Kimin günü?
Anneler Günü, birlikte pek çok şey ifade eden iki kelimeden oluşuyor. Hatta, belki yakında bitişik yazmaya da başlarlar. Bilumum günler gibi, en fazla “hediye” sınıfına girecek şeyler satanların işine yaradığı kesin, ama sırf bu yüzden kutlamayacak ya da hediye almayacak değiliz. Hatta ben artık aile büyüğü ve el altındaki tek anne sıfatıyla, bunu düpedüz destekliyorum.
Yani şaka bir yana, mesele şu ki, “Ah, işte Anneler Günü! Hediyelerimizi alıp canım annemize gidelim,” demeyeceğim gibi, “Kahrolsun Anneler Günü!” anlamsızlığına da girecek değilim. Facebook’ta tükürükle boğulmaya niyetim yok. “Annenizi hatırlamak yeter, bir çiçek götürün!” de demeyeceğim. Şahsen ben sevdiğim bir çiçeğe itiraz etmezdim, ama bu günü hatırlaması gereken ya da Anneler Günü’nden haberi olmayan çocuğu da depresyon tedavisine götürmekten çekinmem.
Bu, günler kalabalığı içinde Anneler Günü en eskilerinden biridir, artık yerini de haketti. Hayatımıza Hürriyet’in Canım Annem kolonyası ile girmişti. Yakın zamana kadar, özellikle kızım tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmıştır. “Çocuğa karşı nazik ol, yoksa sana Canım Annem kolonyası alırım,” gibilerden.
O narin yüz hatlı, komik saçlı annenin de profili halen gözümün önünde. Belki de sahiden bana onu alacaklar diye korkmuşumdur.
Son yıllarda ise, bu gün benim için “çocuklarla kahvaltı” anlamına geliyor. Kızım ve oğlum dışında ailenin diğer fertlerinin, mesela (sabık) görümcelerimin, kardeşimin, bir iki yakın arkadaşın da bu kutlamalarımıza katıldıkları olmuştur. Bazen bizim tarafta (“Biz büyüğüz, siz buraya gelin!”), bazen Avrupa yakasında. Hafta sonlarında kahvaltı şımarığı olduğum için, Asya yakamızda gittiğimiz yerlerin menüsünü ezberden okuyacak hâle geldim. Bu sefer de Bebek’çiyiz, tercihimi Kırıntı’dan yana kullandım. Gerçi müessesenin itibarlı bir müşterisi değilim (kıyafet kodlarına uymadığımı sanıyorum), ama kahvaltıları benim bütün hafta sonu kodlarıma uyuyor.
Peki, Anneler Günü kahvaltı mı demek? Gariptir ama, pek çok kişi için biraz da böyle olabileceğini düşünüyorum. Annelere göre hava hoş. En azından, kahvaltıyı onlar hazırlamıyor. Günün ikinci yarısı da onlara kalıyor diye seviniyorlar ki, kutlamaya katılan diğerleri için de aynı şey geçerliyse hiç şaşmam. Bu söylediklerimden, Anneler Günü herkes için baştan savılması gereken bir şeydir, anlamı çıkarsa üzülürüm, çünkü öyle değil. Gerçi uyulması gereken belli bir gün olması, işe bir mecburiyet havası veriyor, ama ben bir anne olarak o sabah hep birlikte olmamızdan, konuşmamızdan, şakalaşmamızdan, gülme krizlerine tutulmamızdan çok hoşnutum. Uzun yılları birlikte geçirmiş kişilerde bu krizlere bolca rastlanır. Hatta dışarıda kalmış biri, karşısındakilerin ailece sapıttığını da düşünebilir.
Oysa bu krizler birlikte geçirilmiş onca yılın, yaşanmışlıkların, o yılları paylaşmış olanların geriye bakışlarının, aniden bir şeyler hatırlayışlarının hediyesidir. Bazen, “Hatırladın mı? Hani…” diye başlarsınız. Bazen birine dönüp sadece, “Bu var ya…” der, sonra da makaraları koyuverirsiniz. Hatta kimi zaman, iki kişinin gözgöze gelmesi bile yeter. İçiniz ısınır, bu birliktelik biraz daha uzasın istersiniz. Haa, hediye dedik de, hediye de verilir, tabii. “Aç!” diye ısrar edenler olur, bu işi evde tek başınıza yapmayı tercih etseniz de hediyenizi açarsınız. Aslında içinde ne olduğu sahiden de o kadar önemli değildir. Senin için alınmış, sana sunulmuş olmasıdır esas memnun eden. Herkesin yanında paket açmanın kötü tarafı ise, bazen en çok hangisini sevdiğinizi bir gülümseme ile, bir bakışla, bir “Aa!” sesi ile belli etmenizdir. Aman ha!
Gerçekten tuhaf! “Anneler Günü” deyince bazen kafama sağnak gibi Canım Annem kolonyaları ile gülümseyerek annelerine çiçek götüren çocuk resimleri yağar. Bazen aklım bir mecburiyete takılır kalır. “Para tuzağı” kelimeleri yıldırım hızıyla aklımdan geçer. Sonra hepsi uçar gider. Nasıl olursa olsun, neden olursa olsun, bu beraberliğin, latifelerin, gülücüklerin, muzurlukların tadını çıkarırım. Canım Annem kolonyasına bile itirazım olmaz.