Toroslar’ın Has Çocuğu

Toroslar’ın Has Çocuğu

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 11 Mart 2017

Sinema dünyasını yakından izliyorsanız eğer, iyi bir hikâye bulmanın ne kadar zor ve önemli olduğunu bilirsiniz. Yapımcılar bu konuda sıkıntıya düşmemek için edebiyattan medet umar. Eskisiyle ve yenisiyle beğeni kazanmış hikâyeleri, romanları sinemaya kazandırır, onlardan yola çıkarak özgün senaryolar yazarlar. Hatta sinema yarışmalarında özgün senaryolar ile uyarlama senaryolar ayrı ayrı değerlendirmeye alınır. Bazı yazarlar ise, bu senaryoları kendileri yazmayı tercih eder. Ancak sayıları pek fazla değildir. Sevdikleri yazarlar ve kitaplar sinemaya uyarlanan okurlar ise, genelde filmi izleyince hayalkırıklığına uğrar.

Büyük ihtimalle zaten bildiğiniz şeyleri size niye anlatıyorum ki şimdi? Çünkü bizim, pek çok kitabı beyazperdeye uyarlanmış bir yazarımız var. Öyküleri… diyeyim hadi, çünkü o “öykü” demeyi tercih ediyor, Kırmızı Yel’den beri sinemacıların dikkatini çekmiş, bunlardan yapılan filmler de iyi eleştiriler almış, hatta iyi gişe yapmış bir yazar. Senaryo yazmanın inceliklerini öğrenince (ilk dersini Yılmaz Güney’den almış), bu filmlerin senaryolarını da kendi yazmaya başlamış. Öyküleri de, öykülerden yapılan filmler de yerli ve yabancı ödüller almış. Bu yazar, Osman Şahin.

Arkadaşım Osman Şahin, geçtiğimiz günlerde 77 yaşına bastı. 1940 yılında, Toroslar’da, Aslanköy’de doğmuş. On üç çocuklu yoksul bir ailenin oğlu. Oralardaki film çerçilerinden söz ederken, Aslanköy halkının sinemayla nasıl tanıştığını da anlatıyor. Koca bir pikapla gelen Amerikalılar ve Türkler, onları ilk kez beyazperdenin (daha doğrusu, beyaz çarşafın) sihriyle buluşturmuş. Şimdinin yazarı, o günlerin küçük Osman’ını bir fırça darbesiyle çiziyor: “O zamanlar yüzü gözü güneşte yanmış, üstünde upuzun entariden başka giysisi olmayan, yalınayak, başı çıplak” bir çobancık.

Dünyaya açılışı, Dicle Köy Enstitüsü ile Gazi Eğitim Enstitüsü sayesinde. Gazi’de Beden Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Farklı bölgelerde spor öğretmenliği yaptı. Öğretmeyi, anlatmayı seven bir insandır. Güler yüzlüdür. Çevresinde hem saygı, hem sevgi duygusu uyandırır. Sunay Akın onun bizim buralarda, 1. Orta Sokağı’nda yanlarından geçişini anlatıyor: “… Onu görünce üstümüze, başımıza çekidüzen verir, saygıyla selamlardık… O da, yüzünden hiç eksik olmayan Akdeniz güneşiyle bizleri selamlar, ‘Teşekkür ederim arkadaşlar, teşekkür ederim,’ diyerek hızlı adımlarla uzaklaşırdı…” (Nokta, 2003)

Öğretmenliği severek yaptı. 12 Eylül’den sonra sürgün edildi, zorla emekli edildi. Hapse de girdi, bir roman eleştirisi yüzünden. Ama yılmadı. Çok önemli ödüller aldı. Küçükken yazarlığı aklından bile geçirmeyen yörük çocuk, öykülerinden yapılan filmlerin galalarındaki şık hanımlarla beylerin arasında rahat edemedi. “Kızgın Toprak’ın Sinematek’teki ilk gösteriminde bulundum. Çok şık, kibar beylerin, hanfendilerin ortamında kendimi çok yabancı buldum.” Neyse ki, Fatma Girik ile Hayati Hamzaoğlu ona çok ilgi göstermişler. Zaten yıldızlarıyla, emekçileriyle sinema dünyasına da uyum sağlamıştır. 1997’de 9. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde sinemaya katkıları nedeniyle Aziz Nesin Emek Ödülü’nü, iki yıl sonra da 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Yaşam Boyu Altın Portakal Onur Ödülü’nü aldı.

Tam 23 film. Sırrı neydi peki? Osman Şahin ne yapıyordu da sinemacılar onun öykülerini beyazperdeye uyarlamak istiyordu? Her şeyden önce, yetenekliydi. Sonra zengin bir anlatıcı geleneğinin içinden geliyordu. Köyünde, hatta kendi ailesinin içinde de anlatıcılar vardı. Soylarını, tarihlerini, destanları onlar anlatır, köylüler can kulağıyla dinlerdi. Osman Şahin, kendi köyünde, öğretmenlik yaptığı yerlerde gördüklerini unutmadı, not etti, gerektiğinde araştırmalar yaptı. Bu notlar, mekânlara ve karakterlere ilişkin ayrıntılar, öykülerine renk ve canlılık kattı. Sade ve temiz bir dili vardır, okumayı kolaylaştıran, zevk katan. Öykülerinin ritmi, yarattığı aksiyon, insana kamerayı eline alsa öylesine, senaryosuz falan film çekecekmiş duygusu verir.

Türk Sineması’nın büyük ustaları da onun öykülerinin cazibesine kapıldı. Her şey, Yılmaz Güney ve Kırmızı Yel’le başlamıştı. İzmir Ticaret Lisesi’nde beden eğitimi öğretmenliği yapan Osman Şahin 1971 yılında Kırmızı Yel ile TRT Öykü Büyük Ödülü’nü kazandı. Derken, bir radyo söyleşisinde, yeni projesinin ne olduğu sorulan Yılmaz Güney, Osman Şahin’in Kırmızı Yel’inden film yapmak istediğini söyledi. Yazar, “Ben adımı radyodan, Yılmaz Güney’in ağzından duyunca hem şaşırdım hem de sevindim,” diyor. Sonra nasip olmadı, filmi yapamadılar ama Osman Şahin, ilk senaryo yazma derslerini Güney’den aldı sayılır. “Sonraki yıllarda senaryodaki görüntüyü, resmi görmeye başladım,” diyor.

Osman Şahin, 77 yaşına girdi. Öykülerinden uyarlanan 23 filmi var. Ulusal ve uluslararası olmak üzere 60’tan fazla festivale katılıp 35 ödül aldı. Tevazuyu hiç elden bırakmadı. Öğretmen maaşıyla geçinen, bazen senaryolarına para bile almak istemeyen idealist öğretmen oldu hep. Daha nice öyküye hocam.

Öykülerinden Uyarlanan Filmlerden Seçmeler:
Atıf Yılmaz: Kibar Feyzo (1978), Adak (1979)
Bilge Olgaç: Gülüşan (1985), İpekçe (1987), Gömlek (1988), Kurşun Adres Sormaz (1992)
Korhan Yurtsever: Fırat’ın Cinleri (1977), Zincir (1987)
Erden Kıral: Avcı (1997), Ayna  (1984)
Şerif Gören: Tomruk (1982), Derman (1983), Firar (1984), Kan (1985), Kurbağalar (1985)
Feyzi Tuna: Kızgın Toprak (1973)

, , , , , , , ,
Share
Share