Milli matematik, parlamento ve dur gitme Nagihan!
Birkaç yıl önce İstanbul’un meskûn mahallerindeki fasarit duvarlara spreyle nakşedilen bir eda vardı: “N’olur geri dönme!” Gitmesin diye mâşuğunun ayağına kapanan âşık devri kapanmış da, acısını daha fazla içinde tutamadığı için enflasyonist bir duygu baskınına dayanamayan postmodern âşık vücut bulmuştu İstanbul sokaklarında. Ne eza, ne büyük keder olmalı ki geri dönülmesin isteniyordu gittiği yerden gidenin. Kim daha doğru olabilirdi ki acaba? Yalnızlığın en zor yanı herkesin haklı olması mı. Git… me… dur… ne… olursun.
Geçen haftalarda Türkiye’ye, İtalya’daki kontrgerilla örgüt Gladio’yu çökerten soruşturmanın savcısı Felice Casson geldi. “AİHM Kararları Işığında Koruma Tedbirleri ve İfade Özgürlüğü” konulu sempozyuma konuşmacı olarak katılan Casson’dan ve onun sözlerinden çok, sempozyumdaki çevirmenleri ve onların “skandal“ını konuştuk tüm hafta. Çaresiz Nihan’ın İtalyanca yalnızlığını, Nagihan’ın acımasız bir Aliye Rona reenkarnesiyle, “Sen kovmuyorsun ben istifa ediyorum” diyerek çıkışı biraz daha pekiştirmiş olsa gerekti. Anlatamıyordu belli ki Nihan, savcı çok hukuk konuşuyordu, o henüz öğrenciydi ve öğretmenleri henüz o konuya gelmemişlerdi, Nihan ağlamaklı olacakken gülüyor ve savcının uzattığı soğuk suyu içiyordu. İtalyan Dili ve Edebiyatı’ndan geriye doğru mezun olan Nihan’ın çığlığını duymak için hepimiz ekran başına geçtik: Nagihan gitme, sen uyursan herkes ölür!
Nihan’ın sevimliliğini mi yoksa Nagihan’ın nemrutluğunu mu konuşsak, bilemedik. Kontrİtalyanca baskın geldi, Nihan dayanamadı ve izleyenlerden özür diledi, Nagihan hayatında böyle bir utanç yaşamamıştı, İtalyanca başladığı işi Türkçe bitirip Nihan’ı kurtların arasına bıraktı. Peki kim yazdı bu filmin senaryosunu? Sempozyumu düzenleyen kurum, simultane çeviri ihalesinde bir hata yapmıştı. Kurum İngilizce simultane tercüman seçmişti, ancak gelen konuklardan iki kişi İngilizce bilmiyordu. Türkiye’deki yetkin İtalyanca simultane tercümanların hepsi İtalya’daydı ve üniversite hocaları bile konu hukuk olunca bu işe yanaşmıyorlardı. Peki kim attı Nihan’la Negihan’ı bu kavganın içine? Orasını bilemeyiz, ama yalnızca onlara yüklenmek de işin büyük resmini kaçırmak demek oluyor. Casson gibi bir insanın geleceği sempozyumu düzenleyen organizasyon şirketinin sorumluluğunu (ya da sorumsuzluğunu) bir kenara not edelim ki, “hain çevirmen”lere fazla yüklenmeyelim. “Bize sohbet havasında olacağı söylendi” diyen Nihan’a da bir kulak vermekte yarar var sanki.
Nagihan’ın ve Nihan’ın burukluğuyla geçirdiğimiz haftalar, bir Milli Çeviri bölümünün eksikliğiyle yakardığımız bak-çevireceksin-böylelerini-Taksim-Meydan’ında-bir-daha-yapabiliyorlar-mı çaresizliğimiz ve siyaseti mizah dergilerinden takip eden gündembilirliğimizle yarışma programımızın karşısına oturduk. Halbuki ne kadar açtık bilgiye, belgesel seyretmek en çok sevdiği işti erkeklerimizin, maralın bakışında aslanın nizamı, parçalanan geyiğin hüzünlü gözleri. Kim Milyoner Olmak İster yarışmasının Kim İstemez Ki yarışmacısı Gözde Umay Dalkalı’yla bir kez daha uyandık uyandığımız uykunun uzak ufunetinden. Kimseye göstermeyelim diyemedik, kolumuz kırıldı yenimiz bile delik. Ne olmuş, siyaset biliminde okuyan bir öğrenci, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin diğer adının parlamento olduğunu bilmiyorsa? Birlik ve beraberliği en çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde, maksatlı çıkarıldığı belli olan bu tür sorular bizleri çok üzmekte, cahilliğimiz sanki peygamber yazgısı gibi bize sürekli hatırlatılmaktadır. Ne güzel dememiş mi Gözde Umay Dalkalı, “O okula girmeye gucunuz bilginiz ve paranız yetmeyince kuyruk acısı çekip böle komplekslere giriyosunuz yapmayın yazık.” Di me yaaane.
Bir an durup düşünelim ve kendimizi Gözde Umay Dalkalı’nın yerine koyalım. Matematik bölümünde okuyup pi sayısının Latin sembolünü bilmeyen, mühendislik bölümünde okuyup integral işaretini bilmeyen ve siyaset bölümünde okuyup meclisin parlamento olduğunu bilmeyen bir öğrenciyseniz, siz daha ziyade yanlış bölümde değil de yanlış bir tercihtesiniz demek değil midir? Hayatınızı yanlış bir raya yerleştirmişsiniz ve nereye gittiğinizi bilmiyorsunuz demektir. İnsan nereden geldiğini bilmeyebilir, ama nereye gittiğini bilmiyorsa, art arda yüzlerce Facebook durum güncellemesi yapabilir. Mazallah, Twitter’da büyük bir sükseyle tüm Türkiye’nin on-beş-dakikalığına-meşhur-Warhol’u olabilir. Sonra kuyruk acısıyla bir maralı görür gözleriniz, bir babanın banka hesabı, Yeditepe’nin siyaset bilimi öğrencileri ve öğretmenleri ve sınavları ve finalleri, Gözde’nin ufkunda bir başka dünyaya açılıverir. Milli Gözde, bize kendimizi hatırlatır: “Kompleksiliyiiiiim, asabiyiiiiiim.”
Sadece parmağıyla gösteren ılık su eleştirmenlerinden olmadığımı, birazdan vereceğim çözüm önerileriyle kanıtlamaya çalışacağım. Milli Gözde Bilim ve Edebiyatı konulu bu öneriler külliyatının, bundan böyle ülke çapındaki ve KKTC’deki üniversitelerde birer kılavuz olarak alınmasını umuyorum. Bu anlamda milletvekillerimizin, Gözde’ye yönelik getirdikleri, “Diskotek gençliği yetişiyor, Michael Jackson’dan konuşuyorlar” konulu eleştirilerinden hareketle bundan böyle üniversitelerde Milli Matematik, Milli Siyaset ve Milli Mühendislik derslerinin okutulmasını öneriyorum. Bu derslerin; Nihan’ın, Nagihan’ın, Gözde’nin ve nargı kırılmış tekmil ülke evladının geleceğini kurtarmak amacıyla gençliğin diskotek denizine katacağı damla damla faydaları eminim ki gelecek nesiller de saygıyla ve hürmetle karşılayacaklardır. Özgüvenimizin, iki dudak arasında anıtsal bir heybete dönüşüverdiği sanal cenahlarda, kendimizi daha iyi ifade etmek için oldukça faydalı olacak bu yeni dersler, hem ülkemizin birlik ve beraberliği ve komik şahsiyetleri, hem de gelecek dediğimiz mefhum kavrama yönelik umutlarımızı ve hatalarımızı da ayrı bir çizgiyle vurgulayacaktır. Denklemin her iki tarafı da aşırı derecede biz, ne de olsa.
İyi pazarlar.