Kar yağarsa tamam
Ders programlarından duyulan haklı endişeyle birlikte okulun özellikle ebeveynler açısından ciddi bir sorun haline gelmesi yeni bir konu olmasa da bu coğrafyada, sıcak gündemin soğumaz malzemesi olarak nihaledeki yerini koruyor.
Dün gece, saat 22:00’ye doğru, okulların kar nedeniyle bir günlüğüne tatil edileceği haberi düştü bültenlere. Ankara ve İstanbul’da, okullu olacak kadar şanslılar biraz daha fazla uyuyacak bu sabah. Çalışanlar içinse, yaşı kaç olursa olsun, değişen bir durum yok. Günaydın.
Gerçi “okullu olacak kadar şanslılar” demem de abesle iştigalden öte, yanlış ve hatta ayıp bir ifade. Belli bir süreden beri sığınılacak bir ezber olmaktan çıktı bu cümle; çünkü, “Hangi okul?” sorusu salınıyor havada. En sert lodosta da, en sıkı poyrazda da.
“Dönüşüm” ve “yeni” gibi, biri isim diğeri sıfat, hoyratlığa malzeme olmuş bu iki sözcüğün vahşetiyle, dün bildiğin okul bugün bambaşka bir okulumsu kurum olup çıkabiliyor karşına. Araya bir hafta sonu girsin yeter. Ya da tek bir gün. Yattın kalktın ve hop, değiş Tonton…
Buna karşı çıkarsan da, yarım asırdır aşırı tuza basılarak turşulanmış “-ist”li sıfatlar sudan çıkartıldıkları gibi yapıştırılıyor yine üstüne. Yine düşmanlaştırma, yine komplo teorileri, yine dört bir yanı hedef göstermeye çalışan parmakların hastalıklı pantomimi dönüyor sahnede.
Okulların gidişatının yarattığı kaygıdan kaynaklı sesler, özellikle son bir yıldır düzenli olarak artıyor. Ders programlarından duyulan haklı endişeyle birlikte okulun özellikle ebeveynler açısından ciddi bir sorun haline gelmesi yeni bir konu olmasa da bu coğrafyada, sıcak gündemin soğumaz malzemesi olarak nihaledeki yerini koruyor. Hem kendisi hem de başkaları için aynı anda kaygı duymayı bilenler, tarihin hiçbir döneminde olmadığı gibi, yine huzurlu değiller. Huzur desen, bir noktadan sonra ayıbın diğer adı.
O yüzden, çok değil, bir gün gitmeyelim okula, dedi insanlar. Gitmeyelim ve sözlü, yazılı, bildirili, imzalı, yürüyüşlü ifadelerimizin anlaşılması için bir adım daha atalım. Kimin öncülüğünde, kimin sözcülüğünde; kimin pankartıyla, kimin kokartıyla; kimin duygusuyla, kimin vurgusuyla yapılacağına ve yapıldığına ilişkin kapsayıcı-dışlayıcı tartışmalardan sonra da, bir noktaya geldiler. Çokça gergin, ama illa ki girgin adımlarla bir söze erişildi. Ama “söz” –ah şu “söz”– anlaşıldı ki, yine sustuğu ölçüde sevilecek.
O okula gidilecek, dedi beybabalar. Kısa ve net. Gitmeyen…
*
Kar tatili dediğin bugünlerde nedir, kime nasıl bir keyif verir, hiç bilmiyorum. Bilmek de istiyorum aslında, uzak kaldım çünkü. Yere boylu boyunca uzanıp da kollarını iki yanda çırparak “kar meleği” yapacağın zeminlerin azlığı, bildiğimden daha farklı kar tatilleri olduğunu söylüyor bana. Ama kendi güzellikleri olduğuna eminim.
Ezcümle, kar yağarsa tamam. Okul yok. Bugün olduğu gibi. Onun beyazına, soğuğuna ve kuvvetine henüz sıfat ya da niyet iliştirmiyor kimse –bilimsel yaklaşımın aldığı darbeler, henüz o noktaya getirmedi işleri.
Ama kar yoksa, insanlığının, gelecek kaygılarının da pek bir önemi yok; gün gelir, hasta olma hakkın bile düşüverir.
Kar düşsün de, şimdilik. Onun ritmiyle düşünmek de daha kolay, konuşmak da.
—