Kendini bulmak için Yokuş Aşağı bir yolculuk…

Kendini bulmak için Yokuş Aşağı bir yolculuk…

Cansu Ertuğrul
29 Nisan 2013

Herkes hayatının aksayan, kendini tatmin etmeyen veya hayal kırıklığına uğratan zamanlarında “Alıp başımı gideceğim bu diyarlardan…” serzenişinde bulunmuştur herhalde.

Ancak “buralardan” gitmek ne öyle kolaydır ne de bunu başarabilenlerin sayısı çoktur. Hatta gidip de dönenlerin hikâyeleri, ebeveynler tarafından ibret verici hikâyeler başlığı altında anlatılır. Gitme düşüncesi dahi akla öncelikle yanıtlanması gereken pek çok soru getirir: Çekip giden nereye, niçin gidecektir? Orada nasıl yaşayacak, ne kadar kalacak ve ne yapacaktır? Bunu hangi amaçla yapacaktır? Hem “oralar” kaçmıyordur ya… Gitmedikçe kıymetlenir oralar… Aranıp da bulunamayan ne varsa hayatta, hepsi oralardadır, malum. Servet-i Fünûn’cuların “Yeşil Yurt” hayali gibi huzur verir oralar, kaçıp gitmek isteyen ancak buna asla cesaret edemeyeceklere…

Alman yazar Wolfgang Herrndorf, ON8’den çıkan Yokuş Aşağı adlı romanında tüm bu sorulara yanıt bile aramadan, ve aslında kaçmadan “sadece gitmeyi” başarabilen iki gencin kendilerini keşfetme yolunda atıldıkları serüveni anlatıyor.

Herkesin günü gelip de hayalini kurabileceği, ama teşebbüse kolay kolay cesaret edemeyeceği yolculuğu gerçekleştiren bu iki genç kim? Maik ve Çik. Bambaşka çevrelerde büyümüş, farklı arzulara ve bakış açılarına sahip birer sekizinci sınıf öğrencisi. Maik, varlıklı ancak sorunlu bir ailenin tek çocuğu. Ailesi, annesinin alkol sorununu öyle kanıksamış ki, rehabilitasyon merkezinden “güzellik kampı” diye bahsetmekte sakınca görmüyorlar –ne de olsa annesi oradan döndüğünde güzelleşiyor. Bu arada iflasın eşiğindeki babası, genç ve gösterişli asistanıyla gittiği tatilleri “iş seyahati” olarak adlandırıyor. Maik’in gözü ise sınıfta varlığından haberi bile olup olmadığı belli olmayan Tatjana’dan başka şey görmüyor.

Çik, Alman kökenlerine rağmen Rusya’da zor şartlar altında büyümüş, pek de hoş işler yapmadığı düşünülen abisiyle birlikte yaşayan, okula çoğu zaman zorlukla ayakta durabilecek derecede alkollü gelen ve görünüş itibariyle tam bir süprüntü” olarak adlandırılabilecek biri.

Peki, birbiriyle bu kadar ilgisiz iki genci bir araya getiren yalnızca aynı sınıfta olmaları mı?

Bazen bir şeyleri ateşlemek için büyük olayların veya uyanışların olması gerekmez. Romanda da bu iki çocuğu bir araya getiren, yalnızca birkaç eziğin ve Maik ile Çik gibi “sıkıcılar ın davetli olmadığı bir doğum günü partisi” –öyle ki Maik de kendini bir lakabı bile olamayacak derecede sıkıcı olarak adlandırıyor.

Maik’in sıkıcı hayatı, Çik’in çalıntı bir Lada ile ansızın evin kapısında belirmesi ve onu bir çeşit Kaf Dağı olarak bilinen Eflâk’a gitmeye ikna etmesiyle renklenmeye başlıyor. Maik ve Çik, hesapsızca düştükleri yollarda birbirinden tuhaf durumlar ve insanlarla karşılaşıyorlar. Paldır küldür çıkılan bu yolculuk, zamanla içsel bir yolculuğa dönüşüyor.

İnsanın kendini tanımak için benliğini oluşturan ve bu benliğin adeta birer parçası haline gelmiş mekânlardan, insanlardan ve değerlerden bir süreliğine olsun uzaklaşmaya, kopmaya, onlarla arasına bir mesafe koymaya ihtiyacı var, kuşkusuz. Yolculuk –ille de böyle bir amaçla ve bilinçle çıkılmasa da– kendinle ve hayatla yüzleşmenin belki de en güzel yolu. Yokuş Aşağı, bu anlamda, büyümeye doğru çıkılan bir yolculuk olarak da rahatlıkla okunabilir.

Herrndorf’un akıcı dili, aksiyonun bir an olsun soluklanmaması sayesinde, kendinizi Lada’nın arka koltuğunda buluveriyor ve öykünün sonunu değil yaşanacakları merak ettiğiniz, yaşananların tadını çıkardığını bir maceraya atılıyorsunuz.

Maik ve Çik’e imrendiğimi itiraf etmeliyim. Eflâk’a gitmek üzere göze aldıkları macera, aralarındaki dostluk bağı, başlarına gelen her türlü talihsizliğe karşı takındıkları özgürce tutum… Ve âşık olmanın –hele de o yaşlarda ve platonik bir aşksa bu– kişiye neler yaptırabileceğini tekrar tekrar hatırlamak.

Her yaştan okurun zevk alacağına inandığım bir roman Yokuş Aşağı. Elbette, umarsızca yaşanan her güzel şeyin sonunda olduğu gibi, yokuşa çıkmanın da bir bedeli var. Sonuçta bir şeyleri yokuş aşağı bırakmadan, düzlüğe varmak mümkün olmuyor.

Görsel: Deviantart

, ,
Share
Share