Kızıl Kolluk Zagor’a karşı!
Bir-iki haftadır köşemi ihmal ettiğimin farkında mısınız bilmem. Aslında ihmal etmiyordum, ama öyle anlamak da mümkündü. Yoksa, görev kaçkını olmadım. Hatta bir-iki yedeğim de vardı, ama onlar bile yetmedi.
Mesele, ihmal meselesi değil, benim artık geleneksel bir hâl alan yıllık yaz ameliyatı durumumdu. 2015 Mart’ta katarakt, Temmuz’da diz protezi, 2016 Temmuz ve Ağustos’ta üç hafta arayla, şahdamar embolisi ve akciğer oluşumu giderme, bu yıl da karpal tünel sendromu ile tetik parmağını birbirine bağlamaca… Evet, monotonluktan olabildiğince uzak. Ben bir de isimlerine bayılıyorum. Şu son yıllarda tıbbın ilerlemesiyle birlikte, var olduğunu bile bilmediğim hastalıklara tutulup, onlardan ameliyat olmaya başladım. “Bu ne yahu?” itirazlarım, reflü ile başlamıştı. Meğer, benden başka herkes ne olduğunu biliyormuş. Hatta o meseleden bir safrakesesi ameliyatı borcum da var.
Bu arada, Amerikan Hastanesi’nden de kıdemli hasta kartı bekliyorum. Geçen yılki şahdamar embolisi ameliyatı (Prof. Dr. Murat Kayabalı) hariç, diğerlerinin hepsi orada yapıldı. Bu embolinin ilk teşhisini de göz doktorum Davut Kohen’e borçluyum. Sonra, beni artık yürüyemez hale getiren sağ dizime, Prof. Dr. Mehmet Demirhan protez taktı. Prof. Dr. Şükrü Dilege akciğerimdeki oluşumu halletti, Prof. Dr. Eftal Güdemez de sağ elimi yeniden çalışır hale getirdi. Hayret ama, bu arada ameliyat söz konusu olmadan gittiğim doktorlar da oldu. Oysa, evlat mezalimine boyun eğmeden önce ben doktolardan bucak bucak kaçan biriydim. Peki, niye Amerikan Hastanesi? Orada doğduğum için kendimi güvende hissediyorumdur belki.
Ama doktorlarıma gerçekten teşekkür borçluyum. Bu yazının başlığı için de özellikle Eftal Güdemez’e… Ben Kırmızı Kolluk Zagor’a Karşı diyordum. Meğer o, çocukken sadece Kızıl Maske ve Zagor okumamış mı? Zagor’da zaten uyuşmuşuz. Varsın, “Kırmızı Kolluk” da “Kızıl Kolluk” oluversin dedim. On beş gün kadar bir süreyle kolluğumla dolaştım. Daha da uzun bir süre yazı yazamadım. Gene de zor yazıyorum. Benim ölçülerime göre kısa olan bu yazıyı bile üç taksitte yazdım.
Peki, kazancım ne oldu? Birincisi, mecburen evde kaldığım sırada Fransa Turu ve Dünya Yüzme Şampiyonası’nı rahat rahat izledim… İkincisi ve bence en önemlisi, günün olmadık bir vaktinde, erken saatlerde, başta Remzi Kitabevi olmak üzere çeşitli kitapçılardan ayaküstü değil de, yavaş yavaş seçerek, hepsinden bölümler okuyarak kitap aldım ve evdeki kitap konu başlıklarımı ister istemez çeşitlendirdim. Tarih-Kültür ana konularında bir giriş yaptım denebilir. Ancak, bu girişe denk düşen bir raf bulamadım. Edebiyat üzerine kitaplarım da, aniden bir gelişme gösterip yerlerine sığmamaya başladı. Aslında, bu pek de olumlu bir sonuç sayılmaz. Çünkü 2+1 evde, yatak odalarına ve salona kitap tıkıştırsan bile, bir yerde “tık” ediyor. Marangoz arkadaş da, tavandan kitaplık sarkıtma teklifime, “Sen dolap istediğin zaman beni çağır, abla!” diye tepki göstermişti. Bunlar yetmiyormuş gibi, göz açıp kapayana kadar kitap ve sahaf fuarları gelir, bütün bütün perişan oluruz. Bakalım…
Evde oturma günlerini değerlendirme konusundaki son başarım da, yedinci sezondan önce taş çatlasın 3-4 bölümünü izlediğim, çok vahşi bulup bıraktığım “Game of Thrones / Taht Oyunları”nın yeni sezon heyecanına kapılarak, meseleye cepheden dahil olmaya çalışmam oldu. 88 karakterlik çok kapsamlı bir karakter listesini kopyaladım. Her karakteri oynayanları ekledim. Bir de, hangi sezon ve bölümlerde oynamış olduklarını… Sonra, birden fazla dizide oynamış olanları IMDB’den çıkardım. Tek bölümde oynamış Ian MacShane gibi yıldızları ‘bold’ladım. Doğrusu, hepsi bitmedi henüz. Ama, sadece isim ve tarih yazdığım için, 15 günlük “Kızıl Kolluk Havada!” dönemi hariç, çalışabildim. Yeni ve dikkat çekici karakterler geldikçe ekliyorum. O karakterleri oynayan aktörlerin resimlerine bakıyorum ki ezberliyebileyim. Bir yandan da yeni sezonun bölümlerini izliyorum. Hele Birinci Kanal’ın kıdemlisi oldum.
Görüyorsunuz ki, hastalık ve ameliyat sizi ille de yaptığınız işlerden uzaklaştırmıyor. Olsa olsa, o işlerin tanımını değiştiriyor. Çok çalışmamız lazım, çok. Uzun Gece yaklaşıyor.