Sinema aşkına!
Ankara Sinema Derneği, yirminci yılını “Sinema Aşkına!” temasıyla kutluyor. Gezici Festival yola çıkıyor. Yolları açık olsun diyoruz. Bir durağında yakalar mıyız acaba?
Ankara Sinema Derneği, yirminci yılını “Sinema Aşkına!” temasıyla kutluyor. Yazıya az kalsın bana gelen Gezici Festival bültenine koydukları başlıkla başlayacaktım. Çünkü o da hem güzel, hem doğru: “Sinema Tutkusuyla 20 Yıldır Yollarda”. Elhak öyle.
İlk yıllarda yollara birlikte düştüğümüz arkadaşlarım –ben sonradan, “Yollar uzak, gidemedim,” türküsünü çığırır oldum– gerçekten de bunca yıldır şehir şehir, hatta ülke ülke gezerek sinema taşıyorlar. Daha eski bir festivalde de, kendilerine “film festivallerinin Evliya Çelebi’si” demişlerdi. 20 yıldır yollarda olan Gezici Festival, bugüne kadar toplam 5 ülke ve 23 şehre giderek, 56 bin 872 kilometre yol katetti. Nazar değmesin diyoruz.
İlk yılları da çok iyi hatırlıyoruz. Ankara’daki ilk büro, herkes heyecan içinde: Sevna, Serdar, Ali İhsan. Festivali bugüne kadar taşıyan Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre. O sıralarda birbirimizi her yerde öyle çok görüyorduk ki, Torino’daki sinema salonuna Başak ile Serdar girince hiç garipsememiştim. Normal diye düşünmüştüm. Onlar benden çok şaşırmıştı. Böyle başlamıştır, yakın dostluklarla; öyle de gitti zaten. Başka türlüsü mümkün değil.
Bu yıl ise, dile kolay, yirminci yıl, “Sinema Aşkına!” Festival 28 Kasım’da Ankara’da başlıyor. 3-7 Aralık’ta Eskişehir’e uğrayacak ve yolculuğunu 5-8 Aralık’ta Sinop’ta tamamlayacak.
Neler mi var? Neler yok ki! Krzysztof Kieslowski var, örneğin. Onca kısa filmin, belgeselin ardından çektiği Amator (Camera Buff) / Amatör’le, sinema büyüsü üstüne. 83’lük Jean-Luc Godard, Cannes’da Jüri Ödülü’nü 25 yaşındaki Xavier Dolan ile paylaştığı son filmi Adieu au Langage / Dile Veda ile Festival’de, gene sinemanın sınırlarını zorluyor. Sinema aşkına çekilen bir film de, Abbas Kiarostami’nin Nema-ye nazdik (Close Up) / Yakın Plan’ı. Nanni Moretti’nin, Kiarostami’nin bu filmini kendi işlettiği sinemada gösterime sokma hikâyesini anlattığı kısa filmi Il giorno della prima di Close Up / Yakın Plan’ın Galası eşliğinde.
Hepsini yazarsak, diğerlerine yer kalmayacak. Dünya Sineması’na, diyelim ki. Andrey Zavyagintsev’in Cannes’da En İyi Senaryo ödülü alan son filmi Leviathan gibi. Vozvrashchenie / Dönüş ile tanıdığımız yönetmeni o gün bugün severiz. Cannes’de genelde Nuri Bilge Ceylan’la birincilik için çekişen –bu yıl değil ama, malum– Jean-Pierre ve Luc Dardenne kardeşlerin yeni filmleri Deux jours, une nuit / İki Gün, Bir Gece, onlardan beklediğimiz gibi sosyal bir konuyu, işsizliği ele alıyor. Marion Cotillard, Sandra rolünde çok beğenildi. Çok sevdiğimiz Robert Lepage’in, Pedro Pires ile birlikte yönettiği Tryptique / Üçleme, ilk filminden beri peşinde ayrılmadığımız Bent Hamer’ın yazıp yönettiği, Norveç’in Oscar adayı 1001 Grams / 1001 Gram, bu bölümün filmlerinden bazıları.
“Türkiye 2014” bölümünde ise Erol Mintaş’ın çok ödüllü ilk uzun metrajı Klama Dayika Min / Annemin Şarkısı, Derviş Zaim’in En İyi Senaryo Altın Koza’lı Balık’ı, Tayfun Pirselimoğlu’na Roma’da ‘En İyi Senaryo’, İstanbul’da ‘En İyi Film’, ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Müzik’ ödüllerini getiren Ben O Değilim, Kaan Müjdeci’nin Venedik Film Festivali ve Antalya’dan ödüllerle dönen filmi Sivas ile, Tansu Biçer’in başrolünde oynadığı, ikisi de Adana’dan ödüllü iki iyi film var: Murat Düzgünoğlu’nun Neden Tarkovski Olamıyorum?’u ile Nesimi Yetik’in ilk uzun metrajlı filmi Toz Ruhu.
Yıllar boyu Gezici Festival’in yol arkadaşı olan sevgili Tuncel Kurtiz bu kez, 1978 yapımı belgeseli E5 Ölüm Yolu ile festivale dahil oluyor. Görüntü Yönetmeni, Gani Turanlı. Festival’in sürprizi ise sinemayla çok ilgilenen ve çok iyi bilen Murathan Mungan. Gezici Festival daha önce Zeki Demirkubuz, Tuncel Kurtiz ve Barış Bıçakçı’nın seçtiği filmleri sinemaseverlerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Mungan’ın özel seçkisini “Gerçeğe Açılan Üç Kapı” başlığı altında izleyeceğiz. Mungan gerçekle olan ilişkimizi sinema aracılığıyla sorguluyor. Fotoğrafta ne görmek istiyoruz?: Blow Up / Cinayeti Gördüm (Michelangelo Antonioni, 1966); Ne duymak istiyoruz?: The Conversation / Konuşma (Francis Ford Coppola, 1974) ya da hangi hikâyeye inanmak istiyoruz?: Rashomon / Raşomon (Akira Kurosawa, 1950). Hem gerçeğin doğası, hem insanlık durumu üzerine.
Festivalin bu yılki sürprizlerinden bir başkası, Frederick Wiseman’ın National Gallery ve Jem Cohen’in Museum Hours / Ziyaret Saatleri filmleri. “Osmanlı’dan Manzaralar” özel bölümü ise, Osmanlı topraklarında 1896 – 1922 yılları arasında, farklı sinemacılar tarafından çekilen ve çeşitli arşivlerde bulunan filmleri içeriyor. Kısa filmlere gelince, kısalar daima Gezici Festival’in gözbebeği olmuştur.
Şanslı mısınız, bakalım? Ankara, Eskişehir ya da Sinop’ta mı oturuyorsunuz? Festival bir ara İzmir’e de giderdi. Ama bu kadar uzun ömürlü olmak da bazı kısıtlamalar gerektiriyor. Başından beri yalvarıp durduğumuz halde, ne yazık ki İstanbul’a getiremedik. Gezici Festival yola çıkıyor. Yolları açık olsun diyoruz.
Bir durağında yakalar mıyız acaba?
—
Dipnot-Unutkanın Notu: Festivalin en güzel yanlarından biri de, afişlerini -kedili afişler, tabii- yirmi yıldır kardeşimiz Behiç Ak’ın yapması. Yaşasın!