Okula Dönüş
Bizim zamanımızda okulun açılmasına sevinir miydik diye hatırlamaya çalışınca, gözümün önüne nedense hep ilkokul okuma kitapları geliyor. Sıçrayan, hoplayan, okul açılıyor diye bayram eden çocuklar… Peki, biz sahiden de sevinir miydik? Seviniyor olsak gerek, çünkü her şeyden önce bizim tatillerimiz dört aydı. Öyle on beş günlüğüne bir yere falan da gitmezdik. Biz, “sayfiye”si olan şanslı kişilerdendik. Annemin babasından kalma, Kartal/Maltepe’deki ahşap köşke giderdik yazın. Maltepe o zamanlar küçük bir sayfiye/balıkçı köyüydü. Yazları çok keyifli bir yerdi. Yaz-kış burada oturanlara, haziran-eylül arasında yaz halkı da katılırdı. Daha çok Ankaralılar gelirdi. Bisikletlerin yanı sıra oklu at arabalarında da dolaşır, Süreyya Plajı’na gider, akşamüstleri voleybol oynayan ağbileri izler, çok eğlenirdik.
Ama tatil tatil, o da bir yere kadar. Eşyalar Beşiktaş’taki eve gitmek için toplanmaya başlandığında sahiden çok sevindiğimi hatırlıyorum. Arkadaşlarımızı da özlerdik zaten. Bunu daha çok ilkokul dönemi için söylüyorum ama, ortaokulun en azından bir bölümünde de Maltepe’deydik sanırım. Ama liseye geldiğimizde yazlık dönemi sona ermişti. Annem, kira ödeyemedikleri bir dönem geçiren karı-koca iki arkadaşına vermişti evi. Artık onların evi oldu, benim için de Süreyya Plajı’nın yerini Küçüksu Plajı aldı. Hâlâ da geçerken öyle bomboş görünce içim yanar.
Peki, okul n’oldu? Aslında, en sevdiğim arkadaşlarımı yazın da görebiliyordum. Birinin Rumelihisarı’nda bir yalısı vardı, birinin ailesi de İdealtepe’ye yazlığa gidiyordu. Başka arkadaşlar sayesinde Erenköy ve Kalamış’ta kısa süreli tatillerim de olmuştur. Ne var ki, okulun açılmasını hep sevinçle hatırlarım. Dediğim gibi, her şeyden önce arkadaşlarına kavuşuyordun. Ev ödevlerinden pek hazetmesem de, öğrenmeyi seven bir çocuktum. Bütün mesele, anlatılan dersi dikkatle dinlemekteydi zaten. Dinlersen, bir daha çalışmaya gerek kalmayabiliyordu. Zaten çabuk da ezberliyordum. Esas derdim, inat olsun diye Fen bölümünü seçtiğim için üstüme yığılan matematik ve fen dersleriydi.
Edebiyatı ise çok severdim. Hep sevmişimdir. Annem, daha ben okuma yazma bilmezken, yatağa yattığımda başucumda oturur, bana kitaplar okurdu. Okumayı öğrenince kendi kitaplarımı kendim okumaya başladım. Birisi bana lisede edebiyatın nasıl hayatıma girdiğini sormuştu da, çok daha önce tanıştığımızı söylemiştim. Elbette okumaya hep devam ettim, bugün de okurum. Ama okulda öğrendiğim bazı şeyler var ki, kendi başıma öğrenemezdim, öğrenmezdim. Gerçi bugünün çocukları için bir değeri yoktur mutlaka, ama Orta 1’deki edebiyat öğretmenim Halis Bey’e, bana Aruz’u öğrettiği için hep minnettar kalacağım. Bir kısmını daha önce bilmediğim iyi şair isimleriyle hayatımı zenginleştirdi.
Okuduğum yazarlar açısından ise, yaşıma göre hep büyük kalmışımdır. Annem çok okurdu, babam da okumayı severdi. Eve sürekli kitap alınırdı. Varlık Yayınları’nı çok iyi hatırlıyorum. Bütün Panait İstrati’lerimi önce Varlık’tan okumuşumdur. Bugün bile bazı kitapların adı geçtiğinde, gözümün önüne hemen kitabın Varlık kapağı gelir. Dönemin meşhur Amerikalı yazarları John Steinbeck, Ernest Hemingway, Erskine Caldwell’i Varlık’tan okumuştum. Okumayı da, okuyan çocuğu da seven annem, ders çalışması gerekirken okuyan çocuğu sevmezdi. Bu konuda da küçümen boylu Varlık’ların faydasını görmüşümdür doğrusu.
Ama okulda yeniden birlikte olmaktan, ya da tanışmaktan memnun olduğum öğretmenlerim de vardı. Ne yazık ki çok genç yaşta ölen birinci ihzari (yetiştirici) İngilizce öğretmenim Miss Avis Gray’i hiç unutmadım. Gene genç ölen Psikoloji – Sosyal Psikoloji öğretmenim Dr. Haines, bize bambaşka bir öğretmenlik örneği vermişti. Dört şubeye aynı oditoryumda ders verip, çıngar çıkmasını peşinen önleyen bir öğretmendi. Çünkü dersiyle, anlatışıyla ilgileniyorduk. Pek sevilmeyen Amerikan Edebiyatı öğretmeni Dr. Davidson’ı (suratsız ve hoşgörüsüzdü) bir arkadaşımı nahak yere sınıfta bıraktığı halde, sevmesem de takdir ederdim. Mrs. Kondoyan İngiliz Edebiyatı dersinde coşkusuyla, hayranlığıyla Shakespeare’i bize yaklaştırdı. Arada kendini tutamayıp “Billy Boy!” demesinin de faydası olmuştur. Felsefe-Mantık hocam Dr. Çilli’yi çok severdim. Fen öğrencisi olduğum için, dört yıl başına bela olduğum Matematik öğretmenimiz Behire Yaltkaya’nın hakkını ödeyemem. İki kere tekrarlanan ama ikisi de kısa süreli İngiliz Filolojisi eğitimimde ise unutamadığım hocam, Mina Urgan’dır. Eh, öğretmenler de eğitimin yarısıdır zaten. Ben ilkokulda da öğretmenlerden yana şanslıydım. İlk iki sınıfta Münevver Öğretmen istesek de istemesek de bizi temiz çocuklar yapmıştı. 3-4-5’teki öğretmenim İhsan Hanım ise, benim için bir nimetti. Kitap okuyan çocuğu çok seven ve yazı-resim-elişi gibi beceremediği derslerde ona anlayışlı davranan bir öğretmen!
Okullar başlıyor. Umarım sevinerek dönüyorsunuzdur, en azından bir kısmınız… Aslında okula değil, öğrenime dönüyorsunuz. Aslında iş, sizde bitiyor. Okula dönün, dağarcığınıza yeni bilgiler, deneyimler katın. Güzel bir yıl olsun!