Yaz devam ediyor
“Ve işte bazen, hastayken, mutsuzken, âşıkken, feci bir kâbus gördüğümüzde, genel olarak normdan uzaklaştığımız durumlarda iki kişi olduğumuzu açık seçik duyarız: Yani ben tek kişiyimdir ama içimde biri daha vardır. Bu gizemli “o” sık sık mırıldanır, bazen ağlar, içinden çıkıp uzak bir yere gitmek ister, canı sıkılır, korkar. Görürüz ki iki kişiyiz ve birbirimizden bıkmışız. Bilincimiz çift değil tek olduğunda bir hafiflik, özgürlük duyarız, manasız bir hayvan cennetine düşmüşüz gibi.”
– Andrey Platonov, Mutlu Moskova
Tefrika kavramı bana hep inanılmaz bir edebiyat olayı gibi gelmiştir. Türkçe öğretmenimizin anlamını bizlere söyleyip örneklediği o günden bu yana da böylesi bir “edebiyat olayına” şahit olma isteğini hep taşımışımdır içimde.
Ve şimdi, yaz bitti derken; okullara dönerken; Ankara’nın genç nüfusuna ve dinamizmine kavuşmasını izlerken ON8’in yeni kitabı selamlıyor beni. Aslında alışık olduğum bir sesle bu sefer –Bedo’nun sesi!– fakat çok alışık olmadığım ama hayalini kurduğum bir tarzla! Yaşasın tefrika!
Bedo, blog kahramanlığından kitap kahramanlığına geçmiş ve işte huzurlarımızda. Gözlerimizin önünde tefrika edilip bir romana dönüşen bu kitap fazlaca heyecan verici üstelik, adı da çok havalı: Mevzumuz Derin. Mevzumuz Derin, evet derin.
Bedo ve bu derin mevzu için “benim de söyleyeceklerim” olsa da, öncelikle kitabı açar açmaz karşılaştığım ve beni en başta içine alan o alıntıdan bahsetmek istiyorum. Canım Andrey Platonov’un Can’ından geliyor bu alıntı ve şöyle diyor; “Yaz devam ediyordu…”
“Ah yaz bitti, hep biter yaz” diye iç geçiriyorum ister istemez yılın bu zamanlarında bu sevimli geoid yerkürenin kuzey kutbu sakinlerinden biri olarak. Hızımı alamayıp yaz kitaplarından güz kitaplarına, ders kitaplarına; yazlıklardan kışlıklara geçiyorum ve düşlüyorum. Latin Amerika’yı düşlüyorum sözgelimi. Şimdilerde bahar ayına giren, Aralık ayında yazı yaşamaya başlayacak Latin Amerika’yı.
Mevzumuz Derin’e geri dönüyorum. Aslında bu kitapta sadece Bedo ve arkadaşlarını ve olanı biteni yerel, sığ bir perspektifte okumadığımı görüyorum. Latin Amerika’da şu sıralarda kışı düşleyen biri de olsam Bedo’nun hikâyesi tanıdık gelecekti belki diye iç geçiriyorum bu sefer.
Sayfaları çeviriyorum, çeviriyorum…