Söz, kitap bloglarında!
Geçen hafta ON8 WeBlog’da yayımlanan bir yazı, kitap blogları ve yayınevleri arasındaki var olan ya da olmayan ilişki üzerine farklı görüşleri biraraya getirdi. Kitap blogları ve edebiyat dünyası başlıklı bu yazıda, Amerika’daki ünlü yayınevi HarperCollins‘in, kitap bloglarına gönderdiği bir e-posta üzerinden hareketle, Türkiye’deki kitap bloglarının durumu ve yayınevlerinin bu bloglarla olan ilişkisi yer alıyordu. Kitap blogları, bu yazı üzerine görüşlerini ON8’e bildirdiler ve bu tartışmanın en önemli tarafı olarak, konuyu ciddiye aldıklarını ve önemsediklerini gösterdiler.
Egoist Okur blogunun sahibi Gülenay Börekçi, HaberTürk‘te yayımlanan yazısında, geleceği gören birkaç yayınevi dışında blogların önemini kavrayan henüz yok diyerek, aslında bu tartışmanın bile henüz başlamamış olduğunun hakkını teslim ediyor. Kitap bloglarına büyük önem veren ON8, bu yazının ertesinde kitap bloglarından gelen yorumları siz okurlara aktarmak istiyor. Benzer bir şekilde yayınevleriyle de ilişkiye geçerek, onlardan da yorumlarını isteyecek ve bu yorumları da sizlerle paylaşacak. Türk edebiyatında bir yer oluşturmaya başlayan kitap bloglarını, yayınevi ve basın dünyasının bir parçası olarak görmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Bu yüzden de, kitap bloglarına kapımızın ve WeBlog’umuzun her zaman açık olduğunu samimiyetle ilan ediyoruz. Şimdi söz, onlarda (yorumları, bize geliş sırasına göre dizdik):
okuryatar
Önemli bir konuyu gündeme getirmişsin, yazını beğendim, kalemine sağlık. Özellikle “gönüllülük” vurgun önemli. Ne biz her gelen kitabı tanıtmak zorunda hissetmeliyiz ne de yayınevleri böyle bir beklenti içinde olmalı. Gönderilen her kitabı tanıtamayabiliyoruz, bu kitabın iyi olmadığı anlamına gelmiyor. Bazen yazarlarımızın ilgi alanına girmeyebiliyor mesela. okuryatar olarak çekilişlerle bu eksiği kapatmaya, kitapların okura ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Her kitabın çok değerli olduğuna, okunmadan bir köşede kalmaması gerektiğine inanıyorum.
Bizde yayınevleri yeterince girişken değil gördüğüm kadarıyla. Hem kitap blogları hem de diğer bloglar için yayınevlerinin daha heyecanlı olmasını bekliyorum. Ben yayınevinde çalışırken kitap bloglarının yanı sıra, kitabın konusuna göre blog belirleyip, blog yazarına teklif ediyorduk kitap göndermeyi. Kaç yayınevi bunu yapıyor acaba? Bu konudaki deneyimlerimizi de paylaşalım hazır bir araya gelmişken, sayende.
okuryatar için de durum pek farklı değil. ON8 dışında bir yayınevinden, aslında yayınevinin editöründen kitap gönderme önerisi geldi. Bu çok değerliydi, çünkü bahsettiğin gibi editör kitaba ve emeğine verdiği değerin ortaya çıkmasını istiyordu. Güzel bir tesadüfle tam da benim ilgimi çeken bir konudaydı kitap ve severek keşfettim bloğun yazarı olarak. Böyle paylaşımların hep olmasını diliyorum. Elbette biz de kitap istiyoruz yayınevlerinden, bu doğal. Ancak keşke Günışığı’nın yaptığı gibi yayınevleri gönderseler düzenli olarak kitaplarını da biz de seçip seçip okusak, yazsak, hediye etsek.
Bir Dolap Kitap
Bizim yayınevlerinin büyük bölümü blogları tam olarak kavrayamıyor gibi geliyor bana. Bazı yayınevleri hayli çekingen, bazıları blogları bir “medya gücü” olarak tanımlamaktan uzaklar. Biz bu yayınevlerine kendimizi anlatmak için çok uğraş verdik, hatta bu uğraşın mücadeleye döndüğü örnekler oldu. Son toplamda, bu, yayınevinin sorunu diye düşünüyorum.
Çalıştığımız yayınevlerine bakarsak, bugüne kadar hiçbiri kalkıp bize, “Gönderdiğimiz her kitap hakkında yazın,” gibi bir istekle gelmedi. Bazen bazı kitaplarını yazmamızı özellikle istedikleri oluyor ama buna da bizim Dolap’ın ilkeleri izin vermiyor.
Bizim yayınevlerinden beklentimiz de önemli. Bunca yazıdan sonra istiyoruz ki yayınevlerinin bize kitap göndermekten sorumlu olan kişileri Dolap’ta hangi kitapların yer bulduğunu, hangilerinin bulamadığını tahmin edebilsin. Başka bir deyişle, biz, yayınevinin bastığı her kitaptan bize bir kopya göndermesini istemiyoruz zaten. gelen bir kitabı okumadan bir kenara koymak zor bulunur bir meziyet. Bunun işgücü cinsinden karşılığı hayli büyük. Belki yayınevi (aslında doğal olarak) ürettiği her kitaba sonuna kadar inanıyor olabilir ama biz de blog yazıyoruz. Kişisel bir iş yapıyoruz zaten. Dolayısıyla, bence, yayınevleri bizi kitaba boğmak yerine, blog yazarına göre kitap gönderme tercihi yapmalı. Bu birçok bakımdan daha ekonomik. Ancak bunu başarabilmek için de yayınevlerinin blogları “etüd” etmesi gerekiyor, ki az da olsa yapanlar var.
Yayınevlerinin bloglarla proje yapması meselesi de önemli. Yalnız ben burada topu yayınevine atmaktan yana değilim. Ben de henüz bloggerların yayınevleriyle bir proje hayata geçirdiğine tanık olmadım.
Şimdilik bu kadar çalıştı kafam. Teşekkür ederim
Herkese kolay gelsin
Dolap’ın iki kapağından Yıldıray olanı
Ayşe’nin Kitap Kulübü
Bizim de bu aralar aramızda dile getirdiğimiz bir konuya değinmişsiniz.
Ayşe’nin Kitap Kulübü olarak blogumuzu kurmakta ki amacımız kulüp etkinliğimiz çerçevesinde sunumunu yaptığımız kitaplarla ilgili dokümanları ortak bir yerde toplamaktı. Daha sonra buna gezilerimiz, gittiğimiz filmler, tiyatro ve konserlerle diğer eğlenceli yazılarımız eklendi.
Kitaplarla ilgili çalışmalarımızı zaman zaman belli bir tema başlığı altında okuduğumuz -meselâ Orhan Kemal Roman ödülü almış olanlar gibi- kitapları da ekledik. Tamamen amatör ruhla başladığımız bir deneyim oldu. Asla bunu bir iş olarak algılamadık ve algılamıyoruz da.
Yayınevlerinden gelen bu tarz taleplerde kendimizi bir zorunluluk ve sorumluluk altında hissediyoruz. Gelen kitapları sevip sevmeyeceğimizi bilmiyoruz. Bu sebeple de yayınevine bağlayıcı bir söz vermiş olmak da tercih ettiğimiz bir şey değil. Ayrıca sevmediğimiz bir kitabın kendimizce yorumunu yapmak, belki de o kitabı sevecek diğer okurları da yanlış etkileyebileceğinden, yayınevlerinin her yolladıkları kitabı yorumlayamayacağımızı bilmelerini isteriz.
Teşekkürler,
Ayşe’nin Kitap Kulübü’nden Ayşe-Billur-Gülda-Peyman
Egoist Okur
Hem Egoist Okur adlı kitap blogum var, hem de Habertürk gazetesinde kitap haberleri yapıyorum, yani hem blogger’ım hem de edebiyat gazetecisi… Dolayısıyla gözlemlerimi iki farklı yerden bakarak anlatacağım.
Türkiye’deki yayınevleri -birkaçı hariç- bloglar konusunda son derece acemi. İleriyi görebildiklerini düşünmüyorum. Kendilerini birkaç örnekle bilgilendirmekte yarar var… Mesela tıklanma oranlarına bakarak söylersem, Egoist Okur, Türkiye’deki herhangi bir gazete ekinden çok daha fazla okunuyor, takip ediliyor. Üstelik kitap eklerini satın alanların kaçta kaçının aslında edebiyatla, kitapla ilgilendiğini tam olarak bilmiyoruz, büyük bir kısmı o ekleri gazetelerin yanında verildiği için alıyor. Egoist Okur’un ve sizin de sözünü ettiğiniz diğer edebiyat bloglarının takipçileriyse doğrudan kitap okuyucusu, yani bilerek ve seçerek geliyorlar. Ayrıca bir internet sitesinde kimin hangi yazıya ne kadar süre ayırdığı, hangi yazıdan sıkılıp çıktığı, hangi yazıda uzun uzun durduğu ve daha birçok ayrıntı anında öğrenilebiliyor.
Anlayacağınız, ben yayıncı olsam blogları önemserdim. (Aslında sadece edebiyat bloglarını değil, öteki blogları da önemserdim. Diyelim ki yemek kitapları çıkarıyorum, hemen seçtiğim birkaç yemek bloguna o kitapları ulaştırırdım. Veya tarih kitapları yayınlayan bir yayıneviysem, bu konudaki blogları ihmal etmezdim. Ama gazeteye bile öyle tuhaf kitaplar geliyor ki… Yani tamam, kitap gazetecisiyim ama haberleri olsun, kobiler üzerine bir kitap gerçekten hiç ilgimi çekmez!)
Egoist Okur olarak yayınevleriyle özel projeler oluşturmayı zaman zaman elbette düşünüyorum ama madalyonun öteki yüzünü de unutmamak gerek… Yayınevlerinın blogları önemsememesi kimi zaman işime geliyor. Öyle ya, kitapları sana yayınevi göndermiyor, reklam filan da vermedikleri için kendini tamamen özgür hissediyorsun ve canının istediği kitabı alıyor, canının istediği sürede okuyor ve canının istediği yazıyı yazıyorsun. Bu bence olağanüstü bir özgürlük. Kimse sana iki bülten attı diye haftada beş gün “Kitabımızı ne zaman tanıtacaksınız?” diye sormuyor. Sen de ha bire “Ben okumadığım kitabı yazmam” demek zorunda kalmıyorsun. Hem kitap gönderseler ne olacak, gelen kitabı beğenmeyebilirsin. Yahut vaktin olmaz okumaya. Sonuçta yaptığın şahsi bir iş.
Son olarak şunu söylemek isterim: Egoist Okur’da kitap tanıtımı yapmıyorum. Bunun yerine sevdiğim, beğendiğim, önemli bulduğum kitapları -okuduğum zaman- ayrıntılı olarak yazmayı tercih ediyorum. Bir de şu var: Blogumda yer alan yazıların hiçbiri objektif değil, hepsi benim şahsi zevkimi, tercihlerimi yansıtıyor. (Bu söylediğim sevdiğim diğer kitap blogları için de geçerli.) Buna kızanlar, eleştirenler olmasını ise kesinlikle anlamıyorum. Blog yapmamızın bir sebebi de, sisteminin dışında nefes almayı tercih etmemiz ve kendimize benzeyenlerle buluşmak istememiz değil mi?
Gülenay Börekçi
Renkli Kitap
Ben de bir kitap blogu sahibiyim, http://renklikitap.blogspot.com/‘da kitap yorumları, incelemeleri, tanıtımları ve kitap dünyası ile ilgili birçok konudan bahsediyorum. Yaklaşık bir senedir bu işi severek ve önemseyerek yapmaya çalışıyorum. Yurtdışından da birçok yayınevini, kitap bloggerlarını takip ediyorum ve orada sizin de bahsetmiş olduğunuz yayınevi blogger ilşkilerinin nasıl olduğu hakkında da bilgi sahibiyim. Ben de birçok yayıneviyle iletişimde olmak amacıyla email vasıtasıyla iletişime geçtim, bir kısmı önem göstererek benimle iletişim kurdular. Ne yazık ki Türkiye’de yayınevlerinin bloggerlarla ilişkisi yabancı sektörde olduğu gibi değil. Yabancı yayınevleri bloggerlara tam destek sağlıyor, kendilerine en büyük desteğin onlardan geldiğini biliyorlar ve tabii karşılıklı bir etkileşim sağlanıyor. Bloggerlara her konuda destek oldukları gibi aynı zamanda çeşitli ayrıcalıklar da sunuyorlar; kitap fuarlarında özel etkinlikler, imza günlerinde özel etkinlikler, çeşitli kitaplardan ücretsiz kopyalar…vb. Sonuç olarak bloggerlar da hem tanıtımlar yapıyorlar, hem de sevdikleri, önemli gördükleri bir konuda başarılı çalışmalar yapıyorlar ve karşılıklı etkileşim en güzel şekilde gelişim gösteriyor. Ülkemizde yayınevleri ne yazık ki böyle çalışmalar yapmıyorlar ama twitter ya da facebook gibi mecralar sayesinde bloggerların neler yaptıklarını görüp bir kısmı yapılanlara destek vermeye çalışıyor; retweet ya da yazının paylaşımı gibi. Umarım ticari düşüncenin ön planda olmadığı daha çok bilgiye ve kitap sevgisine önem verilen yayınevi – blogger ilişkileri ülkemizde de yaygınlaşır.
Güngör Türk
Baş Ucumuzda Kitaplar
Kitap bloglarıyla ilgili bu yazıyı kaleme aldığınız için teşekkürler öncelikle. Biz de 4 arkadaş Mayıs 2011 tarihinden itibaren http://basucumuzdakitap.blogspot.com adresinde ikamet etmekteyiz. Çoğunlukla okuduğumuz kitaplarla ilgili fikirlerimizi yazıyoruz. Yayınevleriyle şimdiye kadar iletişime geçmedik, Twitter üstünden bir kaç defa yazılarımız retweetlendi ama onun dışında bir temasımız olmadı. Güngör Türk’e katılıyorum, Türkiye’de kitap bloggerları ile yayınevleri ilişkisi henüz tam olarak kurulamadı ama bence bu durum gün geçtikçe değişiyor. Okuyucuya hatta gerçekten ilgili okuyucuya ulaşmanın en gerçek yolu kendi rızasıyla bu kitapları okuyan, düşünen, üzerine bir kaç cümle yazan kişiler bana kalırsa. Bunun da yayınevlerinin çalışanları tarafından yavaş yavaş fark edilmeye başlandığına inanıyorum.Fakat bu iş gönüllülük esasına dayandığı sürece gerçekçi ve kıymetli olur bana kalırsa, size gönderdiğimiz kitabı 15 gün içinde öven bir şekilde değerlendirmezseniz bir daha kitap göndermeyeceğiz demek blog mantığına tamamen ters düşüyor ve gazete çalışanlarına çeşitli hediyeler göndererek basın bültenlerini yayınlatmaya çalışan başka firmalardan bir farkı kalmıyor yayınevlerinin. Buradan da her zamanki ikilem olan edebiyat pazarlanmalı mı pazarlanmamalı mı konusuna geliniyor ki o başlı başına düşünülüp incelenmesi gereken bir konu galiba.
Sevgilerimizle
Baş Ucumuzda Kitap ekibi adına Gülşen
Melodik Kitaplık
benimde bir kitap blogum var ve henüz çok yeni..sadece kitap okumayı seven biri olarak okuduklarıma dair fikrimi paylaşıyorum..belirttiğiniz haberi bende okudum,ama bildiğim kadarıyla verdiğiniz isimler dışında yayınevleriyle pek irtibatta olan yok..esasında güzel bir şey,hatta şuanda ülkemizde bazı kitap fiyatları bu kadar pahalıyken..ben şahsen isterdim benzer bir çalışmanın içinde yer almak,ama ne henüz kimseyle görüştüm,ne de kimse benimle görüştü..
bizim daha çok fırın ekmek yememiz lazım sanırım..
sevgiler..
Hint Cevizi
Blogların yayınevleriyle ortak bir çalışma yürütmesi ülkemizde pek de üzerinde durulmayan aslında bazı yayınevlerinin de görmezden geldiği bir konu. Blogların belli kitlelere yönelik payları düşünülecek olursa pek de göz ardı edilecek bir konumları olmadığı söylenebilir. Hem internet kullanımının ciddi oranda yaygınlaştığı şu günlerde okuyuculara kolaylıkla ulaşarak fikir paylaşmak açısından hem de geri dönüş olarak çok çabuk cevap veren bir yapı olması itibariyle bloglar önemli birer oluşum göstermekteler. Esasen bu manada da yayınevleriyle bloglar arası etkileşimin sağlanması gerektiğine inanıyorum. Güngör Türk arkadaşımız çok güzel izah etmiş konuyu. Ben de bir şeylerin olmasını umarak değil de bir yerlerden başlayarak bu konuda bir adım atılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.