İhtiyar ile Buldozer
Siyah bir kedi de tıpkı bizim gibi kamyonun tekerleri arasından kendini kaldırıma zor atmıştı. “Aman evladım, ah yavrum,” diye diye dizlerine vurdu ihtiyar. “Hadi,” dedim, “hadi, işim gücüm var hem benim, ne göstereceksen göster teyzeciğim?”
Aklı kedide, yürümeye devam etti çaresiz. “Bak,” dedi neden sonra, yeni yapıldığı her halinden belli olan bir binayı göstererek, “Burası benim doğduğum ev.” Bunadı herhalde diye içimden geçiriyordum ki, devam etti: “Yani, benim doğduğum evin yerine kondurdukları ev. Benimki buhar oldu. Bahçesindeki ağaçlardan az meyve toplamamıştım, erik mi istersin, dut mu?”
Şimdi hiçbiri yoktu bu saydıklarının. Onun yerine, palmiyeye benzer iki kavruk ağaç dikilmişti önüne.
Sokağı arkamızda bırakmış mahalle arasındaki bir parkın önüne gelmiştik. “Hah,” dedi ihtiyar, “işte burası!” Az sonra kaydırağın birinden kayıverecek bir çocuk gibi neşeli çıkmıştı sesi. Hayırdır inşallah, dedim içimden. “Hayır… hayır…” dedi ve başını manidar biçimde sallayarak parkın karşısındaki apartmana doğru yürüdü. Giriş katının balkonundan sarkan renk renk sardunyaların ihtişamı karşısında kalakalmıştım. Biraz sonra kendimi o sardunyaların arasında bulacağımdan haberim yoktu tabii.
“Önce bu yavrucakların suyunu verelim,” dedi ihtiyar. Her birinin tek tek hatırını sorarak suladı. Çiçeklerden arta kalan yere şezlonga benzer bir sandalye sığdırılmıştı. Sulama işi bittikten sonra, sandalyeyi kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle katlayıp kucakladı.
Şimdi tekrar parkın önündeydik. Sandalyeyi açıp oturuverdi. “Oy aman! Yorulmuşum… Olsun olsun iyidir, bedeni bırakmayacaksın, çalıştıracaksın,” diye kendi kendine mırıldandı ve, “Hadi bakalım, gelecekleri varsa görecekleri de var!” dedi.
Kim gelecek dememe kalmadan koca bir buldozerin bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Teyzeye baktım, hiç istifini bozmuyor; yüzünde az önce bıraktığım gülümsemeyle buldozere bakıyordu. Şaşkınlığımı fark etmiş olacak, “Merak etmeee… Aha şuracığa kadar gelip duracak, görürsün,” dedi ayaklarının dibini göstererek.
Gerçekten de buldozer oflaya poflaya durdu önümüzde. Aynı anda sürücüsü camdan başını uzatıp, “Teyze..! Hey teyze!” diye bağırdı. Yanıt vermek yerine çantasından örgü takımını çıkarıp şişlerini tık tık da tık tık… tık tık da tık tık diye işletmeye başladı bizimki.
Şoför, çattık der gibi bir hareket yaptı. İhtiyar, örmekte olduğu yeleği gösterip, “Nasıl ama, güzel renkler değil mi?” dedi. “Güzel güzel de teyzecim bu biraz… yani bu iş biraz tehlikeli değil mi?” diyecek oldum. “Ayol ne tehlikesi olacak, örgü örüyoruz şurda,” dedi ve kıkırdadı.
Sürücü nihayet indi buldozerinden. Kabadayı bir yürüyüşü vardı. Bizim ihtiyara diklenecek mi diye telaş ettim tabii. Fakat ihtiyarın telaş ettiği yoktu. Adam iyice yanımıza yaklaşıp, “Hayırlı günler hanım teyze,” dedi sigara içmekten kartlaşmış sesiyle.
“Hayırlı günler evladım,” dedi teyze bir ahbabına rastlamış gibi. “Nasılsın, iyi misin?”
“Pek iyi değilim vallahi teyzecim, işimizi yapamıyoruz…” dedi adam.
Teyze, “İşin çocuk parkı yıkmaksa yapmayıver a güzel evladım, hayır işlemiş olursun,” dedi tekrar örgüsüne dönerek.
Adamın “Fesüphanallah!” dediğini duydum dişleri arasından, “Allah Allah… Çattık ya… Teyze, şişşş, kime diyorum, çekil de işimizi yapalım.”
“Aman evladım,” dedi bizimki, “ismini buyurur muydun?”
Adam şaşaladı. Sanki o âna dek adını öğrenmek isteyen kimse olmamış gibi yumuşadı sesi, “Kâmil” dedi, “Kâmil benim ismim.”
“Aman ne güzel isim!” dedi teyze neredeyse şakıyan bir sesle. “Benimki de Kıymet. Memnun oldum evladım.”
Böyle söyledi ve tekrar örgüsüne döndü.
“Bunak mıdır nedir…” diye söylendi bu kez adam. Bir iki volta attı, kendi etrafında döner gibi tuhaf hareketlerde bulundu. Neden sonra, “E ne olacak böyle teyze, sen bize işimizi yaptırmayacak mısın?” dedi bu kez daha sakin bir tonda.
Bunun üzerine Kıymet Teyze örgüsünü kucağına indirip girdi söze:
“Yavrucum, senin de evlatların vardır herhalde, değil mi?”
Adam başını salladı.
“Allah bağışlasın yavrum, nazarlar gelmesin,” diyerek şezlongun koluna vurdu. “Bak şimdi, şu karşıki balkonu görüyor musun?”
Adam başını çevirip rengârenk sardunyaların olduğu balkona baktı. “He görüyorum tabii teyze, çok güzelmiş, senin mi?” dedi.
“Benim ya,” dedi ihtiyar gururla, “işte o balkonda oturup duamı okuyorum, gökyüzümü, yıldızımı, güneşimi görüyorum ben buradan. Oynayıp koşturan çocukların cıvıltısını duyuyorum.”
Lafın burasında durup şöyle bir süzdü adamı, sonra devam etti:
“Talebeler, parası olmayan sevgililer gelip bu parkta soluklanıyor. Yaşlılar oturuyor, çocuklarını salıyorlar, bir keyifliler ki görsen.”
Adam görmek istermiş gibi bu kez parka çevirdi bakışlarını. Park boştu, çünkü etrafı şeritle çevrilmişti. Şeridin dışında küçük bir kalabalık oluşmuştu.
“Evladım,” diye devam etti Kıymet Teyze, “Şimdi burası kapanınca ne olacak biliyor musun?”
Adam omuzlarını silkti, “Ne bileyim teyze, bina dikerler herhalde,” dedi.
“Tabii ya,” dedi ihtiyar, “her tarafımız bina, soluk alacak yerimiz kalmadı. İşte bu güzelim parkı da yıkıp yedi kat inşaat yapacaklar buraya, iki katı da kaçak.”
“Yok teyze, olur mu öyle şey, kaçak iş olmaz bizde,” dedi adam ama içine de bir kurt düşmüş gibiydi.
“Kaçak ya da değil, ne fark eder?” dedi Kıymet Teyze. “Bu parkın yıkılacağını duydum duyalı uykularım kaçtı benim. Hayatım karardı. 40 Yasin okudum, hatta fazlasını okudum. Ama yok böyle olmayacak dedim sonra. Aldım sandalyemi, oturdum buraya.” Bunu söyledikten sonra kısa bir sessizlik oldu. Bu kez daha tok bir sesle konuştu Kıymet Teyze:
“İlle de yıkacam diyorsan, benim cesedimi çiğnemen gerek, işte bu kadar!”
Adam irkildi; “Aman teyze o nasıl söz, yapma etme, ne gelir benim elimden?” dedi neredeyse yalvararak.
“Orasını ben bilmem,” dedi teyze ve tekrar aldı eline örgüsünü. Bu arada etraf giderek kalabalıklaşmıştı.
Buldozerci, telefonuna baktı önce, birini arayacak gibi olup vazgeçti. Kalabalığa şöyle bir baktı. Kimseden çıt çıkmıyordu, ama her an çıkabilirdi. Nabzının hızlandığını duydum. Geçici bir süreliğine onunkine geçse miydim acaba? Belki ne düşündüğünü öğrenirdim. Hem Kıymet Teyze’ye ve parkın öteki sahiplerine bir faydam olurdu belki…
Daha fazla düşünmeye ne gerek vardı canım, hooop zıpladım buldozercinin nabzına.