“Fantezi elbette hakikidir” *
İçinde bulunduğu Amerikan kültürünü, “Fanteziyi tasvip etmeyen bir ahlak,” olarak niteleyen Le Guin’i çok iyi anladığımıza eminim. Biliriz ki, şu “tasvip” sözcüğü bizde de her türlü otoritenin diline persenk olmuştur.
Bana ait olsaydı, pek öyle büyük bir cümle olmazdı başlıktaki –anlamından bir şey kaybedeceği için değil, bugün hemen hepsi FABİSAD (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) üyesi olan ve bu konuya kafa yoran fantastik ve bilimkurgu yazarları dururken, benzeri cümleler kuracak öncelikli kişi ben olmadığımdan. Ama hayır, söz, çağdaş edebiyatın en hakiki kalemlerinden birine, Ursula K. Le Guin’e ait. Birkaç gün önce onun bu sözünü hatırlatan da, Göktuğ Canbaba oldu.
Biliyorsunuz ki ON8, Günışığı Kitaplığı’nın bir alt markası. Yayımladığı kurgular, Günışığı Kitaplığı’nın yirmi yıla yakın süredir yayımladığı türdeki çocuk ve ilkgençlik edebiyatından apayrı bir yerde olsa da, kardeş markalardır ikisi de. Aynı sağduyudan beslenirler. Biri kitle yaşı olarak küçük ama kıdemce büyük (Günışığı), diğerinin ise kitle yaşı büyük ama kurum yaşı küçüktür (ON8). ON8’de editörlük yapmaya başlamadan önce, ben de Günışığı Kitaplığı tarafında, çocuk edebiyatına daha yakın bir noktada çalışıyordum. Dolayısıyla, edebiyatın kitlesine göre isim aldığı yegâne tür olan “çocuk edebiyatı” üzerine düzenlenen bazı etkinliklere ve buluşmalara hâlâ katılırım. Bir bilenden çok, bir soran, bir konuşturan ve sürekli merak eden olarak. Çünkü bugün edebiyatla kurduğumuz ilişki, o çocukluktan çok şey almıştır; canlı deneğiyim. Üstelik, Le Guin’in dediği tarzda büyümeyi tercih edenlerdenim: “… olgunluk kabuk değiştirmek değil, serpilip gelişmektir. Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur.”*
Bu cıvatası çıkık ülkede hayatta kalmış ve kendimizce serpilmiş “çocuklar”dan bazıları olarak, 26 Nisan Pazar günü, Caddebostan Kültür Merkezi’nde, Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi’nin düzenlediği etkinlikte Gülsevin Kıral, Göktuğ Canbaba, Aydın İleri ve Ferah Nur Aslaner’le bir araya geldik –Jale Kaymaz ve Elif Hopyar’a teşekkürlerimizle. Her birimizin çocuk edebiyatına kendi uzmanlık ve cephemizden baktığımız panelde, ben daha ziyade moderatörlük üstlendim diyebilirim. Neler konuşulduğunu öğrenmek için, Günışığı Kitaplığı’nın sosyal medya hesaplarında, 26 Nisan Pazar günü paylaşımlarına bakabilirsiniz.
Ama bugün benim hatırlamak istediğim şey, tam da aynı panelde yazar Göktuğ Canbaba’nın, Ursula K. Le Guin’den alıntılayarak hatırlattığı şey: “Fantezi elbette hakikidir.” Çünkü bunu hatırlamayan, bırakın hatırlamayı, kabul dahi etmeyen bir baskın anlayışla diyalog halimiz hâlâ sona ermiş değil. Muhatabımız uzakta da değil. Gerek edebiyat dünyasının, gerekse eğitim aleminin bazı “büyük”lerinden söz ediyoruz.
Devam etmeden önce, Le Guin’in düşüncesini toparlayan paragrafın bütününe bakalım: “ … fantezi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. Yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fanteziden korkar. Fantezideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine, sıradanlığına karşı bir meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler. Ejderhalardan korkarlar, çünkü özgürlükten korkarlar.”*
Ursula K. Le Guin, elbette bu fantastik kurgu ve bilimkurgu karşıtlığına en iyi bildiği yerden, Amerika kıtasından ve o kıta özelinde bakıyor –ama meselenin sadece o coğrafyayla sınırlı olmadığını biliyor ve bunu ifade ediyor. “Biz Amerikalılar hayal ürünü olana şüpheli veya aşağılık bir şey olarak bakmak eğilimindeyiz,” diyor ve devam ediyor: “Bütün bir kurmaca sanatını böyle reddetmek birçok Amerikan özelliğiyle bağıntılıdır: Püritenlik, çalışma ahlakımız, her şeyden kâr etme zihniyetimiz, hatta cinsel değerlerimiz.”*
Amerika için söylemiş, evet. Bense şunu duyuyorum: Oğlum sana söylüyorum… diğer oğlum, bi’ zahmet sen de anla!
Çalışma ahlakı, kapitalist kısıtlanmışlık, kârla sınırlı işlev anlayışı ve dine bağlı püriten değerler elbette bizde de muhtelif karşılıklar buluyor. İslam kültürü de fantastiğe karşı kendi argümanlarını üretiyor, dünyevi olanı aşan her türlü konu ve kurguyu kontrol altında tutmaya çalışıyor -dünyevi olanları da, elbette. Ama nedenler, salt kültürel bakışla sınırlı değil elbette.
İçinde bulunduğu Amerikan kültürünü, “Fanteziyi tasvip etmeyen bir ahlak,” olarak niteleyen Le Guin’i çok iyi anladığımıza eminim. Biliriz ki, şu “tasvip” sözcüğü bizde de her türlü otoritenin diline persenk olmuştur. En son, etnik kökenlerin ve cinsel yönelimlerin ifade bulmasını tasvip etmeyen bir siyasi kişilik, bunu, aynı bu akıl almaz açıklıkla ifade edebilmişti. Hatta bir “tıp doktoru”, transseksüel hastasını tasvip etmediği için muayeneye yanaşmadı –dünün haberi, ama yıllardır yaşanan bir durum. Tasvip. Tasvip. Ne mesnetli (!) bir sözcük ama. Etmedin mi, konu kapanır. Açıklamasız. Etmiyorum. Bitti.
Yok ama, bitmedi. Fantastiği, bilimkurguyu ya da algısal gerçeğin sınırlarını zorlayan her türlü konuyu tasvip etmeyen eşik bekçilerine hatırlatmak gerekir ki, “hayal gücü” diye bir şey var. Tasvip falan kabul etmez. Le Guin’e göre, tam da şöyle bir şeydir hayal gücü: “Hayal gücü deyince, ben şahsen zihnin özgürce oyun oynamasını anlıyorum, hem entelektüel hem de duygusal anlamda. ‘Oyun’la da yenilenmeyi, yeniden yaratmayı, bilinen ile yeni olanın yeni bir şekilde bir araya getirilmesini kastediyorum. ‘Özgür’le kastım, doğrudan bir kâr hedefi gütmeden, kendiliğinden hareket edilmesi. Ancak bu, zihnin özgür oyununun ardında bir amaç, bir hedef olmadığı anlamına gelmez; üstelik bu hedef çok ciddi de olabilir. (…) Özgür olmak hiç de disiplinsiz olmak demek değildir. Diyebilirim ki, hayal gücünün düzenlenmesi hem sanatın hem de bilimin temel yöntemi ve tekniğidir. Meseleyi karıştıran, disiplini baskı altında tutmak ya da cezalandırmak olarak görmekte ısrar eden püritenliğimizdir. Kelimenin gerçek anlamında, bir şeyi disiplin altına sokmak, onu baskı altında tutmak değil, eğitmek, gelişmesi, harekete geçmesi için teşvik etmek demektir.”*
…
Ekleyecek bir şey kalmadı herhalde.
Bilim ve sanatın yöntemini izlemek, bilinen ile yeniyi bir arada tutabilmek, harekete teşvik niteliğinde bir disiplin anlayışı benimsemek, kâr hedefinden azade olabilmek… Özgürlük… Hele ki özgürlük.
Bunlar hayal gücüyle destekleniyor, hayal gücü de fantastik edebiyat ve algının sınırlarını aşan benzeri kurgulardan besleniyorsa…
Böyle “hakiki” bir şeyi hangi iktidar tasvip eder ki?
* Tüm alıntılar, Ursula K. Le Guin’in 1974’te yazdığı, Meltem Ahıska’nın Türkçe’ye çevirdiği “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?” başlıklı yazıdan alınmıştır. Yazıyı iki yerde bulabilirsiniz: Le Guin’in Metis Yayınları’ndan çıkan Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar adlı kitabında ya da Günışığı Kitaplığı’nın yayımladığı, İshak Reyna’nın derlediği Yetişkinler Ejderhalardan Neden Korkar? adlı denemeler seçkisinde.
—