Bedo’yla tanıştığımdan beri…
…öngörmediğim kesin, istediğim bile meçhul bir yolculuk yapıyorum zamanda. Mevzumuz Derin’i okuduğumdan beri, bazen hemen düne gidiyorum, bazen dünler öncesine. Genellikle de, dünden uzayan bugüne.
Sadece zamanda mı bu git gel; kişilikler öncesine dalıverdiğim bile oluyor. Kendi Bedo’ma uğruyorum galiba çoğunlukla. Bedo olduğum anlara. Bedo’larla kurduğum diyaloglara.
**
İnsan okuduğu romandan ne bekler, bilmiyorum. İzlediği filmden ne ister, onu da bilmiyorum. Neyi önceler, neyi talep eder, neleri böler-parçalar-baştan-kurar onu hiç mi hiç bilmiyorum. Tek bildiğim, sarsılmaz beklentim: Kendime öyküde yer bulmak.
Mevzumuz Derin’de de buldum bir duvar köşesi, kenarda bir sandalye. Hatta ilk adımı romandan da önce, Ahmet Büke’nin bu blogda ilk kez tefrika ettiği Bedo’nun güncesinde attım. Büke’nin berrak ifadelerinde hem Bedrettin’imi gördüm, hem de ona doğru aşmam gereken engelleri. Hiç zor olmadı. Bedo’nun gönlündeki yer de genişti, zihnindeki odalar da, onu okumaya hazır olanlara kendi alanında ayırabileceği yerler de. Verdikleri de, vermeden ilettikleri de, topu topu bir anlayış uzaklıktaydı.
Babasının yokluğunun dayanılmaz ağırlığı; bu ağırlığa, annesinin yıkılmaya hazır surlarının bindirdiği yükler, yalnızlığın yarattığı o dağılmaz kalabalık, yaşamöyküsünün ruhu yutan boşlukları, zoraki sessizliklerin zihin yoran gürültüsü; yani Bedo’yu Bedo yapan meseleler, haller ve “derin”likler bir yana… onun öyküye, duymaya, anlatmaya ve anlamlandırmaya tutunmasıydı bizi buluşturan. Mesele hep bu ya, bir şeye “tutunmak”.
**
Öykü dediğim de, mecrasından azade. Ha sarı kâğıda basılı, ha ekrana kodlu, ha bir odada, masa başında ya da kaldırım üstünde hızlıca anlatılageldiği şekliyle. Fark etmez.
Mesafe önemli değil. Yan odadan, alt sokaktan, başka bir şehirden ya da denizlerce öteden… Bir kere buldun mu öyküyü, zaten aranızdaki mesafe sıfır.
Duygu ve algıların en düğüm olduğu anlarda bile, okuruna alternatif çıkışlar sunan, sessizliğin gürültüsüne harmoni katan, yalnızlığın kalabalığını hizaya sokan farklı cümleler, görüş açıları, zihinsel hamleler… Bunun sana, hayatının en ışıksız olduğunu sandığın anlarda bile sunabileceği titrek meşaleler.
Mevzuların derinliğini yüzeye yakınlaştıran arkadaşlar, tanışıklıklar, öyküler, kitaplar…
**
Bedo’yla tanıştığımdan beri, çevremdeki Bedrettin’ler arttı. Bedo’yla nasıl konuşacaksam, öyle konuşmaya çalışıyorum sevdiklerimle. Derindeki öykü olasılığını atlamadan.
Derinliği hesaplayamasam da, bir derinlik olduğunu hesaba katarak.