Sayılamayanlar
Adedi devir
sıfır.
Şehir
sustu
Kenetlendi nokta nokta şehrinin
asfalt – beton çenesi:
Bin dokuz yüz nokta nokta senesi
nokta nokta
ayında…
Cadde boş
bir uçtan bir uca koş.
Cadde boş!
bomboş,
cebim gibi…
Kesildi akmıyor su…
Ne bir motor uğultusu
ne dönen bir tekerlek var.
Üç Adam, Nâzım Hikmet
Nedendir bilinmez, küçüklüğümden beri en sevdiğim Nâzım Hikmet şiiri “Üç Adam” olmuştur. Onun onca şiirini annemin, babamın eski kitaplarından okuyan ben, uzun yıllar internete bile yüklenmeyen bu şiirde ne bulmuştum gerçekten bilemiyorum.
Bomboş sokak, cadde, şehir resimlerine bakmak aklıma getirmiş olacak ki, açtım gene okudum. Ben bu şiirde, sessiz şehrin üç deli adamını sevmişim. Üç deli adam yetmiş koca şehre. Boş yollarda karşıdan karşıya geçmişler bir kere. Sarhoş türküleri söylemişler, ayaklarını yere vurmuşlar ve asfaltı dile getirmeye çalışmışlar. Koca şehre, sesini kaybeden şehre, üç adam…
Biliyorum, sayılara çok takılır olduk artık; kaç ölü, kaç yaralı var alanda? Canlı bomba kaç yaşında? Kaç saldırı oldu? Kaç parti lanetledi terörü? Peki, sayabilir misiniz şimdi kalbi kırıkların sayısını? Ölmüş değil, yaralı değil; kaç kişi sağlam kaldık, gene de sayabilir misiniz? Kaçımız korkuyor, kaçımız mutlu şeyler paylaşmaktan utanıyor, kaçımız hafta sonu planlarını erteliyor ve gene korkuyor. Evinde de korkuyor, işinde de. Arabada, otobüste, Taksim’de, Kadıköy’de, Beşiktaş sahilde, hatta vapur iskelesinde.
Kaçımız birbirinden korkar oldu? Kaçımız teninin rengine, sakalının boyuna bakarak kendini karşı kaldırıma zor atıyor? Kaçımız çöp dökülme sesinden irkilip ürkek bir biçimde, sessiz camından bakıyor. Kaçımız, kaç, neden böyle oluyor?
Üç deli adam yeter, diyorum oysa size. İsterseniz kaale almayın söylediklerimi, ne beni ne Nâzım Hikmet’i… Çünkü, deliliğe övgü bizimkisi.