Helal olsun Hacı Anne!
Müzik sever misiniz? Ne tür müzik seversiniz? Gözde döneminiz hangisi? Acaba edebinizle size uygun müziği mi seviyorsunuz; yoksa elâlemin, hatta Allah korusun, üçte bir yaşınızdaki çocukların müziğine mi el atıyorsunuz? Yapmayın, hoş karşılamıyorlar. O müziği yapanlar sizinle yaşıt olsa da…
Ayıptır söylemesi, Caz Festivali’nin son haftasında önce bir caz solistinin herkese helal olduğu anlaşılan konserine, sonra da bir arkadaşla buluşup Metallica’ya gittim. Şaşacak bir şey yok, daha önce de gitmiştim. Guns N’Roses’a da. Yirmi bir yıl önceki o konserde bir kızın sahada “Helal olsun sana teyze!” deyişini iftiharla hatırlarım. O sırada saçlarım bu kadar beyaz değildi ama kafamda pembe pembe ışıkları yanıp sönen bir şapka vardı. Neyse…
Metallica, İTÜ Stadyum’daymış. O kadar yürüyeceğimi bilsem zaten gitmezdim. Aslında kapıdan sıvışma girişiminde de bulundum ama yanımdaki arkadaşım Sezgin bana engel oldu. “Abla, buraya kadar gelmişken…” Ee, ne? Sırtımda yumurta küfesi yok ya! Gelirim de, dönerim de.
Sonunda kuzu kuzu L tribününün yolunu tuttuk. Girişte biletleri kontrol eden kız, tam yirmi bir sene önceki kelimelerle, “Helal olsun sana teyze!” dedi. Ben hindi gibi kabardım, birbirimize hafiften el salladık. Derken benim solumdaki çimenlerde oturan bir rezil, “Bir dakika!” diye seslendi. “Hacı adayları burdan!” Yani öyle demiş. Ben onun ses tonundan her ne kadar işkillendimse de, Tanrı’nın yaşlılara bahşettiği nimetlerden biri olan sağırlık sayesinde ne dediğini anlamadım (Size bir sağırlık yazısı sözüm olsun.) Sezgin ona bir cevap verdi. Kulağıma “ikisi de olur, Allah, sen merak etme” gibi laflar çalındı. Fakat o da bir alçak! “Ne dedi?” diye sorunca “Bir şey yok abla,” diyor. Sonra anlaşıldı ki, Sezgin çocuğa kendisinin zaten hacca gittiğini, hem oraya hem Metallica’ya gitmenin tuhaf bir yanı olmadığını, Allah’ın da buna itirazı olmayacağını söylemiş, “Merak etme,” demiş.
Eh, haliyle insanın biraz morali bozuluyor. Gene de, önce Pentagram’ın (Pentagram rules!), sonra da pek sevdiğimiz Metallica’nın konserleri başlayınca da malum işaretle halkın coşkusuna ortak oldum. Grubu da eskisinden pek farklı görmedim. Doğrusu o noktada pek tuhaf bakan olmadı. Belki herkes ayaktayken benim daha çok oturmamı tuhaf bulan olmuştur. Yakın mesafeli ilişki konusunda daha başarılı olduğum anlaşılıyor.
Gene de anlamadığım bir şey var, baştaki konu yani. Neden herhangi bir müzik dinlemek istediğimde yerini-devrini şaşırmış dinozor muamelesi göreyim? O müziği yapan yaşıtlarım halen zımba gibi. Mick Jagger’ın sahne performansına ayak uyduramayacak gençler olduğundan eminim. Neden Ola Onabulé’yu (çok geniş volümlü sesi olan bir İngiliz caz solisti) her yaştan insan dinleyebiliyor da Metallica’ya yaş sınırı koyuyoruz?
Bunu sadece Neil Young’ın, Metallica elemanlarının, Rolling Stones’un benim yaşımda ya da neredeyse benim yaşımda olmalarına dayanarak söylemiyorum. Müzik, her tür müzik, yaş, dil, din, ırk kısıtlamaları olmadan dinlemek isteyen herkese ait olsun! Müziği güçlü, özel yapan da başka hiçbir şeye gerek olmadan herkes tarafından rahatlıkla dinlenip tadının çıkarılabilmesi değil mi? Ben neden bir caz standardını, free jazz örneğini, bir aryayı, klasik bir Türk müziği parçasını, bir türküyü, bir pop şarkıyı, bir ilahiyi aynı özgürlükle dinleyip, ondan zevk alma hakkından mahrum olayım ki? “Dinle de, ele güne rezil olmadan evinde oturup dinle,” diyen mi var? Öyleyse eğer, o da benim müziğimi istediğim yerde, istediğim gibi dinleme cesaretim işte. Bu haktan asla ödün vermeyi de düşünmüyorum. Yeter ki konser salonu çok uzakta olmasın, yürüme konusu hassas bir konu çünkü.
İsterseniz “hacı anne”nin nereden çıktığını da anlatayım. Sınıf arkadaşlarımla (70 yaş civarında oluyorlar) Edirne’ye gitmiştik. Haliyle, Selimiye’yi de görelim dedik. Arkadaşlardan Nur ve ben, hemen içeri giriyoruz sanıp başımızı örtmüştük. Bir başka arkadaşımız yanımıza gelip, “Sizi çok sevdiler,” dedi cami önündeki halkı kastederek. “Ne mümin kadınlar diyorlar. Hacı anne diyorlar.” Hemen ipi ucundan yakalayıp birbirimize ‘hacı anne’ demeye başladık. Bir ara ben başımı dönmüştüm. Baktım ki Nur sıkılmış, eşarbı çıkartmış. “N’aptın yahu Hacı Anne?” dedim. “Bir çuval inciri berbat ettin. Tak şunu kafana!”
Mesele budur.