Makarnaymış gibi paketlenen gençlik kitapları
Ünlü çizgi film The Simpsons‘ın The Book Job (Kitap İşi) son bölümü, ON8’i de yakından ilgilendiren bir konuyla ilgiliydi. Lisa, ailece gittikleri bir dinozor gösterisi sırasında, çok sevdiği kitapların yazarını bir dinozor maketinin içinde maskotluk yaparken görür ve gözlerine inanamaz. Sonra o yazarın, aslında kitabın gerçek yazarı olmadığı, yayınevinin, uydurma bir hayat hikâyesiyle kitabın arka kapağında kullandığı herhangi biri olduğunu fark eder. Bunun para için yapıldığını öğrenince dünyası yıkılır, ancak Homer ve Bart için yeni bir kapı açılmış olur: Bir ekip oluşturarak gençlik kitabı yazma işine girerler! Ekipte, ton balıklı makarna yapma görevini üstlense bile Neil Gaiman da yer almaktadır ve ne derler biliyorsunuz: olaylar gelişir…
Bölümün tümü, Amerika’nın ve dolayısıyla tüm dünyanın “young adult” sektörüne dair bir taşlama olarak izlenebilir. Gençlerin ve çocukların hevesle okudukları kitapların büyük çoğunluğunun aslında kâr amacı güden şirketler tarafından bir toplantı masasında yaratıldığını, kitapların birer proje olarak hazırlanıp zamanın ruhuna uygun konuları ve karakterleri içerdiğini, ve tüm sektörün bu işten inanılmaz paralar kazandığını gözler önüne seriyor. Bu bölümü izlediğinizde, adını çok iyi bildiğimiz bazı yazarların kitaplarının da bu tip bir süreçten geçip geçmediği konusunda endişeye kapılıyorsunuz ve bu “süreç”in ne olduğunu merak ediyorsunuz. Ediyorsunuz değil mi? O zaman işte kitap paketleyicileri (book packager), hayalet yazarlar (ghostwriters) ve kiralık yazarlık (work for hire).
Önce kiralık yazarlık ne demek oradan başlayayım. Maaşlı bir işçi olarak çalışıyorsanız, ürettiğiniz içeriğin neredeyse tümü o şirketin malı olarak görülür. Örneğin bir bilgisayar şirketinde çalışıyorsanız ve özel bir yazılım üzerinde kod yazıyorsunuz, sonuçta elde edilen ürün/program size ait bir program olmaz. O yazılım artık şirketin malıdır, sizin herhangi bir telif hakkınız yoktur. Bunu kitaplara aktardığımızda da durum değişmiyor. Eğer bir yayınevinde maaşlı bir yazar olarak çalışıyorsanız, üretiminden sorumlu olduğunuz kitabın yazarı siz olmuyorsunuz. Buna “work for hire” deniyor. Telif haklarınızı şirkete devretmiş oluyorsunuz, böylece kitabın üzerinde yazar olarak sizin isminiz yer almıyor.
İşte bu kiralık yazarların çalıştığı yerlere kitap paketleyicileri (book packagers) deniyor. Yayınevleri, özel projeler için bu kitap paketleyicileriyle anlaşma yapıyorlar. Bu paketleyiciler de projeye uygun yazarları kiralıyorlar ya da bünyelerinde bulunan yazarlara bu kitabı yazdırıyorlar. Genelde çocuk ve gençlik edebiyatında, dizi mantığını sürdüren kitaplar için kullanılan bu yöntemde yayınevi ya da asıl yazar, bu paketleyicilere bir özet ya da bir anahat sunuyor. Paketleyicilerde yer alan yazar grupları da bu anahat üzerinden hikâyeyi geliştirip yayınevine teslim ediyor. Hattâ bazen bastıkları bile oluyor. İşte paketleyicilerde hikâyeyi hayata getiren bu kişilere de hayalet yazar (ghostwriter) deniyor. Hayalet olmaları, görünmemelerinden değil, bilinmeyecek olmalarından geliyor.
Kitap paketleme işinin yaratıcısı olarak bilinen, ABD’li yayıncı ve yazar Edward Stratemeyer bu yolla toplam 1.300’den fazla kitap basıp 500 milyondan fazla satış gerçekleştirmiştir. Stratemeyer Syndicate adı altında Bobbsey Twins, Nancy Drew gibi ABD klasiklerini bir ekibe ürettirmeyi başararak yeni bir çocuk/gençlik edebiyatı türü yaratmıştır. Günümüzde kitap paketleme işi yalnızca ABD’de değil, yayıncılığın bir sektör olmayı başarabildiği her ülkede yapılmaya devam etmektedir. Amerikalı ünlü yazar James Patterson‘ın 33 yılda 1.234 kitabı nasıl yazdığını düşünüyorsunuz?
Elbette edebiyatın sektörleşmesinin kaçınılmaz bir sonucu bu. Kitapların, kütüphanelerden piyasaya geçişte birer barkod taşıyor olduğu gerçeği, edebiyat ürünlerinin de bir meta olması anlamına geliyor. Bu da romanın bir ürün, yazarın da bir proje hâline geldiği bir sektörü oluşturuyor. Bu sektörün kuralları, diğer sektörlerin kurallarından farklı değil: minimum maliyetle, maksimum kâr. Üretilen yapıtlar da günün şartlarına (dizi) ve beklentilerine (vampir) uygun, kâr beklentisi olan projeler hâline geliyor. Yayınevleri, bu projelerle kitap paketleyicilerin kapılarını çalıyor; kitap paketleyicileri, kitap yazma isteğiyle yanıp tutuşan ancak sektörün pençeleri altında yaşayamadığı için en azından yazarak faturalarını ödeyebileceğini düşünen yazarları kiralıyor; okurlar da, sadece kitapların yarattığı hayal dünyasına değil, gerçek dünyanın hayaletine de kanmış olarak çemberi tamamlıyorlar. Kitap okumanın kötü bir tarafı yok, evet, ama kitap yazmanın insanı rahatsız eden böyle yanları olabiliyor.
Yayın dünyamızın henüz sektörleşemediği Türkiye’de bu tip kitap paketleyicileri henüz sistemli bir işleyişe sahip değil. Kapitalizm, kendi sağlığıyla birlikte bu sektöre de bulaştığında ülkemizde de hayalet yazarları ve kitap paketleyicileri göreceğimizden tek bir kuşkum bile yok. Bunu iyi ya da kötü olarak değerlendirmek bir yana, bunun kaçınılmaz bir sonuç olacağını düşünüyorum. Yazar ajanslarının, kitaplara çekilen fragmanların, büyük pazarlama faaliyetleriyle tanıtılan kitapların, okulları ziyaret etmek zorunda bırakılan yazarların ve sosyal medya varlığıyla kendilerine bir “sanal varlık” yaratmak durumunda kalan yazarların artık Türkiye için de birer norm hâline geldiğini görüyorsak, bu tip sipariş kitap düzeninin de ufukta görüneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sonra hep birlikte, Lisa’nın hayal kırıklığına ortak olabiliriz belki:
Gençlik edebiyatıyla ilgili bildiğim her şey bir yalanmış!