Ne gidiyor belli de, ne geliyor acaba?
Sorulara soru eklemek, herhalde bugünlerde kimseye çekici gelmiyordur. Felsefe, sorgulama, sora sora hakikate varma, derken varamama, derken zırt!
2013 çok şey getirdi. #Gezi’yi getirdi her şeyden önce. Bir korku, küskünlük ve atalet duvarının yıkılışıydı 2013. Ama giderken, ardında birçok sızıyı bırakmayı da ihmal etmedi, sızıya bağlı öfkeyi de.
Yaşam alanımız çevremizde olup bitemeyene ilişkin boşluklarla dolmuşken, kimsenin yeni bir şeyi merak etmeye hâli kalmadı, muhtemelen. Hele de ufuktaki 2014’ü. Bir es, bir mola.
Ne getirecek acaba şu yeni yıl? Ya da ne götürecek bizlerden? 2013 kadar götürecek mi? 2013’te yıkılan duvarın bir yenisini örmeye çalışacak mı? O da götürdüğünün ardından pişkin pişkin gerinecek mi? Hatta bir güzel geğirip, “pardon” bile demeyecek mi?
Gözyaşı dindirmek yerine, doğadan gasp ettiği Fön rüzgârlarını üzerimize üfleyip, ne kadar pınarımız varsa kurutmaya devam mı edecek, önceki yıllar gibi?
Kulak boşluğumuza, “Aman imajımız sağlam olsun,” kıvamındaki “piar” şiarından cümle dolgularını tıkanlara mı yarayacak daha çok, insan gibi söyleyecek sözü olanlara mı?
Zira o kulaklar “pop” etti artık, beyler.
Sizin yürekler hâlâ hop etmedi mi? Yeterince etmemiş, onu anladık.
***
Çok şeyden korktu bu yıl da bu eril otorite. Hele de edebiyattan. Korkusuna karşılık korkutmayı koydu gündeme, yine ve yine.
Ne haksızdı oysa. Ne saçma hezeyanlar içindeydi. Ne gereksiz kaygılarla tokatladı şu güzel insanları ve güzel cümleler kurma olasılıklarını… Sözle, edebiyatla tadil etmek dururken gergin ve bozuk ruhları, cümleleri ve kurucularını bozmayı tercih etti abiler, babalar, enişteler.
Mesela ahlak üzerine laklak ede ede ne ahlaksızlıklara mahal verildi de, siyasi atarın iler tutar yönü kalmadı.
Ama edebiyat, yenilmenin çok uzağındaydı yine. Edebiyat sayfalardan taşalı çok olmuştu. Gerektiğinde yine sokağa çıkmayı bildi. Kıvrak sözleri, cin bakan gözleri, şiiri ve dizeleriyle duvardaydı, kaldırımdaydı, kumaşta ve asfalttaydı.
Edebiyat, korkma hiç, dedi. Korkuyorsan, git bir ayıcığa sarıl, dedi. Olmadı karşındakine uzat kollarını, dedi. Ama o kolu kır ya da o gözü çıkar, hiç demedi. Okumayan, duyumsamayan, bunu hiç bilemedi.
***
2014, birbirimize doğru aştığımız yolda bir adım daha atmanın yılı olsun.
Konuşmayınca, hayatlar temas edemiyor. İfadeler susunca, beyzadeler giriyor devreye. Bu çağda olmuyor artık, “beylik” hiçbir şeye ihtiyacımız kalmadı. Daha iyi fark ettik.
Birbirimizi görmek, anlamak ve var etmek için aramıza koyduğumuz haklı mesafe, ilk yakınlaşmayı mümkün kılan o güven kıvılcımı çakmadan kapanmıyor. En iyi ihtimalle, uzaktan izliyoruz birbirimizi. Uzağımızdaki gerçeğin bizi ırgalamaya başlamasıysa, çoğumuzun henüz bünyesine yedirmediği bir duyarlılık. 2013’te bu duyguyu ilk kez tadanlarımız var, çok da yakınımızdalar.
2014’ün 2013’ü hafızalardan silmemesi için çaba göstermemiz şart.
O yüzden bu yıl bir adım daha atalım. Başta kendimize, sonra da ötekine doğru. Yakınlaşalım.
Söylemlerin önüne anlayış koyma egzersizlerini eksik etmeyelim. Temas arttıkça, tutarlılık da artacak. Kesin bilgi.
O tutarlılık da, yaşama daha güçlü tutunmamızı sağlayacak. Bu güç, iyi güç.
Ve geriye şunu demek kalacak: Herkese mutlu yıllar.