Özlem, esrar, arayış.
Karen Foxlee’nin Gece Mavisi Elbise’si, huyu suyu birbirine benzemeyen iki küçük kızın hikâyesini anlatıyor. Pearl hiç görmediği babasına hasret, Rose da o 5 yaşındayken giden annesine. Ama kitabın asıl kahramanı, herkesin “büyücü” dediği ufak tefek yaşlı terzi Eddie Baker.
Önce en baştan başlıyoruz. Karen Foxlee’nin Gece Mavisi Elbise / The Midnight Dress’indeki zamanların en eskisinden. Sonra normal akışa dönüyoruz. Bir kızla babası karavanlarıyla Avustralya’da, Queensland’deki bir şekerkamışı kasabasına geliyorlar. Cennet adlı karavan parkına yerleşiyorlar. Rose, gitmek zorunda olduğunu söyledikleri Leonora Lisesi’ne yazılıyor. Olayı ve soruşturmayı anlatan en eski zaman, Rose’ların gelişiyle başlayan normal akış dışında, bir de hikâye anlatmayı seven, kasabadaki her şeyi de bilen Eddie’nin hikâyeleri var.
Foxlee’nin kitabının derdi, dikiş sorunları, dikiş becerilerinde gizli sanki. İki kızla, Rose Lovell ve Pearl Kelly ile tanıştığımız birinci bölümün başlığı “İkili Düğüm”. Sonra da sırasıyla “Sık Zincir İğnesi” ve “Birleşik Çarpı Dikişi” geliyor. Yazar Karen Foxlee kitabı, “Son Dikişler” ile tamamlamış. Rose bir yandan ona Hasat Geçidi elbisesi diksin diye gittiği Eddie’ye yardım ederken, bir yandan da bunları öğreniyor.
“Gece Mavisi Elbise”, eski kumaşlarla, parça parça dantellerle, antika siyah boncuklarla Rose’a çok şık bir gece mavisi Hasat Geçidi elbisesi yapan Eddie Baker ile iki kızın, kızların parçalanmış ailelerinin ve kitaba adını veren elbisenin hikâyesi. Az konuşan, ketum, duygularını asla belli etmemeyi öğrenmiş Rose ile makara gibi konuşan, güzel ve popüler Pearl, birbirlerine gönülden bağlanıyorlar. Annesi o beş yaşındayken kızının üstünü örtüp geceye karışan Rose, onun hasretini çekiyor. Böyle bir şeyi nasıl yaptığını da anlamıyor. Babası Patrick John Lovell’e göre, annesi özgür bir ruhmuş.
Onun gibi çok konuşan, frangipani kokulu annesi Pattie ile oturan Pearl ise babasını hiç görmemiş. Bir Rus’muş, annesi dansçıyken bir gecelik ilişkileri olmuş. Soyadı Orlov’muş, kapılardan sığmayacak kadar iriyarı olduğu için Ayı Orlov derlermiş. Pearl onu çok merak ediyor. Annesinin elçilikteki bir tanıdığından aldığı Orlov adreslerinin her birine mektup yazarsa, babasını bulabileceğini sanıyor: “Merhaba, benim adım Pearl Kelly. Babam Ayı Orlov’u arıyorum.” Bir yandan da Mavi Ay Kitaplığı’ndaki, kendinden hayli büyük Paul Rendell’e âşık sanıyor kendini.
Eddie ise küçükken annesiyle elbiseler dikermiş. Hepsi muhteşem güzellikte elbiseler. Büyülü elbiseler derlermiş, çünkü Eddie bir kumaşı elinde tuttu mu ondan nasıl bir elbise yapılması gerektiğini anlarmış. “Esrarengiz bir hali var, garip eşyalarla dolu, karman çorman bir evde yaşıyor,” diyor Pearl. Eddie’ye elbise diktirmesine itiraz etmeyen bir o var. Eddie’nin bir terzi ailesinden gelen annesi Florence, kadife gibi büyük beni yüzünden kendini hep çirkin sanırmış. Onun için Jonathan Baker’ın onu beğenmesine çok şaşırmış. Kayınvalidesi, oğlunun gönlünü çaldığı için Florence’dan hep nefret etmiş. Aşk fazla sürmemiş ama, Jonathan savaştan döndüğünde her türlü sevgi silinip gitmiş çoktan.
“Tehditkâr bir başlangıç, siyaha çalan gotik bir son,” diyor tanıtımda. Peki ya arası? Arası aslında zaman içinde gezerek geliyor. Rose ile babasının kasabaya gelmesiyle başlayan kronolojik akış var. Kalmaya niyetleri yok. Baba Patrick neresi olursa olsun bir süre kalınca daralır, kendini içkiye vurur, çıngar çıkarırmış. Sonra da karavanlarıyla yola koyuluyorlar. Başka bir sıkıcı, küçük kasabaya doğru. Okulda arkadaşlarla ve beğenip beğenmediklerinden emin olamadıkları oğlanlarla geçen günler var. Pattie’nin kristal dolu dükkânı; yatağına yatıp başını duvara dönen baba Patrick’in karavanı, Rendell’lerin postanesi ve Mavi Ay Kitaplığı… Ama en önemlisi, Eddie’nin kasabanın ucundaki tuhaf, hem tıklım tıklım, hem de boş izlenimi uyandıran evinde geçen saatler. Rose eski elbiselerin dikişlerini sökerken, bir yandan da kendi özgürlüğüne adım atıyor gibi.
Asıl büyülü olan ise, Eddie’nin evine bitişik dağ. “… dağda onun başını döndüren bir şey var. Bulutların gölgesiyle kararıp, güneş ışığıyla gümüş gibi parlayan, içinden papağan sürüleri fırlayınca insanı şaşırtıveren, gün boyunca kendini bir açıp bir kapayan gizemli yeşil örtüsünün altını merak ediyor. Bütün o yosunlu koruları, mağaraları, saklı şeyleri hayalinde canlandırıyor.”
Başka ödüllerin yanı sıra, 2014’te Davitt Ödülleri En İyi Gençlik Romanı Ödülü’nü de alan Gece Mavisi Elbise, genç olsun olmasın, her okurun dikkatini ayakta tutacak bir kitap. Rose önceleri kendini biraz fazla kontrol etse, kırılmamak için kırmayı tercih etse de, Eddie ile dağ, onun zırhını deliyorlar. Zaten Eddie, bu romanın başkişisi, asıl kahramanı. Onun yaşadıklarını, çilesini sakin sakin anlatışı bile, can kulağıyla dinlememiz için yeterli. Dağın varlığı, orman, çevirmeni her zaman zorlayan hayvanlar ve bitkiler (Mine Kazmaoğlu’nun çevirisi, romanın büyüsünü katmerlendiriyor), yıkılmış ağaç üzerinden geçilen dere gerçekten büyülü olmalı. Dağ, kasabada sıkıntıdan patlayanları büyüsüne çekmeye hazır. O büyüyü hissetme sınavını geçerlerse tabii…
Şahsen, çabucak bitmesin diye çok çaba harcadım.