Adaletin silik güzergâhı

Adaletin silik güzergâhı

Mehmet Erkurt
02 Nisan 2015

Katilin Gözyaşları’nda ve her yerde, adalet zor bir konudur. Zordur ve üzerine durmaksızın düşünülmesi, uğruna her an çaba gösterilmesi gerekir. Hele bazı ülkelerde ve coğrafyalarda daha da zor bir konudur. Zor ve muğlak.

Son derece keyifli bir nedenle Katilin Gözyaşlarını yeniden elime almıştım geçenlerde. Edebiyatseverlikte –gerçekten sevmekten söz ediyorum– çağının yetişkinlerinden açık ara önde giden bir eğitimci olan, ODTÜ Okulları Türkçe Eğitimi Koordinatörü, şair Cahit Ökmen sayesinde hem de.

7 Mart’taki 8. Eğitimde Edebiyat Semineri’ndeki sunumlar içinde, en etkileyici bulduklarımdan biri de onunkiydi. Ökmen’i dinlerken, okuma pratiği ve zevkini geliştirme üzerine saptanan başlıkların da ötesine geçmiş, derin olduğu kadar samimi bir edebiyatseverliğin sesini takip etmiştik. Kitap kitap, durak durak…

Bu kitap-duraklardan biri de, 2000’lerin klasikleri arasında edindiği yeri gitgide sağlamlaştıracak olan, ON8’de yayımladığımız Katilin Gözyaşları’ydı. Var oluşlarının başlangıcını birbirine borçlu bu iki Şilili’nin, bir adamın ve bir çocuğun, Angel Allegria ve Paolo’nun öyküsü. Anlatan da, gencecik bir Fransız olan Anne-Laure Bondoux. Klasik roman kurgusuyla anlattığı geniş yaşam kesitleri içinde Katilin Gözyaşları, Bondoux’nun belki de en çok dikkati çeken eseridir. Fransızca yazılmış –ve Fransa’daki yayınevinin kararıyla gençlik kategorisinde basılmış– bir kitabın İngilizce’ye çevrilmesinden de öte, o kitabın Amerikan Kütüphaneler Birliği (ALA) tarafından 2005’te En İyi Gençlik Kitabı seçilmesi, gerçekten sıradışıdır.

Bondoux romanında, neredeyse tüm Şili’nin aradığı bir kiralık katilin, Angel Allegria’nın hayatındaki özel bir kesiti ele alır: Bir katilin “katilliğe son verdiği” dönemdir anlatılan. Mümkün müdür böyle bir karar? Uygulanabilir mi? Yeterli midir affedilmek –ve kendini affetmek– için? Bir katil, hayatının bir evresine, gerçekten huzuru bulabilir mi? Ya sevgiyi? Onun bu karardaki yeri, konumu ne olabilir? Derken bambaşka bir tanışıklık, beklenmedik bir buluşma, bir çocuğun varlığı tüm bu soruları sırasızca, tüm ağırlığıyla yığar Angel’in başına. Hayatın dönüştürücü güçlerini gören, Güney Amerika’nın renkli hüznüyle yoğurulmuş, sihirli bir romandır Katilin Gözyaşları.

Adalet üzerine sıkı bir sorgulamadır aynı zamanda.

Adaletin ne olduğu üzerine. Nasıl tanımlanabileceği ve “herkes için adalet” dendiğinde, nasıl bir çözüm, biçim ve finalde karar kılınacağı üzere. Gerek bu gibi romanlarda, gerek girdabına kapıldığımız hayatın dört bir yanında…

Romanda adalet Angel Allegria’yı bulur ve onunla barışır mı, bilinmez. Bilinmez, çünkü onu, suçlarını ve erdemlerini, dönüşme ve dönüştürme ihtimalini, geçmişinin kesinliğiyle geleceğinin soru işaretlerini kimin hangi tartıda, nasıl ölçeklerle tartacağını kestirmek olanaksızdır. Bu romanda ve her yerde, adalet zor bir konudur. Zordur ve üzerine durmaksızın düşünülmesi, uğruna her an çaba gösterilmesi gerekir.

Bazı ülkelerde ve coğrafyalarda daha da zor bir konudur. Zor ve muğlak.

Kanunlar, kanunu uygulayanlar ve kolluğunu üstlenenler, hiçbiri, ama hiçbiri adaletin garantisi değildir. Kararları, eylemleri, söylemleri ve yansıttıklarıyla bir “adalet” iddiasını öne sürerler ancak. Bunun ne kadar adil olacağı ise üzerine ne kadar düşünüldüğüne, ne kadar çalışıldığına ve ne kadar samimi olunduğuna göre değişir.

Yoksa insan dediğin, bizzat yarattığı ve önce kendisi aradığı adaleti, gerektiğinde yine kendisi için yok edebilen, adını koyup da yaşatamadığı kavramlarla kalabalıklaşmış, tuhaf, çelişkili bir yaratık.

 

, , , , , , , , , , ,
Share
Share