Genç ve Bağımsız
Sinema sevenlerin, özellikle sinemada serüven ve özgürlük sevenlerin mevsimi geldi. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali Anomalisa ile çarşamba akşamki açılışının ardından perşembe günü başladı. Bu yıl 15’inci yılını kutlayan festival, 18-28 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da. 3-6 Mart tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’e uğrayacak. Kapanışını Demolition / Yeniden Başla ile yapacak olan festivalin mekânları İstanbul’da Beyoğlu Fitaş, Cinemaximum Nişantaşı City’s, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum Budak; Ankara’da Cinemaximum Armada ve İzmir’de de Cinemaximum Konak Pier sinemaları. Yılın !f music partileri Babylon’da, festival etkinlikleri de DEPO ve SALT Galata’da…
Biz de bu fırsattan yararlanarak, kendi de bağımsız olan !f’in 15’inci yılını kutlayalım. Eminim ki, festival direktörleri Serra ile Pelin de on beş yılın nasıl göz açıp kapayana kadar geçtiğine inanamıyordur. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin bu yılki teması, “!f İstanbul birleştiriyor!” Çok etkileyici (yoksa bizim yaşımızda mı etkiliyor?) tanıtım filmlerini görünce ne kastettiklerini anlıyoruz.
Gelelim !f İstanbul filmlerine… Seçmek öyle zor ki, bir kısmını dışarıda bırakmak kaçınılmaz. Seçilenlere gelince, bir kısmı için sonradan “Bunun neresini beğendin?” deseniz şaşmam. Daha önce de başıma gelmişti.
Avangard ve deneysel sinemanın çok ilginç örneklerini bir araya getiren Başka Haller, ihmal edilmemesi gereken bir bölüm. Bence bu yılki programın en büyük sürprizi de, Merlyn Solakhan’ın (Merlin Ecer) 1986’da Berlin’de gösterildikten sonra kayıplara karışan ve otuz yıl boyunca da öyle kalan filmi Tekerleme. Solakhan, “askeri darbeden beş yıl sonra İstanbul sokaklarında tek başına dolaşan bir kadının peşinden giderek bize 80’ler Türkiye’sinin kırılmış ve umutsuz halini gösteriyor”. Kendisini tanıyanlar varsa diye, filmin en şaşırtıcı yanlarından birini hemen açıklayalım: İki başrolünden birinde Mustafa Irgat oynuyor.
Benim için bölümün aynı derecede önemli bir filmi de, festival gezenlerin mutlaka tanıyacağı Belçikalı avangard yönetmen Chantal Akerman’ın son filmi No Home Movie. Bu belgesel, her şeye rağmen bir home movie sayılabilir. Akerman, 2014 yılında ölen Polonyalı mülteci ve Auschwitz’den sağ çıkan annesi Natalia’yı, onunla geçen anları unutulmaz kılmaya çalışmış. İntiharında, annesinin 2014’te ölmesinin rolü olduğu söylenir. Görmek istediğim bir başka film de, film ve tiyatro yönetmeni ve günümüzün en iyi belgeselcilerinden biri sayılan Frederick Wiseman imzalı In Jackson Heights / Jackson Heights.
!f’te pek çok iyi belgesel var zaten. Bunlardan biri de Joy Division gibi belgeselleriyle tanıdığımız Grant Gee’nin Venedik’te dünya prömiyerini yapıp çok beğenilen filmi Innocence of Memories / Masumiyet Müzesi. Orhan Pamuk’un başta Masumiyet Müzesi kitabı olmak üzere çeşitli kitap ve metinlerinden esinlenerek çekilen filmin üç ana karakteri var: İstanbul, Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk.
Beş tane filmin daha hafta başında biletleri satılıp bitmişti: Gaspar Noé’nin son filmi Love 3D, yukarıda sözü geçen Tekerleme, Ceyda Torun’un yönettiği Kedi, Lütfü Emre Çiçek’in korku filmi Naciye ve Cobain: Montage of Heck. Neyse ki !f, izleyicilerin isteklerini görmezden gelmedi ve hepsine ek seans koydu.
Nasıl olsa bir şekilde göreceğimiz Galalar bölümü filmlerinden özellikle Sparrows / Serçeler, The Wolfpack, Tangerine ve Kill Your Friends / Arkadaşlarını Öldür’ü merak ediyorum. Tilda Swinton hatırına A Bigger Splash / Sen Benimsin’i de görmek isterim elbette. (Swinton, John Berger belgeselinde de var). Ama ille de, yönetmeni Hsiao-Hsien Hou’ya Cannes’dan En İyi Yönetmen ödülü getiren The Assassin / Suikastçi. Mutlaka görmek istediğim bir film de Liza, the Foxy Fairy / Tilki Perisi Liza. Neden mi? Festivalci sezgisi. Ama !f’ciler de Macar Károly Ujj Mészáros’un ilk filmiyle ilgilenmemden memnun kaldı.
Mapplethorpe: Look at the Pictures / Mapplethorpe: Fotoğrafa Bak!, Listen to Me Marlon / Dinle Beni Marlon, hele hele The Seasons in Quincy: Four Portraits of John Berger / Quincy’de Mevsimler: John Berger’ın Dört Portresi, Russian Woodpecker / Rus Ağaçkakanı ve Melis Birder ile Berke Baş’ın yönettiği Bağlar ile Ali Kemal Çınar’ın Hidden / Gizli’sini de unutmayın. Ayrıca, Mustang.
Bowie filmlerini herhalde unutmazsınız. Festival bize Tony Scott’un Açlık’ı ile Nicholas Roeg’un The Man Who Fell to Earth / Dünyaya Düşen Adam’ını beyazperdede izleme fırsatı veriyor. Bu film, Bowie’yi uzaylı sanmamıza yol açmıştır. Yallah! Underground’un adına bayılıyorum. Bir başka sürpriz / fırsat da, Toshio Matsumoto’nun Funeral Parade of Roses / Güllerin Cenaze Tören (1969) adlı filmi. Gene de unuttuğum vardır, eminim. Kolay gelsin!