Her dem genç bir tür
Şiiri herkes bilir. Seveni de vardır, tutkunlukla seveni de… Kitapları o kadar çok satmasa da, gençken herkes şiir yazmaya heves eder. Çevirmenler şiirden biraz çekinir, çünkü şair dünyasına girmek zordur. Hem ille de hayatın güzelliklerini ya da aşk acısını yansıtması gerekmez, şiir hayatın ta kendisidir.
Neden şiirli bir hafta sonuna girdik böyle derseniz, şiir seçkisi yüzünden. İshak Reyna’nın derlediği şiirlerden oluşan Gece Uçuşları, Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı: “Gençlere Çağdaş Edebiyatımızdan Şiirler”. Şiirin her dem genç bir tür olduğunu söyleyen Reyna’yı daha önceki antolojilerinden de tanıyoruz. Ayrıca, “….diğer ‘kısa mesafe’ yazınsal türler arasında bile, bünyede etkisini en çabuk göstereni”ymiş, öyle diyor. “Şiir, türler arasında kana en hızlı karışanıdır.”
Doğrudur, kandan da en geç çıkanı. Hatta, belki de hiç çıkmayanı. Çocukken, Doğan Kardeş dergisini okurdum. Okumamın onaylandığı dergi oydu. Neyse ki, aynı zamanda en çok sevdiğim dergiydi. Pek beğenilmeyen dergiler ile çizgi romanları Aral Ağbim’den alıp okuyordum nasıl olsa. Ama Doğan Kardeş’te tefrika çizgi romanların (Tenten) yanısıra, çok sevdiğim karikatüristler (Selma Emiroğlu) ve kıskandığım çocuk şairler de (Eser Tunçbilek) vardı. Sonuncusu, hikâye anlatan, komik şiirler yazardı, pek beğenirdim. Doğan Kardeş’in kitaplarını da okurdum. Bunlardan biri de, içinden bugün de bir iki şiirin ezberimde olduğu, Şükrü Enis Regü’nün Bayram Yeri’dir: “Atlı karıncalar üstünde / Dönüp duruyor çocuklar.”
Ama esas olarak, küçük yaştan beri büyüklerin yazdığı şiirleri okurdum. Ben küçükken, İshak Reyna Hoca’nın üstadı olduğu bir tür çok makbuldü. Hemen hemen her yıl, her şeyin antolojisi çıkar, bazen de daha geniş kapsamlı seçkiler yapılırdı. O zamanlar en sevdiğim şiirler, Orhan Veli Kanık’ın, Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte düzenlediği Fransız Şiiri Antolojisi’ndeydi. Türk şiirinde ise, okulda “eski” şairleri okurduk. Yahya Kemal’i, şiirinin müziğini severdim. Ama asıl sevdiklerim, Garip Akımı’nın şairleriydi, en çok da biraz çocuğa benzettiğim Orhan Veli Kanık. “Gemliğe doğru / Denizi göreceksin / Sakın şaşırma.”
Yıllarla birlikte başka şairler de sevdim. Mahzun Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil hocamız, Ece Ayhan Ağbim… Uzun bir listedir, günümüze kadar gelen. Gece Uçuşları’nda neredeyse hepsi var. Gözüm en çok hem şiirini, hem düzyazısını, hem de kişiliğini sevdiğim Ziya Osman Saba’yı aradı. Ama öyle zordur ki, binlerce şiirin arasından şiir seçmek. Yüz film seçeyim derken 120’yi buluşumun kanıtı, 120 Filmde Seyri Alem kitabımdır. Anlayışlı editörüm de, İshak Reyna’ydı.
Şiir seven insanların şiir defterinde en az 100 şair vardır. Onun için en iyisi hızlanalım biraz: Gülten Akın’dan Murathan Mungan’a atlayalım, oradan Haydar Ergülen’e geçelim. Ve iyi şairlikleriyle beni çok etkileyen “kadın”lara: Lâle Müldür, Nilgün Marmara, sadık editörüm Birhan Keskin, Bejan Matur, Gonca Özmen, çok erken kaybettiğimiz Didem Madak… İshak Reyna, genç şair Gonca Özmen’le başlayıp Yahya Kemal Usta’yla noktalanan kitaptaki 53 şairle sahiden de “hem genç hem de köklü bir ‘milli takım’ kadrosu” sunmuş. Her birinden üçer şiirle, doyurucu bir seçki… Amerika ve Avustralya yerlileri “üç”ü, “çok” anlamında kullanırmış. Ve özellikle kısa türlerde üç, o şair ya da yazar için “bir”den çok daha iyi fikir verir.
Reyna, “İlk şimşek çakımı ve gök gürültüsüyle ürkmekten, ölüme karşı başkaldırıya; büyük cesaret, arkadaşlık ya da dayanışma anlarından, sevginin aktarımına şiir, uzun süre salt bilicilikle, büyüyle, aşkınlık ve bozulmamışlıkla söylenen söz sayılagelmiştir,” diyor. Öyledir de. Bu yakınlarda bunu, yabancı bir seçkiyle bir kez daha yaşadım. Gece Uçuşları’ndan önce, Kafekültür’ün Dünyanın En Güzel 100 Şiiri seçkisini okumuştum. İçinde, yukarıda sözü geçen Fransız Şiiri Antolojisi’nden şiirler vardı. Örneğin, yıllar önce büyük bölümünü ezbere bildiğim “Sarhoş Gemi”. Arthur Rimbaud’dan, Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle: “Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi; / Sular aldı gitti beni can attığım yere.” Sonra, Melih Cevdet’in Türkçe’siyle, ilk aşıkların dilinden düşürmediği Poe şiiri “Annabel Lee” ve William Blake’in ürkütücü şiiri “Kaplan! Kaplan!” (Selahattin Özpalabıyıklar).
Şiir, müziktir, hayaldir, gerçektir. Gece Uçuşları, bizi bu şiir diyarına çekerek en yenilerden başlıyor ve geriye, aruzun ustası Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sine kadar götürüyor. Rüya gibi bir yolculuk olsun!