Kitapların onur konuğu
Haydarpaşa’yı hep sevmişimdir. Her şeyden önce güzeldir. Gözükara kararlarla çıkılmış yolların sonu, beklenen ziyaretlerin ve bazen “yeni hayat”ların başlangıcıdır. Siyah-beyaz yerli filmlerdir, kara trendir, martılardır, masmavi denizin koynunda taşı toprağı altın İstanbul’dur.
İki yıldır da kitaplara evsahipliği yapıyor. Kadıköy Belediyesi, 100 bin kişinin ziyaret ettiği, kitapseverleri mutlu kılan geçen yılki bayramı tekrarlıyor. Kitap Günleri bugün başlıyor, diğer pazara kadar sürecek. Artık mekânın cazibesinden mi, yazarların sokak adlarının yürek titretmesinden mi, bilemem, nedense bana “asıl” kitap fuarından daha sevimli geliyor burası. Karşılaşmalar bile daha samimi oluyor. Belki de bizim büyük organizasyonlarda kendini rahatsız hisseden, buna karşılık sadelikle “küçük”lüğe, doğallıklara, hatta rasgele eksiklere kucak açan bir yanımız vardır.
Her neyse, bugünden itibaren dokuz gün süreyle kitaplarla yakın plandan ilişki kurma şansımız olacak. O kitapları yazanlarla da elbette. 9. Kadıköy Kitap Günleri’ne akşamları da katılmak mümkün. Fuar sabah 11:00’den akşam 22:00’ye kadar ziyarete açık. Yazarlık Onur Ödülü, neredeyse 30 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan, çeyrek yüzyıldır da Cumhuriyet Kitap Eki’nin yayın yönetmenliğini üstlenmiş ve ne üzücüdür ki, bir süredir hapiste olan Turhan Günay’ın. Çizgi Roman Onur Ödülü ise, Karaoğlan’ın yaratıcısı, çizer Suat Yalaz’a verildi. Kitap eklerinde, gazetelerde de, imza günlerinin ve söyleşilerin takvimlerini bulabilirsiniz.
Fuarın onur konuğu ise, yazdıklarını yayınlamaya başladığından beri “vazgeçilmezler” listelerimizde yer alan Füruzan. Alışıktır onur konukluğuna, 2009 yılındaki İstanbul Kitap Fuarı’nın da onur konuğuydu. Füruzan ayrıca bugün Fuar’da kitaplarını imzalayacak, okurlarıyla bir araya gelecek. Hiç unutmadığımız kitapları, Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir, Sevda Dolu Bir Yaz ve ille de 47’liler ile.
Füruzan, okumayı çok sever, çocukluğundan beri severmiş. Biyografilerinde, küçük yaşta babası ölünce okuldan ayrılmak zorunda kaldığı yazılıdır. Annesi ile baş başa kalmışlar, çoğu kahramanı gibi. Yoksul bir anne kız; baba yok. Anne güç bela bir iş bulur bazen, küçük kız da yoksun olduğu şeyleri düşünmemeye çalışarak derslerine çalışır. Parasız yatılı sınavına girer:
Anne, saygılı sordu:
-Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş.
Hademe kadın ilgisiz:
-Parasız yatılı imtihanlarının çocukları hep erken gelir, dedi. Hiç gecikmezler.
Çocuk annesinden ayrıldı. Kıyısı duvarlı taş yolda yürümeye başladı. Hademe kadın, görmedikleri bir iskemleyi, görmedikleri bir çatının oraya çekip oturmuş, yün örmeye başlamıştı.
Çocuk dönemeçte arkasına baktı. Dış kapıda annesi yağmurun altında gülümseyerek duruyordu.
Bilgi Yayınevi’nden çıkan ilk kitabı Parasız Yatılı’nın arka kapağında yazılanlar, bize onun hikâyeciliğine ve hayatına ilişkin ipuçları veriyor: “Füruzan İstanbul’da doğdu. İlkokula başladığı yıl babası öldü. Hiçbir ekonomik güvencesi olmayan aile (bir anne, bir kız), uzun süre sıkıntılı, dayanaksız yaşadı; eğitimini sürdüremedi.”
Füruzan kitaplarını Bilgi’den devralan Yapı Kredi Yayınları’nın tanıtım yazısı ise, derli toplu bir takdimle başlıyor: “Füruzan, ilk kitabı Parasız Yatılı’yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. İlk kitaplarında, kötü yola düşmüş kadın ve kızların, çöken burjuva ailelerinin, yoksulluk ve yalnızlıkla boğuşan kadın ve çocukların, yeni ortamlarda bulunan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin dramlarına sevecenlikle yaklaştı. Kişileri derinlemesine inceledi ve anlatımını ayrıntılarla besledi. 12 Mart dönemini anlattığı ilk romanı 47’liler ile 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazandı.”
Onun anlayışla, sevgiyle yaklaştığı karakterlerini hep sevmiştim. Kardeşim doğana kadar, annemle ben de yalnız bir anne-kız olduğumuz için mi? Yok, çünkü babam yaşıyordu, benim aklım fikrim ondaydı, yoksul da değildik. Ama insan sevdiğinden yoksun kalmayı öğrendiyse, ister bir insanı, bir eşyayı, ister bir yeri seviyor olsun, yoksunluğun her türlüsünü bir güzel öğrenir. Füruzan çok iyi bir gözlemcidir, ayrıntılarına hâkimdir, ayrıntıları hikâyelerine hem inanılırlık, hem sıcaklık katar. Karakterleri ise, iyisiyle kötüsüyle yaşayan karakterlerdir. Yazarları da onları yargılamaz zaten. Duygularını bize geçirirken abartıya da düşmez.
Füruzan’ın ilk kez 1972’de yayımlanan ve kapağında sinema önünde bekleyen bir kızın olduğu Kuşatma’nın ise gönlümde ayrı bir yeri var. Kitap, “Tokat Bir Bağ İçinde”, “Ah Güzel İstanbul”, “Kırlangıç Balıkları”, “Redife’ye Güzelleme” ve “Kuşatma” adlı hikâyelerden oluşur. Ama benim için esas özelliği, Kasım 2015 tarihli imzasında. Füruzan, “Sevin, buluşup bir filme gidelim,” demiş. Gidelim ya. Benzer filmleri sevdiğimiz için onunla sık sık sinemalarda karşılaşırdık. Özellikle de, sevdiğimiz İranlı yönetmenlerin filmlerinde. İranlılar da onun filmini, senaryosunu yazıp, ressam Gülsün Karamustafa ile birlikte yönettiği “Benim Sinemalarım”ı sevmişti. 1991’de Uluslararası İran Fecr Film Festivali’nde, Uluslararası Jüri’den “En İyi İlk Film Jüri Özel Ödülü”nü aldı.
Bugün, Füruzan’ı görmeyi, kitaplarımı imzalatmayı umuyorum. Fazla sıra olmasa bari. Dört kitaplık güzel bir set hazırladım kendime. Artık onlar da Kuşatma gibi özel bir anlam taşıyacak benim için.