FABİSAD’da gecenin galibi İskit
Cuma akşamı üçüncü GİO Ödülleri gecemiz Pera Müzesi sinema salonunda yapıldı. Bana sanki, derneğimize, bize daha uygun, daha sıcak bir salonmuş gibi geldi. Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nin çoğu gencecik üyeleri (ancak, yaşlılardan da kurtuluş yok, ben de kurucu üyeyim. Heh he!) coşkuyla bir araya geldi. Pera Müzesi’nin şahsen pek sevdiğim kafesine yayıldık. Ben kokteylin ayakta olacağını sanarak karalar bağlamıştım. Bir baktım, vakit geçti, masada oturuyoruz. Garsonlar da bir şeyler ikram ediyor. “Bu kokteyl mi şimdi?” diye sordum bir arkadaşa. “Evet,” dedi. Yaşasın, ne harika! Her zaman oturarak kokteyl istiyoruz.
Ben uzun zaman öncesinden bu gece Mavi Anka ödülünü vermeyi kabul etmiştim. “Bir işin var mı?” diye sordular. Hiç bakmadan “Yoktur herhalde,” dedim. Evvelsi gün, tam da o gece İş Sanat’ta Martha Graham Dance Company’nin olduğunu keşfettim. Kutlukhan’ı arayıp, “Kim var biliyor musun Cuma akşamı?” diye sordum. “Martha Graham Dance Company!” Kutlukhan da bana cevaben, “Var ya,” dedi, “Martha Graham seni elinden tutup o sahneye çıkarsa da hadi dans et dese, gene gidemezsin. Bize söz verdin!” İyi canım, ben de mızıkçılık etmek niyetinde değildim zaten. Ne kadar fedakâr bir şahıs olduğumu göstermek istiyordum. Ama Perşembe akşamı için nazik bir şekilde Cemal Reşit Rey’e davet edilince biraz bozuldum. “Kim vardı?” dedim. Marianne Faithful’mış. Eh bari, gelirim tabii. Otuz saniye kadar sonra ise, “Ozan Bey, pardon, ben gelemiyorum!” diye peşinden koşuyordum.
Yani evet, çok fedakârca davrandım ama değdi doğrusu. Çok samimi, çok güzel bir geceydi. Her şeyden önce, kibar gecelerde ayıp olmasın diye giydiğim, adeta üstümden dökülen şeyleri giymeme gerek kalmadı. “Bizim derneğimiz,” dedim, “hiç tuhaf kaçmaz. Herkes normal kılıkla gelmiştir.” Doğrusu, genç kızlardan bir avucu şıklaşmıştı ama, geri kalan üyeler aynen benim gibiydi. Hatta bir ara, kotumu niye giymedim diye düşündüm. Giyilmekten sol dizi delindi de yamattık diye mi acaba?
Derneğimiz, yeni bir dernek. Cuma akşamki de, yukarıda dediğim gibi, üçüncü GİO ödülleri gecemizdi. Hepimize öncü olmuş, örnek olmuş bir tanecik Giovanni Scognamillo’nun adına verilen bir ödül. Ben zaten FABİSAD’ın varlığının fantazya –bilimkurgu– korku seven gençlere cesaret ve güven verdiğini düşünüyorum. Dernekteki arkadaşların çoğunun adlarını duymuşlar, biliyorlar. Artık saçmasapan bir hevesleri olduğunu, beş para etmez şeylerle uğraştıklarını düşünmüyorlar. Önceki yıllarda anne-babalarla öğretmenleri sloganımızın doğruluğuna inandırmak için çok dil dökmüştük: Hayalgücü özgürleştirir! Aslında, aramızda kelli felli yaşlı şahıslar bile var. Gerçi başkanımız Altay Öktem de bu şahıslar arasında yer aldığını iddia ediyor ama biz nezaketen böyle dediğini biliyoruz. Bu arada, Altay’ın açılış konuşması güzeldi. Arkadaşımız Çağlar’ın sunuculuk yapmak için ta İsviçre’den kalkıp gelmesi de bizi pek memnun etti.
Hasılı kelam, ben en kıymetli ödülümüz Mavi Anka’yı bir elf prensi gözüyle baktığım Bülent Somay’a takdim ettim. Bülent de daha sonra Roman Ödülü’nü İskit’in yazarı Murat Başekim’e verdi. İkisinin arasında öykü, illüstrasyon, çizgi roman ödülleri dağıtıldı. Aday arkadaşlarımız çıkıp konuştu. Öyle keyifliydik ki, en ufak şeyde makaraları koyuveriyorduk. İnsan bu gibi durumlarda oradaki yaşlı başlı üyelerden ciddiyetle örnek olmalarını bekler, değil mi? Nerdeee! Onlar herkesten önce gülüyor. Ne günlere kaldık!
Evet, işte böyle. Bir yıl daha geçti. Aylardan beri canla başla uğraşan arkadaşlarımız rahat bir nefes aldı. Hepsini tebrik ediyoruz. Küçük bir mucize gerçekleştirdikleri bile söylenebilir. Umarız her yıl GİO ödüllerinde buluşuruz ve her yıl katılım bu kadar sağlam olur. Ben şahsen, roman jürisi üyelerinden biri olarak, karar vermekte çok zorlandığımı itiraf edebilirim. Nice GİO gecelerine, hep yeni üyelerle…