktur gönlünde. Çünkü bir kedinin buram buram şefkat kokan tüyleri arasında asla barınamaz böylesi duygular.
“Kedilere benzeyebilseydik keşke,” der Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi isimli kitabında.
Kedilere benzeyebilseydik keşke…
Onlar kadar basit, onlar kadar yalın ve onlar kadar sükûnetle bakabilseydik hayatın gözlerine. Uykularımızın hangi katındaysak eğer, sadece o katın uykusunu uyuyabilseydik keşke. İçten, sakınımsız, kuşkusuz ve tertemiz duygularla bağlanabilseydik tüm insanlara ve evlere. Hiç çekinmeden, bir an olsun tereddüt etmeden hissettirebilseydik sevgilerimizi, sevinçlerimizi. Susarak, düşünerek, koşulsuzca güvenerek, inanarak yaşayabilseydik. Bir sobanın yanık çıtırtısıyla ışıldasaydı gözlerimizin içi. O denli sade ve o denli gerçek olsaydı hayatlarımız.
Tanrıça Bastet, öfkesine teslim olmak yerine yaralarını kendi kendine iyileştirebilmeyi bildiği için bir kediye dönüşmüştü. Kedi olmak, onun için bir ödüldü zira. İçini kasıp kavuran o gececil yorgunluğundan kurtuldu, gerindi, esnedi, yalandı, temizlendi, düşündü ve bütün kediler gibi ait olduğu benliği, ait olduğu özü ve ait olduğu evi gerisingeri buldu. Belki de sırf bu yüzden bir kedi olmuştu, kim bilir.
Mısır tarihindeki pek çok öyküye, efsaneye konu olan kediler, o günlerin Mısır’ında tanrılarla eşdeğer bir saygıya sahiplerdi. Öyle ki, kedilerin dilinden dökülen her “miyav” sesi, tanrıça Bastet tarafından gönderilmiş kutsal bir armağan olarak kabul edilir ve insanlar, kedilerin varlığıyla beraber neşe bulurlardı. Saflık, arınma, bilgelik ve yücelik gibi pek çok kavram yüklemişlerdi besledikleri kedilerin cismine. Kedilere zarar vermek bağışlanamaz bir suçtu misal, kedi öldürenler ise doğruca idam cezasına çarptırılırdı.
Ezcümle, bir Mısırlı kadar sevebilmeliyiz kedileri. Bir Mısırlı gibi dokunabilmeliyiz onlara, şefkatle, minnetle… Bir yudum sevgi için etrafımızda çember içre çemberler çizerek mırlayan bir kedinin içtenliğiyle, saflığıyla, açıklığıyla bakabilmeliyiz birbirimizin gözlerine. Bir kedi gibi sevecenlikle iyileştirebilmeliyiz yaralarımızı. İncecik bir öğle güneşinde, yüreklerimizde bir kedi sakinliğiyle uzanıp seyredebilmeliyiz gökyüzünü. Her sabah, bir yağmur tazeliğinde açabilmeliyiz gözlerimizi yeniden. Tıpkı bir kedi gibi, hiç durmadan arınarak ve çokça durularak… Bir kedi gibi ağır ve telaşsız olmalı günlerimiz.
Son bir şey daha -elbette üstat Cemal Süreya’nın affına sığınarak
Sizin hiç kediniz öldü mü?
Benim bir kere öldü, hem de bugün.
Kör oldum…
Kirloş’tan hiç ummazdım bunu,
Bir şey gibiydi, bir şey gibi kötü;
Şöylemesine maviydi, kör oldum…
Siz hiç kediniz öldü diye ağladınız mı?
Ben ağladım.
Çok ağladım…
Çünkü minicik bir canla beraber
hayatımdan öyle çok şey kopup gitti ki…
Bilseniz;
Siz de ağlardınız.
—